KENDİNİ BEĞENMİŞLİK
Hikmet ERTÜRK
20-07-2011 23:11
Kendini beğenmişliğin bir yönü anlatılırken şöyle deniliyor; "Kişiye kendi kötü amelinin süslü ve güzel görünmesi ve o kişinin kendini beğenmişliğe kapılarak güzel bir şey yaptığını zannetmesidir. Diğer bir yönü ise kulun Rabbine iman etmesi ve bu imanıyla Allah’a minnet etmeye kalkışmasıdır." Bu kötü huy bazen de Allah için yaptığımız amellerimizin çokluğuyla övünüp, kendimizi kusursuz ve arınmış görmek ve bu sebeple İslami sorumluluklarımızı yerine getirme noktasında kendimizi naza çekmek gibi davranışlar halinde de görülebilir.
Unutmayalım ki, bu tarz hastalıklar vahyi doğru algılamamızın da önünde perdeler oluştururlar. Böylelikle doğru şeyler yaptığımız zannıyla öteki dünyamızda düş kırıklıkları yaşarız.
Tabii hiç kimse kendisinde böyle bir durumun olduğunu kabullenmek istemez. Bize göre yapıp ettiğimiz şeyler zaten kendi iç arınmamız ve mutluluğumuz içindir. Bu yüzden de Allah’a iman etmemizden ötürü biz Allah’a değil de Allah bizlere minnet edecek konumdadır. İşte Rabbimiz bu yanlış algılama biçimini Kalem suresinde yeriyor ve buyuruyor ki;
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar? (Kalem–46)
Seyyid Kutub bu ayeti şu şekilde aktarıyor. "Yoksa doğru yolu bulmalarına karşılık olarak istediğin bu ağır ücret mi onları burun kıvırmaya, Allah'ın ayetlerini yalanlamaya ya da umursamamaya sürüklüyor? Ödemek zorunda kaldıkları bu ağır bedel mi onları bu iğrenç akıbeti tercih etme durumunda bırakıyor ?" Allah’ın mesajlarına karşı gösterdiğimiz bu burun kıvırma, Allah’ın ayetleri yokmuş gibi davranma, umursamama gibi haller kendimizi beğenmişliğin işaretlerindendir. Yukarıdaki ayette hakikati inkâra şartlanmış olanların, Peygamberleri sanki kendilerinden ücret istiyormuş gibi bir davranış içerisinde bulunmaları konu edilmiş. Burada dikkat çekici ve kötü olan şey Müslümanlık iddiasında bulunan bizlerin bu hakikati inkâr edenlerle aynı davranışları gösteriyor olmamızdır. Müşriklerle aynı özelliği taşıyan bu davranışlarımızdan bir an önce uzaklaşmalıyız. Allah’a iman etmiş bir kimse Allah’ın ayetlerine burun bükmez, yapması gerekenler konusunda kendisini naza çekmez ve umursamaz tavırlar içerisinde yer almaz.
İyi özelliklere sahip Müslümanlar çokça yapıp ettikleri amellerinden dolayı Allah’a minnet edip kendilerini naza çekmek ve kendilerini hatasız görmek suretiyle ‘’kendini beğenmişliğe’’ kapıldığı gibi, uygunsuz davranış sahibi kişiler de yapıp ettiklerinin güzel şeyler olduğu zannıyla bu hastalığa kapılabilirler. Şunu unutmayalım ki, kendini beğenmişlik güzel amellerimizi kuşatıp geçersiz ve batıl kılar. Daha vahim olan ise birçoğumuzun "kendini beğenmişlik" duyguları içerisinde hareket ettiğini fark etmemesidir. Bu özelliği içerisinde barındıran kardeşlerde öne çıkan şey Allah’ın en sevdiği kulun kendileri olduğunu düşünmeleri ve Allah’ın sevgili kulları, takva sahipleri anıldığında kendilerinden bahsedildiğini sanmalarıdır. İmani yetileri ve amelleri sebebiyle haşa Allah’ı kendilerine karşı borçlu gibi görüp bu şekilde hal ve hareketlere bulunurlar. Öyle ki, bu tarz kişiler zaman içerisinde kendilerini diğer insanlardan / kardeşlerinden üstün görmeye başlarlar. Hatta bu durum öyle bir hal alır ki, artık diğer kardeşlerinin işlediği Salih amelleri sürekli tartışmaya açık şeyler olarak görür ve onların kalplerinde olanı karalar dururlar, ama kendi amellerini tartışma ve eleştiriden uzak sayarlar. Kendini beğenmiş kişiler hamd etme konusunda yetersizdirler. Gelen iyiliklere avuç açarken, sınanmalarının gereği olan musibetleri içten içe kabullenmeyen bir anlayışa ve itiraza sahiptirler. Çünkü her şeye kendilerinin layık olduğu konusunda şartlanmışlardır. Öyle ki, Allah’a isyan eden müşriklere verilen rızka imtihan çerçevesinde anlam veremezler.
