
Kapitalizmin fendi, ‘Yeni Turancılığı’ yendi
İçinde bulunduğumuz zamanlarda, Türkiye Cumhuriyetinin 1974 yılından beridir dış politikasının stratejik hedefleri arasında bulunan ‘Kıbrıs Meselesi’, ciddi yara almış gözüküyor. Yaklaşık 50 yıldır birçok başbakan, bakan, bürokrat, general eskitmiş olan ve ‘Türk kardeşliği’ ve ‘Turancılık’ üzerinden halklara acılar yaşatılmış bu topraklarda bir arpa boyu yol alınamamış gözüküyor.
25-04-2025

Akdeniz’deki yolların kesişim noktasında olmasından ve konumundan dolayı, Kıbrıs adasının tarih boyunca vazgeçilmez bir liman olduğunu bilmeyeniniz yoktur. Orta Doğu (Ana Kıta) dediğimiz bölgenin kapılarının Avrupa’ya açıldığı bu geçit, Akdeniz’in zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olması dolayısı ile de devletlerin sürekli takibinde olmuştur. Kıbrıs’ta ele geçirilecek siyasal ve ekonomik üstünlük, Akdeniz’in anahtarını ele almak gibidir.
İçinde bulunduğumuz zamanlarda, Türkiye Cumhuriyetinin 1974 yılından beridir dış politikasının stratejik hedefleri arasında bulunan ‘Kıbrıs Meselesi’, ciddi yara almış gözüküyor. Yaklaşık 50 yıldır birçok başbakan, bakan, bürokrat, general eskitmiş olan ve ‘Türk kardeşliği’ ve ‘turancılık’ üzerinden halklara acılar yaşatılmış bu topraklarda bir arpa boyu yol alınamamış gözüküyor. Zira, Türkiye’nin eski adı ‘Türk konseyi’ olan ve 2021 yılından itibaren ‘Türk Devletleri Teşkilatı’ ismiyle merdiven altı bir marka haline getirmeye çalıştığı Türkî Cumhuriyetlerden dördünün (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) önce Güney Kıbrıs Türk Cumhuriyetine büyükelçi ataması veya Roma büyükelçilerini Güney Kıbrıs için akredite etmesi, ardından da Özbekistan’ın başkenti Buhara’da 04 Nisan 2025 düzenledikleri ‘Birinci Orta Asya – AB Zirvesi’ sonrası bildiri yayımlaması, konunun uzmanı bazı gazeteciler tarafından Türkiye için tam bir ‘jeopolitik felaket’ veya ‘jeopolitik darbe’ olarak nitelendirildi.
Bu isimlendirmenin kendileri açısından doğruluğunu biz bilemeyiz ancak, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ masalları ile kapitalist ideallerin sürekli gizlendiği bir vasatta, Avrupa’nın kasıtlı ve ısrarlı bir şekilde ‘Orta Asya Devletleri’ dediği ve Türkiye’nin ‘Türk Devletleri Teşkilatı’ üyesi dediği devletler; Avrupa Birliği’nin 2023 stratejisi ve yol haritası kapsamında ortaya koyduğu ‘Global Gateway (Küresel Geçit)’ projesine 12 milyar Euro’luk altyapı yatırımı ile dahil oluşu kesindir. Buna karşılık da, Zirve sonrası yayınlanan bildiri ile BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 nolu kararlarına bağlı kalacaklarına dair söz vermişlerdir.
BM Güvenlik Konseyi’ne ait 541 sayılı karar; BM’ye üye tüm Devletlere, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygı gösterme” ve “Ada’da, Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti dışında herhangi başka bir hükümeti tanımama” çağrısında bulunmaktadır.
550 sayılı kararda ise “Ayrılıkçı girişimlerin bir sonucu olarak ilan edilen sözde ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ adlı devletin hiçbir şekilde tanınmaması yönündeki çağrısını bir kez daha yineler; tüm devletlerin bu yapıya hiçbir şekilde yardım etmemesi ya da destek vermemesi gerektiğini vurgular” ifadeleri yer alır.Avrupa Birliği şüphesiz bu hamlesi ile, Çin’in ‘Kuşak ve Yol Projesi’ne karşı bir hamle yapmış ve Halford J. Mackinder’ın ‘Kara Hâkimiyet Teorisini’ne göre hareket etmiştir. Zira bu teoriye göre, Doğu Avrupa’ya hâkim olan tüm Dünya’ya sahip olur. Ayrıca, ABD’nin ‘Orta Doğu’da uyguladığı sömürü politikasının bir benzerini, Avrupa Birliği ‘Orta Asya’da uygulamak istemektedir. Türkiye’nin uzun zamandır bölgedeki Türkleri kendi başına terk etmiş olması da, belki de başlıca ayrı bir yazıda ele alınması gereken başka bir sorundur.
Bütün bu olanlara karşılık, Suriye’de kaydettiği ilerlemeler ve zafer(!) sarhoşluğu içinde boğuşan Türkiye’deki iktidar, büyük bir darbe aldığının farkındadır. Erdoğan hükumeti, Suriye ile imzalanması planlanan deniz yetki sınırı anlaşması ile Akdeniz’deki kıta sahanlığını arttırma ve hidrokarbon, petrol ve doğalgaz kaynaklarını kullanma planları yapmakta idi. Kıbrıs’taki planları ve Doğu Akdeniz hâkimiyeti bir anda sarsılan Ankara, muhtemelen yeni planları devreye sokmaya çalışacaktır.
Şunu unutmamak gerekir ki, tüm dünya halklarına yutturulan ulusçuluk zokası, kapitalizm ve liberalizmin karşısında tarumar olmuş ve savaşı kaybetmiştir. Pragmatist hedeflere kurban edilen ‘Türk kardeşliği’ gibi, diğer ırk kardeşliklerinin de ‘mümin kardeşliği’ karşısında bir gerçekliği yoktur. Rabbimiz’in bize öğrettiğine göre; ‘Ancak(sadece) müminler kardeştir.’ Maddi çıkarların büyüklüğü ne olursa olsun, İslam davası önceliklidir. Körfez ülkelerinin Hamas üst düzey yetkililerine, savaşı bırakmaları halinde hukuki-güvenlik takibine uğramayacakları garantisi de verilmesine rağmen 2 milyar dolarlık para teklifini reddetmeleri, hiçbir kapitalist/modern hukuk(!) devletinin başaramayacağı bir onurdur. Gazze’nin şehadeti, her modern cahiliyye olayında karşımıza çıkmaktadır ve çıkmaya devam edecektir. Gerek Türkler, gerek Araplar ve gerekse diğer kavimler, ulus devlet anlayışını devam ettirdikleri sürece ve ‘milli çıkar’larını ümmete tercih ettikleri sürece bataklıktan çıkamayacaklardır.
(Venhar)
Kapitalizmin fendi, ‘Yeni Turancılığı’ yendi
Turkuaz Medyaya Bak, Muhafazakâr Demokrasi Dinini Tanı
ÇOK DİNLİLİK SORUNU VE HAYDAR BAŞ'A DAİR
Bu utanç Türkiye’ye ve AKP’ye yeter
BİR DİZİDEKİ İLGİNÇ BİR İFADENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
GAZZE DOSTU FEVZİYE ŞENOĞLU SERBEST BIRAKILDI
Bayramımız mübârek olsun
Küfrün Kalesi Uluslararası Düzen
Makaleler
Hava Durumu