
"ekleme" Arama Sonuçları

İktibas Dergisi, 45. yılına 553. sayısı ile girdi. 1981’den bu yana yayınına devam eden İktibas, yeni sayısında Hafız Esad heykelinin yerde sürüklendiği bir fotoğraf karesine atıfla “Bütün Zalimleri Aynı Son Beklemektedir!” manşetini attı.

ABD’nin çıkarlarına hizmet eden BMGK ve BM’de Filistin devletinin tanınmasına yönelik son girişimin de akim kalması üzerine, Hamas yaptığı açıklamada uluslararası toplumu ABD’nin iradesini aşarak Filistin halkının direnişini desteklemeye davet etti.

Müslümanların sessizce bu savaşı ve katliamları seyredişlerinin altında ümmet olma fikrinden uzaklaşmış olmaları ve ulusal çıkarların gölgesinde hesap yapıyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Elbette ulus devlet düzenini kabul etmiş ve batıl değerleri kendisine misyon edinmiş siyasal erklerin yapacağı şey Allah'ın razı olacağı şeyler olmasa gerek. İsrail terör şebekesiyle ticaret hacminin artarak devam etmesi ulus devlet anlayışı için anlaşılmayacak bir durum olmasa gerek.

Mukaddes Özkan, İslami mücadelenin öncü isimlerinden eşi Ercümend Özkan’la savundukları davayı "Hatıralarım" adlı kitabında anlattı. Özkan, “Biz aile konusunda da Asrı Saadet yaşamını örnek almaya çalıştık ve eşlerin her zaman omuz omuza olmasını, birbirini desteklemesini savunduk” diyor.

İktidar partisinin sözcüsü, Âlemlerin Rabbi'nin biz kulları için bildirdiği hayat menbaı ölçülerine tâbi olmak yerine, müstekbirlikle O'na sınır çizmeye, hayatın hangi alanında söz sahibi olup, hangi alanında olmayacağını belirlemeye kalkışma tuğyanı demek olan laikliğe bağlılıklarını son derece net kelimelerle ifade etti. Lakin "iktidarın doğrularını destekleme, yanlışlarını eleştirme" cephesinin yayın organlarında bu hiçbir şekilde gündem olmadı, görmezden gelindi.

İslâm, sadece vicdanların huzura erdirileceği bir yol ya da bir inanç sistemi değildir. Bu vicdani vazifeyi, sadece ibadete sığdırmak da doğru değildir. Seyyid Kutub, herkesten davayı sahiplenmesini, bunun için de aksiyon bekliyor. Kendi üzerinde taşıdığı özellikleri tüm Müslümanlar’dan beklemesi elbette tartışılır. Çünkü Seyyid Kutub, geçtiğimiz yüzyılın en bilge kişilerinden biri idi. Onun acılara katlanma, güçlüklere göğüs germe ve gerektiğinde davası uğruna ölme şuuru herkeste olsaydı herhalde yaşadığımız sorunları yaşıyor olmazdık.

Tevekkülü doğru anlamak gerekir. Tevekkül, bir iş yapmadan oturarak bir şeyi Allah’tan beklemek değildir. Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi, önce tarlayı iyi bir şekilde sürüp tohumunu eker, gübresini atar, sulamasını yapar. Ekinini zararlardan korumak için her türlü tedbiri aldıktan sonra gerisini Allah’a bırakır, O’na güvenir.

Her şeyi erteleriz bu hayatta. En basit işlerimizden, en ağır sorumluluklarımıza kadar yapacağımız her işi, atacağımız her adımı o veya bu bahanelerle hep bekletiriz. Daha iyi bir kul olmak için Rabbimize uygun zamanı bir türlü yakalayamayız. O’nun dinine hizmet etmek isteriz ama hizmet için yeterli imkânları bir türlü bulamayız. Maddi destek vermek isteriz inandığımız davaya ama kendi önceliklerimizden sıra gelip de cebimize elimizi bir türlü atamayız. Daha çok çalışmak, daha çok işte ehil olmak isteriz ama çalışmak için gerekli motiveyi engelleyen nefsi kovalayamayız.

Zaman geçip gitmeden, eyvah deyip pişman olmadan önce çocuklarımızın yetişmesini, bizzat ilkesiz ilkecilerden beklemek yerine kendimiz yetiştiriciler olup çocuklarımıza çevre olduğumuzda güzel bir ticaret yapmış oluruz.

28 Şubatçıların mağdur ettiği kitleler, hukuki olmayan gerekçelerle mahkum edildiğini ileri sürdükleri yakınları için yeniden yargılama yolunun açılmasını istiyor. 1993 yılında eniştesi ve kuzenleri ile ‘İslami Hareket Davası' kapsamında komplo üretilerek cezaevine konulduğu ve 30 yıl cezaya mahkum edildiği ileri sürülen Velit Bilen (46), cezaevinde ölüm orucuna girince 2003 yılında sağlık sorunları nedeniyle serbest bırakıldı. 2004 yılında Bilen, Adana’da Gülümser Özalp ile nişanlandı. Çift evlilik hazırlığı yaparken Bilen tekrar yakalandı ve cezaevine gönderildi. Gülümser Özalp ise nişanlısının çıkacağı umuduyla 14 yıldır nişan yüzüğünü parmağından çıkarmadı ve nişanlısını beklemeye başladı.

Ahmed el-Kâtib, Şia’nın temel inançlarından olan “İmamet”, “On İki İmam”, “Velayeti Fakih”, “Takiyye”, “Beklenen İmam” gibi fikirleri reddetmekle, aslında Şii düşüncesinin bütün otoritelerini karşısına almış, bütün bir Şii tarihi ile çatışmaya girmiş, siyasi-toplumsal ve ideolojik temellere dayalı bu köklü geleneği sarsmış oluyordu.

Âlemlere rahmet olan Rasulullah'ın anılması ve anlaşılmasına yönelik programlar düzenlenmesi tabii ki çok güzeldir, gereklidir. Lakin bunun "mübarek gün ve geceler" ihdas edilerek, bir ritüele dönüştürülerek yapılması yanlıştır, dine ekleme yapmaktır.

Dünyaca meşhur bir yayın grubu olan bbc.com, “Medeniyet 30 yıl içinde çökebilir” başlığıyla duyurduğu haberine bir soru ile giriş yapmış ve şöyle demiş: “Neden bir insan yıllarca teknolojik gelişmelerin kalbi Silikon Vadisi’nde çalıştıktan sonra bir anda her şeyi bırakıp, inzivaya çekilir ve ‘dünyanın sonunu’ beklemeye başlar?

Fedaîlerin İmamlarına/liderlerine sorgusuz sualsiz teslimiyetleri gerekiyordu. Seyduna her şeyi bilen, her konuda en doğru kararı veren, yanılmaz bir imamdı. O, bilgileri doğrudan Allah’tan almaktaydı. Bu uğurda Hasan Sabbah’ın, geleneksel şii (ve sünnî) kültürdeki mehdî/Mesih/kurtarıcı figürünü sonuna kadar kullandığı anlaşılmaktadır. Geleceğe dönük bir kurtarıcı/Mesih bekleme telakkisi, bunun tamamen uydurma boş bir söylenti olduğunu bilen insanlar için oldukça abes, insanın havsalası almayan bir inanış ise de, bir kez olabilirliğini kabul edenler açısından, haşhaştan beter bir uyuşturucu olduğunda kuşku yoktur. Dolayısıyla haşhaştan önce mehdi/Mesih/müceddid ve bunların karşı kutbunda yer alan deccal gibi kavramların asılsız ve uydurma olduğunu anlatmak, haşhaşîliğin önünü almak için önerilebilecek en somut adımlardan biridir.

Peki, bu seçimler dünyada neyi değiştirecek Ortadoğu, Latin Amerika, Afrika ve dünyanın diğer bölgeleri bu sonuçtan nasıl etkilenecek Peşinen söyleyeyim. ABD’nin dünyaya bakışı ve yürüttüğü politikalarda olumlu yönde bir değişiklik olmasını kimse beklemesin.

Şehid imam/öğretmen Hasan el-Benna, yarınların, yorgun olanların değil, rahatından vazgeçenlerin olacağını söyler. Hani nerede rahatlarını bozanlarımız? Nerede Hakk için, ebedî âlem için koşturan öğretmenlerimiz? Rahat yüzü nedir bilmeyen Hasan el-Benna, adam akıllı öğretmendi, Hocaydı ve mücadele halindeyken kırk üç yaşında Rabbine şehadetle gidiverdi. Hocalığın sanat olduğu konusuyla ilgili bir vakit küçük bir risale yayınlatan rahmetli Osman Öztürk Hoca, “Meslek çilelidir, korkma ve usanma! Öğrenci, Allah’ın emanetidir, titizlik göster. Emeğine acıma; samimiyetle yapılan hiçbir hizmet karşılıksız kalmaz. Kimseden karşılık ve vefa bekleme; sabırlı ol, vadeli mükâfat, hesaba sığmayacak kadar çok olacaktır.” türünden nice öğütler veriyordu meslektaşlarına.

Esad rejiminin saldırılarından kaçan binlerce Suriyelinin Türkiye sınırındaki bekleyişi sürüyor.

Yüz binlercesi evlerini terk etmek zorunda bırakılan, on binlercesi işlerini kaybeden, dükkanları iflas eden, fakir düşürülmüş mazlum Kürt halkının yanında yer almak ve imkanlarımızı onlarla paylaşmak İslami ve insani sorumluluğumuz olarak bizi beklemektedir.
Makaleler
Hava Durumu