TEK BÜYÜK

Şahin ÖZDAŞ

30-11-2019 13:50


TEK BÜYÜK

Allahu ekber. Allah tek büyüktür. Dinin yegâne temel kaynağı vardır o da vahiydir. Vahyin toplandığı kaynak ise; sorguya çekileceğimiz yegâne kitabımız Kur’an-ı Kerimdir. Biz iman edenlere vahyi pratiğe döküp talimini öğretip gösteren Allah’ın Rasülü (sav)’dir. O zaman kaynak olarak filan üstadın risalelerini, filan mürşidin kitabını, filan efendinin mektubatını, filan kişinin hikâyelerini başucu kitabı edinmenin, okuyup anlamanın ne anlamı olabilir? Günümüzdeki müşrikler de dilleriyle Allahu ekber “Allah tek büyüktür” dedikten sonra Kur’an’ı özenerek yaptıkları cicili biçili kılıflar içinde başuçlarına kalın mıhlarla çivileyerek assalar bile diğer kitapları öncelemekle yine de “kitabu-hu asğar, O’nun kitabı küçüktür” demiş olurlar.

Evet bu düşünceler içinde Kitabımızdan ihlas suresine baktığımızda; Rasül (sav)’den günümüze İhlas suresinin birçok isimle anıldığını görürüz. Bunlardan öne çıkanlarından birisi de Tevhid Suresi ismiyle anılmasıdır.

Bildiğiniz gibi Kur’an-ı Kerim’in üç ana konusu vardır:   1.Tevhid, 2. Nübüvvet yani Risalet, 3. Ahiret. Dolayısıyla bir hadiste Resul (sav)’in İhlas suresini “Kur’an’ın üçte birine denk(Muhtasar Fethu’l Bari, Hadis No: 5013)olarak belirtmesi, Kur’an’ın üçte biri olan tevhid konusunu “İhlas suresi özetler” şeklinde anlamak daha doğru olur kanaatindeyim. Çünkü İhlas suresi bize Yüce Allah’ı tanıtan ilahi bir kartvizittir.

Rivayetlerden anlaşıldığına göre müşriklerin ve ehli kitabın Rasul (sav)’e gelerek “Ey Muhammed, Seni gönderen Rabb’ini bize vasfet (bize tanıt)dediklerinde Peygamberimiz (sav) onlara sadece Kitab-ı Kerimden İhlas suresini okumuştur.

İhlas suresinin 1. Ayeti قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ;bu ayet iki Türkçe cümleden meydana gelir 1.قُلْ هُوَ اللّٰهُ De ki: O Allah’tır”,2. ise اَحَدٌۚ“Tek”demektir. O zaman قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ Deki: O Allah’tır, Allah tektir.Demek ki اَحَدٌۚtek demektir. Ehad kelimesine anlam yakınlığı bakımından bir de “vahid” kelimesi vardır. Ancak vahid kelimesi izafî ve itibarî olup, aynı zamanda varlıkların sayısal anlamda birliğini ifade etmek için de kullanılır. Mesela sayısal anlamda; Vahid-1,İsna-2, Selase-3, Erbaa-4, Hamse-5 diye sayabiliriz.

Ancak dikkat ederseniz Ehad’in bir ikincisi yoktur. Bu da ikincisiz olarak Allah’a (cc) kulluk etmek demektir. Zaten “Ehad” kelimesinin öncelikle ilk ayette gelmesi, kanaatimce şirkin en öncelikli bir sorun olduğunu bizlere hatırlatır. Onun için Allah’ın tekliğinin dışında ikinci bir yasa yapıcılar kabul edildiğinde, işte orada şirk başlamış demektir. Bu düşünce ve inanış insanı Allah’tan koparıp başka rablere, başka ilahlara, başka ululara, başka önderlere, başka liderlere götürür.

Qul;“De ki”emri, önce Rasul (sav)’e sonra da onun şahsında bize ve kıyamete kadar gelecek olan tüm Müslümanlaradır. “De ki” emri, bir şeyi “yap” emri değil, bir şeyi “söyle” emridir. Çünkü bir şeyi yapmadan önce ne yapacağını bil de ona göre söyle demektir. “De ki” emri duyulduğu andan itibaren kuldan karşı bir cevap istenir: “Ne diyeyim Rabbim!” De ki: Allah (cc) “Ehad’dır, Allah tektir. Allah’ın bize bildirdiği her konuda Allah tektir. Her türlü nispetten ari olarak, her türlü karşılaştırmadan ari olarak, her türlü kıyaslamadan beri olarak, hep büyük, mutlak büyük, tek büyüktür Allah (cc).

