
"nefsi" Arama Sonuçları

Kurban, seküler-dünyevi, nefsi ve şeytani ayartmalara karşı bir başkaldırıdır. Siyasi, iktisadi, hukuki ve içtimai olarak, her hususta belirleyici olan Allah’ın tarafına rücu etmektir. Nefsin tamah ettiklerinden uzaklaşıp, Allah’ın yap-yapma dediklerine yönelmektir.

Dilimle Müslüman olduğumu söyler de yaşantımla kafirlere, müşriklere, münafıklara, modernistlere, laiklere, Hristiyanlara, Yahudilere, mala ve mülke kul olmuş kârunlara, firavunlara yaranmak için bin bir takla atan belamlara ve nefsinin uydusu olmuş zavallılara benzersem öbür dünyada halim nice olur? Bunu şimdiden düşünmem/düşünmeniz lazım gelmektedir.

Deprem bölgesini gezerken yaşadıklarım karşısında iç dünyamda geçirip kendi nefsime fısıldadığım şu nasihatleri sizlerle paylaşarak bitirmek istiyorum: Dünyanın, içindekilerinin ve kendinin fani, geçici olduğunu asla unutma!

İslâm düşüncesinde infak; Allah’a gereği gibi kulluk yapmanın, îmânı bir bedel ile ispat ve ifade etmenin kaçınılmaz bir yolu; Allah için nefsi ve malı arındırmanın bir gereğidir.

Her şeyi erteleriz bu hayatta. En basit işlerimizden, en ağır sorumluluklarımıza kadar yapacağımız her işi, atacağımız her adımı o veya bu bahanelerle hep bekletiriz. Daha iyi bir kul olmak için Rabbimize uygun zamanı bir türlü yakalayamayız. O’nun dinine hizmet etmek isteriz ama hizmet için yeterli imkânları bir türlü bulamayız. Maddi destek vermek isteriz inandığımız davaya ama kendi önceliklerimizden sıra gelip de cebimize elimizi bir türlü atamayız. Daha çok çalışmak, daha çok işte ehil olmak isteriz ama çalışmak için gerekli motiveyi engelleyen nefsi kovalayamayız.

Sabır, içine düşülen ve nefsin arzu etmediği bir durumdan ancak Allah’ın izin verdiği bir çıkış yolu bulana kadar sebat etmek ve Allah’ın sınırını çiğnememektir. Hz.Eyyüp (as) hastalık ile imtihan edilirken bize bir şey öğretiyor. Ne ile imtihan edilirsek edilelim,

Kalam'Der de bu haftaki Cuma Vaazının konusu "Dini Allah'a Has Kılmak", Cuma Hutbesinin konusu da "Nefsimizi Tezkiye Etmek/Ahlâk" konusu idi.

Kur’an’ın mutluluk ve mutsuzluk tanımı maddi bir temele dayanmaz; bedeni değil ruhu muhatap alır. Ruh için mutluluğu temin eden; hayvani gücün (nefsin) melekî güce (ruha) boyun eğmesi ve melekî gücün (ruhun) telkini doğrultusunda hareket etmesidir.

Kur’an’ın ifadesiyle birisi takva diğeri ise fısk ve fücur olan iki ana yolu belirleyen unsurlar vardır. Toplumların ana çatılarını oluşturan din ve yaşam biçimi, insanın içindeki farklı seslerin bir uzantısı ve yansımasıdır. Allah da insana aklını ve iradesini, takvasını ve fıskını vererek önünde doğruya ve yanlışa gidebileceği yolları gösteriyor. “Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, Elbette nefsini temizleyip arındıran kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir”. (Şems: 7-9)

“…( Ensar) Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları (Muhacirleri) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr: 9)

Bu birlikteliğin oluşmasına engel olan bana göre iki önemli konu bulunmaktadır. Birincisi bilgi kaynaklarına bakış, ikincisi nefsi hastalıklardır.