Bir diğer husus ise kâfir, münafık, müşrik, kötü ahlaklı ve rezil kimseler ve günahkârlarla, isyan ehli kişilerin kötü ahlakları, kötü alışkanlıkları yüzünden kendilerini beğenmişliğe kapılıp kendi durumlarından mutluluk duyarlar. Böyle düşünmelerini sağlayan şey, gösterdikleri bu kötü davranışların kendi çevrelerinde övgü sebebi sayılmasıdır. Tabii bu ancak bir vakte kadar devam etmesi mümkün olan bir aldanıştır. Bu kişiler kendilerinin özgür bir ruha sahip olduklarını, mert ve yiğit kişiler olduklarını düşünürler. Yaptıkları şeyleri çağdaşlığın ve gelişmişliğin göstergesi olarak görürler. Güzel ahlak ve üstün yetilerin de insanların zavallılığından, güçsüzlüğünden ve özgürleşemediğinden kaynaklandığını savunurlar. Birbirleri arasındaki üstünlük maddi konumları ile alakalıdır. Dünyevi kazançları ve statüleri sebebiyle birbirlerine ne kadar söz geçirebildikleri oranda kendilerini beğenmişlik duygusuna kapılırlar. Yaptıkları bütün kötü davranışlar kendilerini beğenmişlik sebebiyle hep güzel ve süslü gözükür. Bu yüzden yapılan şeylerin doğruluğu zannıyla hakkı görebilmelerinin önünde perdeler oluşmuştur. Cahil ve her şeyden habersiz olmalarına rağmen kendilerini bilgili ve çağdaş zanneden, her şeyden haberdar olduklarını sanan bu kişiler aslında insanların en zavallıları durumundadırlar. Ancak ne yazık ki, bu düşünceye sahip olanlar en büyük kayba uğrayacak olanlardır. Çünkü bu kimseler Allah’ın ayetlerine karşı sürekli muhalif durumdadırlar ve Allah’ın huzuruna çıkacaklarını da inkâr ederler.
“Ey Muhammed, de ki; "Çalışmalarında en ağır kayba uğrayanları size haber verelim mi?"
"Dünya hayatında bütün emekleri boşa gittiği halde çok iyi işler yaptıklarını sananların kimler olduğunu size söyleyelim mi?"