Sevgiye layık tek büyüktür Allah. Korkulmaya layık tek büyüktür Allah. Hayatımızda söz sahibi olmaya, sözü dinlenmeye, çektiği yere gitmeye layık tek büyüktür Allah. Zatında nasıl tekse, yaratıcılığı konusunda da tektir. Yaratıcılığı konusunda nasıl tekse, kanun koyucu olarak ta tektir. Kullarına egemenliği konusunda da tektir. Kullarını idare konusunda da tektir. Rubûbiyet de tek, Ulûhiyette tek, güçte, kuvvette tek, Hüküm koyucu olarak tek, kitap gönderici olarak tek, peygamber gönderici olarak tek, insan hayatına karışıcı olarak tek, hayatta söz sahibi olarak tek, kulluğa lâyık olucu olarak tekbüyüktür Allah (cc).

Ey yaratıcı olarak Allah’ı kabul edip de yasa belirleyici olarak başkalarını kabul eden beyinsiz müşrikler! Sizin her şeyiniz yanlış, her şeyiniz yamuktur. Neden Furkan’a bakıp ta Tek büyüğü fark etmiyorsunuz? Nasıl çevriliyorsunuz? Nereye dönüyorsunuz? Evet, okuyorsunuz, dünyada makam, mevki sahibi oluyorsunuz hala daha neden anlamıyorsunuz? Yine neden aynı yere geri dönüyorsunuz? Sizler Kime kulluk etmeye çalışıyorsunuz? Kime kıyamda durup, kimin önünde ruküya eğilip, kime secde ediyorsunuz? Kimi, kimleri razı etmeye çalışıyorsunuz? Kimin ekmeğini yiyip kimin kılıcını sallamaya çalışıyorsunuz?

Varlığınızı kime borçlusunuz? Hayatınızı kimlere adıyorsunuz? Yoksa sizler Tıpkı Aristo’nun ve şu anda tüm demokratik ülke insanlarının çoğunun dediği gibi, dünya işlerine karışmayan bir Allah’a mı inanıyorsunuz? Sadece yaratan, yarattıklarının hayatına karışmayan, canınız nasıl isterse, keyfinize nasıl gelirse öylece bir hayat yaşayın, Benden yaratması, gerisini siz bilirsiniz diyen bir Allah? Onların hayatlarını düzenlemek üzere peygamber ve vahiy göndermeyen, hayat programı göndermeyen bir Allah? Öylemi?

Kellâ! Hayır hayır! Öyle değil! A’raf 7/54. Ayette: …اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ“Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de (planda, yetkide, düzende, idarede, yönetmekte, hükmetmekte) yalnız O’na (Allah’a)mahsustur”O (cc)kullarının hayatına karışmayan bir Allah değildir. İnsanların kılık kıyafetlerine, yemelerine, içmelerine, kazanmalarına, harcamalarına karışmayan bir Allah değildir. Eğer Her kim ki Allah’ın dünya hayatına değil, sadece ahiret hayatına etki edeceğini düşünüyorsa, söylüyorsa o kişide müşriktir, ona inanan kişilerde müşriktir. 

Mekke müşrikleri de PUT edindiklerine ibadet ederlerken aynı zamanda Allah’a da inanıyorlardı. Zuhruf 43/87. Ayetteوَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْEğer Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan”ne diyorlardı?لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ Allah diyorlardı”, Allah yarattı diyorlardı. Günümüz müşrikleri de PUT edindiklerine ibadet (itaat ve kulluk) ederlerken “sizi kim yarattı” diye sorarsan? “Allah yarattı” derler. Bu soruyu sorduğun için, böyle sorumu olur? “Ben dini bütün biriyim, bende Müslümanım” diyerek belki de seni döverler bile.

Mekke müşrikleri Putların, kabirlerin başında adak adayıp kurban kesip dua ediyorlardı. Onların “LAT-MENAT-UZZA” dedikleri sadece taştan, tunçtan, demirden ibaret putlar değildi. Onlar daha önce yaşamış, Salih kullar, veli kullar, iyi kullar dedikleri kimselerin heykelleriydi. Günümüz müşrikleri de, Putların, anıtların, kabirlerin, türbelerin başında adak adayıp kurban kesip dua ediyorlar. Bu kullar Salih kullardır, veli kullardır, bu dindar bir politikacıydı, bu vatanı kurtaran ulu önderdi, bu Mevlana’dır, bu oruç babadır bu tezveren dededir diye kabul ettikleri kimselerdir