Kurani terbiyede başat rol sahibi kadındır. Kadın bu bağlamda çocuğunun, eşinin, toplumun hakkını vermeli. Ümmetin diğer çocuklarına da umut olmalı. Bunları kalan vaktinde değil elindeki vaktini taksim ederek yapmalı. Toplumun düzelmesinde erkekler kadar sorumluluğumuz var. Bunun için önce nefsimizi arındıracağız.

“Ya Hakkı konuşacağız ya da susacağız” diyen Sabiha Ateş Alpat “ bu kadar nefis terbiyesinden uzak kalarak nefsi besleyen bizlerin maalesef temiz kalması mümkün değil. Nefislerimiz çok temiz diye mi sanal alemin sanal adamlarının iki kelimesine kanan kadınlarımız ve sanal kadınların iki kelimesine kanan erkeklerimiz var

Halbuki, gerçek manada cahiliyeden Hakka hicret, ancak cahiliyeyi bütün versiyonlarıyla ve bütün unsurlarıyla reddedip, vahye teslim olmakla ve “verrucze fehcur” emri gereğince başta akıdevi ve ahlaki olmak üzere bütün cahiliye kirliliklerinden hicret etmeyi, uzaklaşmayı, arınmayı gerçekleştirmekle ve bu hicrete hayat boyu süreklilik kazandırmakla mümkündür.Nerede, ne zaman ve ne şartlarda olursa olsun küfür ve şirki terk eden, uzaklaşan kimse muhacirdir. Fıskı, küfrü, şirki olduğu gibi modern tüketim kültürünü, kapitalist yaşam tarzını, seküler hayatı, yozlaşmış ahlakı terk etmek de müminler için zor olsa bile kesinlikle bir zarurettir, farzdır ve hayatı kuşatıcı hicretin kaçınılmaz bir gereğidir.Ahlaki ve ameli olarak nefsimizde, ailemizde ve çevremizdeki her bir ıslah (düzeltme) çabası bizim takva yolunda, hicret yolunda atılmış bir adımımız olarak algılanmalı ve bu ıslah bilinci hayatımızı kuşatmalıdır.

Ahmed Kalkan: Ya vahiyle konuşmalı ya da vahye kulak vermeli. “İşittik, itaat ettik” teslimiyeti ile okumalı vahyi. Anlamları ve kavramları tahrif etmeden okumalı. Te’vilini Allah’a bırakarak okumalı. Muhkemleri esas alarak okumalı. Müteşâbihlere tefekkürle bakmalı. Mezhebî ve meşrebî okumamalı. Kültürel ve âyinsel okumamalı. Nefsin ihtiraslarından uzak kalarak okumalı.

Kalkan, "Cehennem neticede sabretmeyenlerin durağıdır. İnsanlar, nefsin isteklerine karşı sabretmemek, Allah'ın yolunda sabırla istikrarlı durmamak, baskı ve dayatmalar karşısında sabır göstermemek gibi sebeplerle imtihanı kaybedebilmektedir. Oysa sabrın sonu cennettir. Yüce Allah'a dayanıp sabredenler cennete yol alırlar" vurgusu yaptı.

Kalkan, "Cehennem neticede sabretmeyenlerin durağıdır. İnsanlar, nefsin isteklerine karşı sabretmemek, Allah'ın yolunda sabırla istikrarlı durmamak, baskı ve dayatmalar karşısında sabır göstermemek gibi sebeplerle imtihanı kaybedebilmektedir. Oysa sabrın sonu cennettir. Yüce Allah'a dayanıp sabredenler cennete yol alırlar" vurgusu yaptı.

Akyürek: “Kişisel gelişimle anlatılan ‘enaniyetinizi, kibrinizi yüceltin’ çağrısıdır. Kişisel gelişimle amaçlanan nefsi ayağa kaldırmaktır, kibri yüceltmektir”
Makaleler
Hava Durumu