“Bunlar, Rabb'lerinin ayetlerini ve O'nun huzuruna çıkaracaklarını inkâr edenlerdir. Bu yüzden onların iyi işleri geçersiz olmuştur. Kıyamet günü onların yaptıkları işleri tartıya almayız, kendilerine değer vermeyiz.” (Kehf -103–104–105)
Bu ayetlerde bütün emeklerinin boşa gitmesine sebebiyet veren şey olarak bu kimselerin Rabb’lerinin ayetlerini ve O’nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmeleri gösterilmiş. Bu yüzden onların işleri geçersiz olmuştur. Dikkat edilirse bu kimselerde aynı zamanda kendini beğenmişlik ve büyüklenme hastalığı olduğu da görülecektir. Bu tarz hastalıklı davranışlarını daha fazla mesajı kendilerine getiren uyarıcılarına karşı yapacaklardır. Bu kimseler kendilerini beğendiği için üzerindeki kötü hal ve hareketlerinin farkına varamazlar. Bu şekli ile sürekli iyi işler yaptıklarını sanacaklar ama öteki dünyada kendilerine hiç değer verilmeyecek. Aslında kendini beğenmiş biri için, ona değer verilmeyecek olması en büyük cezadır. Bizlerin ise bu alçaltıcı özellik ve tavırlarla karşı karşıya kalmamamız için küçük günahları önemsememiz gerekir. Çünkü küçük günahlar önemsenmezse bu günahlar daha büyük günahlara kapı aralar. Bu günahları küçümseyip defaatle tekrarlarsak bu sefer günahları önemsemeyiz ve sürekli daha büyük günahlar işlemek durumunda kalırız ve zaman içerisinde bundan rahatsızlık duymamaya başlarız. Sonunda günahlar haramlara, haramlar da bizleri küfre kadar götürebilir. Bu da bizleri sadece kendini beğenen kişiliklere dönüştürür ki, bundan sonra tekrar hidayet bulmamız oldukça zorlaşacaktır. Bu şekli ile kendini beğenmişlik Allah katında diğer günahlardan daha kötü bir davranış biçimine de dönüşebilir. Çünkü kendini beğenen kişi üzerinde atılı bulunan bu kötü özelliklerinden kurtulmayı hiçbir zaman düşünmez. Bu kimseler günahlardan kurtulmayı hiçbir zaman düşünmezler çünkü kendini beğenmişliğin kalın örtüsü işlemiş oldukları günahları görmelerini engellemektedir. Zira kendini beğenen kişi kötü bir vasfının ya da eksikliğinin başkaları tarafından bilinmesinden utanç duyar. Böylelikle yalnız Allah için yapılmış olması gereken Salih amelleri olmayacağından öte dünyada büyük sıkıntılarla yüz yüze kalacaktır.
O halde bizler için Allah’ın mesajlarını yaşıyor olmamız ya da amellerimizin salih olması hatalarımızdan arındığımız manasına gelmemeli. Bu hastalık kişilerde daha çok ilahi olan sorumluluklar alma noktasında umursamazlık, kendini ağırdan alma, nazlanma şeklinde belirtiler gösterir demiştik. İslam üzere ilim sahibi olmak, elde ettiğimiz bilgileri güzel bir üslupla paylaşmak ve bütün bunlardan dolayı çevremizden övgü ve saygı görüyor olmak bizleri bencil ve kendini beğenen bir şahsiyete dönüştürmemelidir. Ne kadar ilim sahibi olursak olalım, bizleri dinleyen ne kadar çok kardeşimiz olursa olsun, Müslümanlarla aramıza mesafe koymamalıyız. Konumumuz, makamımız, statümüz ne olursa olsun herkes bizlerle kardeşlik şuuru içerisinde görüşebilmeli. Çünkü Müslüman kişi tevazu sahibi olan kişidir.
Bu noktada genel olarak kendini beğenen kişilerin özelliklerinden de bahsedebiliriz.
Kendini beğenmiş kişiler aynı Kitaba aynı Allah’a inanmasına rağmen kardeşlerini dinlemezler. Her şeyi bildiklerini düşündükleri için buna ihtiyaç duymazlar. Hep kendileri konuşmak isterler. Fikir alış-verişinde sürekli olarak kendi söylediklerinin onaylanmasını isterler. Örneğin; çok samimi duygularla bu durumun söz konusu olduğu bir kardeşinizle bir araya gelseniz, istişare edip İslam için öneriler sunsanız, bütün bu içten önerileri aksi yönde hiçbir Kur'ani delil söz konusu değilken sırf siz söylediniz diye karşı çıkıp kendisi öneriler sıralamaya başlar. Kendisinin önerdiği konular benimsenmediği sürece de hiçbir zaman bir yol üzerinde anlaşmaya varamazsınız. İş bazen öyle bir hal alır ki, kendisinin daha önce savunduğu fikirleri bile söz konusu etseniz onlara bile siz söylüyorsunuz diye karşı çıkacaktır. Halbuki Müminlerin en büyük özelliklerinden birisi sözü dinlemeleri ve en güzeline uymalarıdır. Bu tarz kardeşlerinize ancak kendilerini överek bir şeyler sunacak olursanız bunu doğru olarak kabul edip itirazda bulunmazlar. Bu ise İslam'ın doğru anlaşılmasının ve birlikte yol alınmasının karşısında büyük bir engel teşkil etmektedir. Bu kardeş her ne kadar bütün yaptığı şeyleri İslam'a nispet etse de gerçekte kendisinin ön plana çıkmasıyla ilgili düşüncelerinin olduğu bir gerçektir. Bu şekliyle islam'ın maslahatını gözetmesi söz konusu değildir. Kardeşleriyle yaşadığı anlaşmazlıkların birçoğu da kendi benine yöneltilen eleştiriler dolayısıyladır. Yoksa İslam adına yapılan haksızlıklara ciddi bir itirazı yoktur. Bütün yapıp ettiği şeyler kendi beni etrafında döner. Bu tarz davranışlar ise kendini beğenmişlik belirtileridir. Üzerinde kendini beğenmişlik hastalığı olmayan kardeşlerimiz İslam fayda görecekse haklı olduğu konularda bile geri durmayı tercih ederler. Çünkü fitneden korkarlar ve Allah’ın onları görüp, işittiği bilinciyle hareket ederler. Başkalarının onlar hakkında ne düşündüğü önemli değildir. Zaten bu gibi durumlarda haklılıklarımızdan vaz geçmek inşallah günahlarımızı görmemizi sağlayacak ve onlardan vaz geçmemizi kolaylaştıracaktır.
Empati kurmazlar yani kardeşlerinin ne hissettiği anlama yetenekleri gelişmemiştir. 'Ben' merkezcidirler. Yaptıkları şeylerin başkalarına zarar vermesini umursamazlar. Ve pek tabii eleştirilmekten hoşlanmazlar. Hatta bu öyle bir hal alır ki, eleştiriler o kardeşinizin size küsmesine ve sizinle olan ilişkilerini askıya almasına sebep olur.
Kardeşlerine değer vermezler. Başarılarının hep kendi çabalarıyla gerçekleştiğini düşünürler. Oysa kardeşlerimizi sevmek cennetin anahtarıdır.
Devamlı övgü, takdir edilme çabası içerisindedirler. Övgü görme kendini beğenen kişinin gıdasıdır. Çoğu zaman bu kişilerin yaptıkları işlerin anlamsız olduğunu görürüz. Neden bu şekilde davrandıklarını anlamak güçtür.
Özellikle topluluk içersinde statüsü ne olursa olsun sizlerle kardeşlik ilişkilerini saçma sapan sebeplerle anlamsız bir şekilde kesen bu insanlarda gizli ya da açık kendini beğenmişlik hastalığı vardır. Tecrübeli kardeşlerimiz iyi bilirler, öyle üst seviyede Müslümanlar vardır ki hiçbir ortak buluşma noktaları yoktur. Haklı bile olsa sunulan her şeye itiraz ederler. Söylenmemeli, ama içinizden ‘’ya keşke bu adam Müslüman olmasa ne iyi olurdu’’ dediğiniz olur. Çünkü üzerine giydiği kendini beğenmişlik elbisesi çevresinde bulunan herkese zarar vermektedir. Tartışma biçimi Kur'an'ın hakemliğinde gerçekleşmez, aksine kendisinin haklı görülmesini sağlayacak şekilde diğer kardeşlerine sürekli itiraz ederler. Hele ki dünya kazanımları fazla, dünyaya dair makam ve mevki olarak ta sizlerden üstün bir konumda ise bu itirazlar daha da yükselebilir. Zaten bu tarz kimseler fakir kardeşleri ile bir arada olmak istemezler.
Bu durumu anlamak için çevrenizde yapılan İslami çalışmalara şöyle bir bakmanız yeterli olacaktır. Belli konumdaki meslek sınıflarının ayrı sohbet halkaları kurduklarını, halktan birileri ile Kur’an ayetlerini paylaşmadıklarını göreceksiniz. Demek ki bu kimseler Allah’ın bu dünyada onlara verdikleri bu tarz kazanımları kardeşleri ile olan ilişkilerinde ayrıcalıklı bir durum olarak görüyorlar. Bu tür davranışlar kişiyi kendini beğenmişliğe sürükleyen onu besleyen şeylerdir.
Peki, bu tarz kardeşlerimize karşı nasıl davranmalıyız? Onların bu hastalıklarını kavramışsak ve onları kazanmak istiyorsak ilk etapta onları kesinlikle eleştirmemeliyiz. Aksi halde bizleri düşman olarak algılayacakları için aradaki iletişim tamamen kopabilir. Yapmamız gereken şey zamanla onları besleyecek söz ve davranışlarımıza son vermektir. Kesinlikle tevazu göstermemeli, açık ve kararlı bir şekilde davranışlarını onaylamadığımızı hissettirmeliyiz. Kendilerine hayran olmadığımızı anlamalarını sağlamalıyız. Bu tür insanlara övgü ile yaklaşıldığı takdirde hoşlarına gidecektir. Bu da içinde bulundukları topluma, diğer kardeşlerine ve kendilerine zarar verecektir. Öyleyse kendini beğenmiş kardeşlerimizin yaptıklarına övgü dolu söz ve davranışlar eşliğinde onay vermemeliyiz. Zira kendini beğenmiş kişilerdeki bu duygu kardeşlerinden gelen övgülerle güçlenmektedir. Bu nedenle söz konusu kişilerin hayattan tat alıp almamaları Allah’ın rızasından çok diğer bireylerle yaşadıkları olumlu ya da olumsuz ilişkilerle ilgilidir.
İçlerinde sürekli olarak öne çıkma hevesi taşırlar. "Ben hatalıyım, şu şu yönlerim eksik" deme alışkanlıkları gelişmemiştir. Özrü sürekli olarak karşılarındaki kardeşlerinden beklerler. Öyle ki kardeşleriyle yaşadıkları sorunlarda İslami yaşantıları da etkilenir ve Müslüman olmaktan tat alamaz hale gelirler.
Buradaki en büyük tedavi şekli İslami yaşantımızın Salih ameller üzerine bina edilmesi meselesidir. Yani İslam’ı yaşıyor olmamız kişilere ve o kişilerle olan ilişkilere bağlı olmamalı. Yaptığımız her şeyde yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Eğer bu şekilde yaparsak, İslam üzerinde yol alıyor olmaktan vaz geçişimizin sebebini kişilerde aramayız. Bu şekliyle kendimizi tanıma ve eksikliklerimiz düzeltme şansımız olur. Bazı kardeşlerimiz insani ilişkilerde sorunlar yaşıyorlar ve bu sorunlar ayrılıklara ve küskünlüklere sebebiyet veriyor. Fakat kardeşinin pişmanlık duymasıyla yaptığı özrün karşı taraftaki kardeşi tarafından kabul edilmediğini görüyoruz. Gerçekten de bu korkunç bir durum. Çünkü müminler affedicidir. Özür kabul etmeyen bu kardeşimizin ‘’kendini beğenmiş’’ biri olma ihtimali de oldukça yüksektir ve bu durum işlediği salih amellerin boşa çıkmasına sebebiyet verecektir.
Kendini beğenmişlik büyüklenmenin ilk mikrobu gibidir. Üzerinde kendini beğenmişlik hastalığı bulunan kimse ileride büyüklenme hastalığına yakalanacaktır. Büyüklenen kimseler bu şekli ile aynı zamanda kendini beğenmiş kimselerdirler. Kur’an’da geçmiş kavimler ile ilgili ayetlerde bu duruma çokça rastlamaktayız.
İşte Kamer suresinde kuşaklar boyunca sürekli tekrarlanan ve inkârcıların kalplerini kemiren bu tarz bir olaydan bahsedilmektedir. Öyle ki bahsi geçen kavmin temsilcileri "Bizler dururken vahiy ona indirildi, öyle mi?" diye de itirazda bulunuyorlar. Bu duygunun altında da mesajın içeriğine özüne değil de çağrıyı kimin seslendireceğine bakan bir kendini beğenmişlikten kaynaklı büyüklenme bir gurur söz konusudur. Ve itirazlarına devam ediyorlar; "İçimizden bir insanın peşinden mi gideceğiz?"
Üstelik bu inkârcılar kendilerini kendini beğenen, büyüklenen kimseler olarak ta görmüyorlar aksine Peygamberlerini kendini beğenmiş yalancı birisi olarak nitelendiriyorlar.
“Zikir (kitap, vahiy) aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır, o kendini beğenmiş yalancının biridir.” (Kamer–25)
Böyle insafsızca nitelemede bulunma sebeplerini ise bakın Yüce Allah nasıl açıklıyor.
“Dünyadaki haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak düşüreceğim. Onlar görecekleri hiçbir ayete inanmazlar, eğer doğru yolu görseler de o yola girmezler, fakat sapık yolu görünce hemen ona koyulurlar. Bunun sebebi onların ayetlerimizi yalanlamaları, umursamamalarıdır.” (A’raf–146)
Bu ayet göstermektedir ki asıl üzerlerinde kendini beğenmişlik ile birlikte büyüklenme hastalığı bulunan kimseler bu hakikati inkâr eden kâfirlerdir. Bu hastalıkları onların vahyi ve bu vahyi getiren Peygamberlerini kabul etmelerini engellemiştir.
Kur’an’ın anlattığı bu hakikatleri çok dikkatlice tahlil etmeliyiz. Eğer üzerimizde müşriklerde görülen kendini beğenmişlik hastalığı mevcut ise bu özelliğin kendimizde olduğunu göremeyebiliriz. Bu şekilde bizlerde bizleri uyaran kardeşlerimizi kendilerini beğenen kimseler olarak niteleyebiliriz. O yüzden de bizlere iletilen mesajın doğruluğunu ya da özünü gözden kaçırmış oluruz. Hiçbir zaman İslam’ın gerçeklerinden de haberdar olamayız. Çünkü olabilir ki bazı şeyleri yanlış biliyoruzdur. Ya da İslam’dan zannettiğimiz şeylerin İslam ile hiçbir alakası yoktur. Tüm bu tarz davranışlar çok riskli ve tehlikeli şeylerdir. Bu şekli ile Allah bizleri de kendimizi beğenerek büyüklük taslamamızdan dolayı ayetlerinden uzaklaştırmış olur. O yüzden Rabbimizin bu konulardaki uyarılarına da kulak vermemiz gerekir.
Yüce Rabbimiz ; “İnsanlara yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen hiçbir kimseyi sevmez.” (Lokman–18) diyor.
Elbette insanın kendini tanıyarak ve Rabbimizin yukarıdaki emirlerine yürekten uyarak kötü hastalıktan kurtulması başkaları tarafından da gerçek manada sevilmesine sebep olacaktır. Üstelik bunda başkalarının Müslüman olup olmaması da önemli değildir. Ayrıca kendini beğenip böbürlenen kimseler başkaları tarafından sevilmiyorsa bunun aksine davranan kişilerde başkaları tarafından sevilen kişiler olacaktır.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım bu dünyadan götürdüğümüz şeylerden biriside öteki dünyada ateşi hak edeceğimiz kötü amellerimizdir. Öteki dünyada cennetliklere sunulan nimetler olduğu gibi cehennemlikler içinde ateş vardır. Öyleyse kendimizi beğenmişlik hastalığından kurtulup Rabbimizin yanına bizi de yakacak olan kötü amellerimizle gitmeyelim. Yaşadığımız hayatı Rabbimizin bizlere şartlı verdiğini, şartları yerine getirmediğimizde bizleri helak ederek bizi iyilerle değiştireceğini de unutmayalım.
Selam ve dua ile…
- 21-05-2020 ASIK SURAT
- 30-09-2016 YUSUF (A.S.) KISSASI VE DÂVET METODU
- 18-11-2015 DOĞRU KAVRAYIŞLI BİR ADAM
- 14-01-2015 ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA DANIŞMA İLEDİR
- 30-08-2014 FARKINDA OLMADAN YAŞANAN HAYATLAR
- 22-07-2014 ŞEHİD GAZZE
- 13-05-2014 SÜREGELEN TEKRARLAR
- 12-04-2014 BATI'NIN KAVRAMLARI
- 11-03-2014 YALNIZ HAYATLAR
- 15-12-2013 DOĞRU DİN BİRDİR, DEĞİŞMEZ!
- 28-10-2013 GEÇMİŞİN DİLİ
- 12-09-2013 KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYDİK
- 04-09-2013 MISIR'DA SİVİL DİRENİŞ
- 03-07-2013 HASBİHAL
- 04-05-2013 ULUS KİMLİK
- 29-03-2013 BEŞERİ SİSTEMLER VE MÜSLÜMANLAR
- 19-02-2013 VAHDET ÜZERİNE
- 09-01-2013 ŞÛRA VE DEMOKRASİ
- 08-11-2012 PEYGAMBER (s) BİZLERE NEYİ EMRETTİ
- 27-09-2012 NEREDEN BAŞLAYALIM?
- 28-06-2012 FAUST
- 29-05-2012 YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR DA CENNETE GİDECEKLER Mİ?
- 20-04-2012 MÜSLÜMAN OLARAK YAŞLANMAK
- 14-03-2012 SINAVA DÂHİL OLMAK
- 14-02-2012 AŞK, SEVGİ, "SEVGİLİLER GÜNÜ"
- 12-01-2012 İNFAK: EN SEVDİKLERİMİZDEN
- 17-11-2011 AMERİKAN BAHARI
- 06-10-2011 OLUMSUZ BAĞIŞIKLIKLAR
- 15-09-2011 KISKANÇLIK/HASET
- 20-07-2011 KENDİNİ BEĞENMİŞLİK
- 17-06-2011 İKİYÜZLÜLÜK
- 11-05-2011 BÜYÜKLENMEK
- 11-04-2011 DÜNYA SEVGİSİ
- 08-03-2011 "KAZA" VE "KADER"
- 06-02-2011 TUNUS VE MISIR AYAKLANMALARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
- 01-02-2011 DÜRÜST ADAM, HIRSIZ ÜLKE
- 11-01-2011 İktibas Dergisi'nin 31. Yılı
- 16-12-2010 O gün
- 29-11-2010 SULANDIRILAN KAVRAMLARIMIZ VE GÜNDEMİMİZ
- 12-11-2010 KURBAN BAYRAMINDA İSLAM COĞRAFYALARI
- 19-10-2010 TEK DİN İSLAM
- 20-09-2010 MÜSLÜMAN OLMAM NEYİ GEREKTİRİR?
- 23-08-2010 UMRE İZLENİMLERİ
- 27-07-2010 RAB VE İLAH KAVRAMLARINI YENİDEN HATIRLAMAK
- 25-06-2010 İLK GÜNKÜ GİBİ OLABİLMEK
- 26-05-2010 AZ KALSIN MÜSLÜMAN KALAMAYACAKLARDI…
- 29-04-2010 MECNUN’UN DEVESİ
- 12-04-2010 "ESKİLERİN MASALLARI"
- 25-03-2010 GÖKYÜZÜNÜN ERİMİŞ MADEN GİBİ OLACAĞI GÜN
- 03-03-2010 KAVGAYI GÖRMEK GEREK
- 22-02-2010 GERÇEK TAKVA SAHİPLERİ
- 25-01-2010 DOĞRU DİN BİRDİR, DEĞİŞMEZ!
- 05-01-2010 İMANIN HAKİKATİ
- 15-12-2009 KÖKTEKİ BİLİNÇ
- 01-12-2009 HİCRET
- 30-10-2009 AHDE VEFA
- 04-10-2009 İÇİMİZDEKİ 'BEN'
- 08-09-2009 ORUÇ, "GIYBET"İ YOK ETMELİ
- 13-08-2009 RAMAZAN AYI KUR’AN AYIDIR
- 14-07-2009 ALLAH'IN İSİMLERİNİ EZBERLEMEK
- 18-06-2009 NUH'UN GEMİSİ
- 19-05-2009 EBU LEHEB’İN ELLERİ KURUSUN!
- 21-04-2009 SAHİPLİĞİ DEĞİL ŞAHİTLİĞİ OMUZLAMAK
- 14-04-2009 ÇEÇENİSTAN’I UNUTMAYALIM–2
- 24-03-2009 YOL AYRIMI
- 16-03-2009 ÇEÇENİSTAN’I UNUTMAYALIM
- 26-02-2009 28 ŞUBAT TAMAM, YA İÇİMİZDEKİ 28 ŞUBATLAR
- 08-02-2009 MÜNAFIKLAR HAKKINDA…
- 14-01-2009 ŞEHİD GAZZE
- 22-12-2008 SABIR GÜNLERİ
- 29-11-2008 ÖZGÜVEN İÇERİSİNDE YOL ALMAK
- 10-11-2008 YUSUF KISSASI VE DAVET METODU
Makaleler
Hava Durumu