Bugün de öyle diyor müşrikler. “Efendim tamam Allah büyüktür, Ama Allah hayata karışmamalıdır. Bizler kendi hayatımızı kendimiz belirlemeliyiz. Din mukaddes bir kurumdur ama dini siyasete alet etmemek lazımdır. Din bir vicdan işidir. İşlerimizi dine dayandıramayız. Bugün bizim hayatımızı belirleyecek uzmanlarımız, büyüklerimiz, düşünürlerimiz, siyasîlerimiz var diyorlar. Bakın! Yalnızca Allah’ın yetkisindeki konularda, Allah’a ortaklar bulmaya çalışıyorlar.

Şimdi düşünelim! Kur’an’ın ve  Peygamberimizin bizim hayatımızda fonksiyonu nedir? İnsanların çoğu Kitap ve sünneti neden rehber olarak kabul etmiyor? Zira gideceğimiz yere bizi rehber de götürür, merkep de götürür. Ancak arada fark vardır. Rehbere teslim olunur öyle götürür, merkep teslim alınır öyle götürür. Rehbere teslim olunduğunda rehber insanı hedefine götürür, ehad olan tek büyük Allah’a götürür. Ama Merkep teslim alındığında Merkep kişinin heva ve arzusuna uygun yere götürür.

Eğer biz Kur’an ve Sünnete teslim olduysak, onları rehber kabul ettiysek, o zaman ne işimiz var bizim merkeple, katırla,putla, yatırla? Niye kendimize göre bir kulluk ihdas edip, sonra da Allah’ım biz böyle münasip gördük Sen’de bunu bizden böyle kabul et diyoruz? Ey Peygamberin yolunun yolcuları! Böyle düşünen müşriklere deyin ki O Allah’tır, tektir. Tek büyüktür Allah(cc).

Peki, hayatınız konusunda, hayat programınız konusunda sizin efendiniz kim, büyüğünüz kim, tek büyüğünüz kim? Siz kime danışıyorsunuz? Yapacaklarınızı, yaptıklarınızı kime soruyorsunuz? Kime başvuruyorsunuz? Çocuklarımı nerede okutayım? Hanımımı, kızımı, oğlumu nasıl giydireyim? Nerelere hangi kıyafetle götüreyim? Hangi mesleği seçeyim? Nerelerden kazanıp nelerde harcayayım? Sofram nasıl olsun? Ev tefrişim, yemek tefrişim nasıl olsun? Şunlar benim için ihtiyaç mıdır değil midir?Nasıl bir hukuktan yana olayım? Nasıl bir adil şahit olabilirim? Mirası nasıl paylaşayım? Siyasal yapılanmamız nasıl olsun? Kimlere soruyorsunuz bütün bunları, kimlerden onay alıyorsunuz, yani sizin danışma merciiniz kim?

Eğer tüm hayat problemlerimizde, tüm hayat programlarımızda sadece Allah’a soruyor, sadece Allah’ın kitabına ve O’nun Resulünün Sünnetine müracaat ediyor ve öylece yaşıyorsak, biz gerçek Müslümanız, değilse Allah muhafaza bizim hayatımız şirkle özdeş bir hayat olmuş demektir.

Buna göre bir daha düşünelim. Acaba gerçekten biz Rabbimize hayatımızı soruyor muyuz? Allah’ın berisinde kendimize, haşa! Kendimiz gibilerden tek büyük Allah’a birtakım ortaklar, yasa yapıcılar, şefaatçiler bulup, onlara mı danışmaya, onlardan mı izin almaya, onlar kaynaklı mı yaşamaya, onları desteklemeye mi çalışıyoruz? Eğer cevap sizinse, buyurun verin cevabını…

Rabbimiz En’am Suresinin 6/94. Ayetinde: “(Ve o zaman Allah buyuracak) İşte, size (dünyada iken) bahşettiğim bütün nimetleri arkanızda bıraktınız ve tıpkı sizi ilk yarattığımızda olduğu gibi, huzuruma yapayalnız (teker teker) geldiniz! Sizin (hayatınız, ölümünüz ve cennete girmeniz)le ilgili (konularda Allah’ın yetkisine ilâhlığına, otoritesine, mülküne, egemenliğine) ortak olduğunu iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz (neredeler onlar!) Evet, aranızdaki (tüm) bağlantılar kesilmiş ve (sizi kurtaracaklarını) iddia ettiğiniz (sahte ilâhlarınız), kaybolup gitmiştir!”

Dua buyurunuz…

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN