ÖZGÜVEN İÇERİSİNDE YOL ALMAK
Hikmet ERTÜRK
29-11-2008 12:45
Etrafınızı bulanık görüyorsanız, eşyaları, insanları ve olayları net bir şekilde seçemiyorsanız, büyük bir gürültünün ortasında yaşıyorsunuz demektir. Bu gürültüyü çıkaran, sizin korkularınız, kararsızlığınız, kendinize olan güvensizliğinizdir. Korku içinde kaçan insan güçsüzdür, koştukça dizlerinin dermanının kesildiğini görür. Fazla kaçamadan gücünü tamamen kaybetmiş olan bacaklarının üzerine çöküp teslim olur. Çünkü o kendisinin yönetimini tamamen kaybetmiştir. Hâlbuki kovalayan koştukça güçlenir, kaçanı mutlaka yakalar. Yeter ki korku içinde olmasın, yani kovalıyor gibi yapmasın.’’ (R. Ş. Apuhan)
Kendimize olan güvensizliğimiz kaybolursa, korkularımız da kaybolacaktır. Moral ve kişinin kendine güvenmesi başarıya giden yolun en büyük yakıtıdır. Eğer ki bizler kendi düşüncelerimizin gücünü kavrayamaz ve çekimser kalırsak kendi yürüyüşümüzü sürdüremediğimiz gibi toplumumuzun değişim sürecinde de etkisiz kalabiliriz. Özgüvenimizi kazanmak istiyorsak, işe öncelikle, içerisinde yaşadığımız dünya bizlere miras bırakılmış olduğu halde onu nasıl kaybettiğimizin bilgisiyle başlayabiliriz. Böylece Rabbimizin çizdiği resmi de daha iyi okuyabilir, anlamlandırabiliriz.
Hani Rabb’in meleklere "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Bakara, 30)
Böylelikle yeryüzünde Allah’ın hüküm ve emirlerini yerine getirmek üzere, O’nun halifesi olarak yaratıldığımız hakkında söylenen ilk sözleri işitmiş olduk.
Sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; ve [böylece, ey insanoğlu] sizi hem işitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla donatır: [Buna rağmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz! (Secde, 9)
Rabbimiz bize ilahi özelliklerinin bir kısmını vermiştir. Ruhundan üflemiştir ki, Ebu'l-Alâ Mevdûdî'nin de dediği gibi, bunun anlamı bizlere ilâhî özelliklerinin bir yansımasını vermesidir. "Bu, ruhumuzun hayat, bilgi, kudret, irade, basiret ve ortalama tüm insâni özelliklere sahip olduğunu gösterir. Allah’a ihanet etmeden, onun halifesi olarak kalabilen bizler için bu muazzam olaya dikkatlice baktığımızda Rabbimizin sözlerinin yaşanması için çaba sarf etmekte geri durmamıza sebep olan, bize engel olan yeryüzünün yağmacı işgalcilerine karşı mücadelemizde çok büyük bir silaha sahip olduğumuz anlaşılacaktır. Hiçbir güç, hiçbir otorite asıl olarak kalabilen bizleri satın alacak güce sahip değildir. Fakat kendi ailemiz içerisinde ki sınavı da kazanmak zorundayız.
O sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve size verdikleriyle sizi sınamak için kiminizi kiminize derecelerle üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası pek çabuk olandır ve muhakkak O, mağfiret ve rahmet edendir. (En’am, 165)
Ceza ve rahmet, mağfiret, Allah’ın sözlerinin taşıyıcılığı, önderlik ve sınav... Bizlere verilen ve sahip olduğumuz her şey bizler için birer sınav aracıdır. Üstünlüğümüz de bu sınav araçlarına karşı net duruşumuzla alakalıdır. Dünyaya dair elde ettiğimiz her şeyin emanet olduğu bilincini taşımalı, sahiplenmemeli, bunların bizlerden bir yerde isteneceği bilincini taşımalıyız. Bizler yeryüzünün asıl sahipleriyiz. Sahip olmak korumayı, tasarrufta bulunmayı da gerektirir. Hiçbir tasarrufta bulunamıyorsak, sahip olma hakkımızdan faydalanamıyorsak bu yeryüzünün kontrolümüzden çıktığı, artık bize ait olmadığı, dolayısıyla işgale uğradığı anlamına gelir ki, bu bizler açısından çok hazin bir olaydır. İşin garibi, Müslümanların böyle bir sıkıntısı, böyle bir endişesi de yok gibi görünüyor. Allah’ın onları mirasçı kıldığı mallarını geri alma gibi bir dertleri de yok. Kendi malları üzerinde tasarrufta bulunan işgalcilerden kendi malları adına pay alma telaşı içerisindeler. Çocuklarımızın da mücadele azığı olarak kullanacakları bu bilgiden haberleri dahi yok. Bu hırsızları ev sahipleri zannediyorlar ve onlara karşı davranışlarında kiracı refleksi gösteriyorlar. Bu isyankâr güruh, Rabbimizin yarattığı dünyada onun sözlerine isyanla bedavadan yaşıyorlar.
"Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "biz ancak ıslah edicileriz" derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. (Bakara, 11)
Bu ayet, onların fesat çıkaran, yalancı, bozguncu bir topluluk olduğunu, ancak buna rağmen toplumlarını ‘’ıslah ediyoruz’’ diye kandırdıklarını söylüyor. Buna karşı bizler ise bunların oluşturduğu suni gündeme karşı direnebilecek, kendimize ve çocuklarımıza özgüven aşılayacak, inançlarımızı utanmadan, çekinmeden yaşayabileceğimiz moral azığımızı kazanmak zorundayız. Hepimizin bakışı Rabbimizin bakmamızı istediği bakış açısı gibi olmalıdır. O halde bu sözde ıslah edicilere Rabbimiz nasıl bakmış, dışarı çıkıp bunları dikkatlice gözlemlemeliyiz. Unutmayalım ki bu sahte ıslah ediciler suni gündem oluşturmak yoluyla büyük kazançlar elde etmekte ve zenginleşmektedirler. Bu zenginlikleri Rahman’ın sözlerinin hayatımıza aktarılmasına engel olacak şekilde mücadele araçlarına dönüşmüştür. Bütün bunların yakıtı çok üzülerek söylüyorum ki bizim alın terimizden, emeklerimizden çalındı. Bunun sebebi ne yazık ki yersiz gururumuz, inadımız, elimizde çok az miktarda var olan şeyleri dahi veremememiz sebebiyle fakir ellerimizi birbirine kavuşturamamamızdır. Böylelikle Rabbimizin sözlerinde kardeşlik belgelerimizi onaylatamadık ve ahitlerimiz hep kâğıt üzerinde kaldı. Rabbimizin onayını almayan bu geçersiz kardeşlik görüntüsü, zalimler, sahte ıslah ediciler karşısında da gerçek etkisini hiçbir zaman gösterememiş, onların bizlere zulmeden batıl yürüyüşlerini de asla engelleyememiştir. Rızk endişelerimizi kardeşlerimizle oluşturacağımız birliktelikler vasıtasıyla gidermek yerine sözde ıslah edicilerin lanet olasıca kazanımları vasıtasıyla giderme yolunu tercih ettik. Bunun neticesinde inançlarımızın yaşanılması, çalıştığımız kurumların özelliklerine ve bizlere iş imkânı veren (!) patronların mevcut önceliklerine göre değişmeye başladı. Yani ibadetlerimizin de belli bir mesaisi, belli bir saati olmaya başladı. Zamanımız olmadı, dünya kazancı için çok çalışmak zorundaydık, Allah’ın sözlerini yaşamak için de randevu vermeye başladık, neticede ibadetlerimiz de iş arası reklâmlara dönüştü. Rabbimizin, Allah’a verdikleri sözleri unutan, sürekli mal biriktiren ve hakikati inkâra şartlanan bu insanlar için söylediklerini işittiğinizde bu sözlere muhatap olmak istemeyeceksiniz. Eğer bilmeksizin de olsa böylesi davranışlar sergilemişseniz bu nedenle utanç duyacak ve bir daha bu tarz insanlarla bir arada bile olmak istemeyeceksiniz. Tabii Rabbimizin sözlerine sadık kalan, O’nun sözlerinin temiz taşıyıcıları olarak kalabilenler için bu tanımlamalar her hal ve şartta birer yol azığı ve moral kaynağı olacaktır.
İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 171)
Rabbimiz, "akıl erdiremezler, çünkü bağırıp çağıran hayvanlar gibidirler" diyor. Bağırdığı şeyin anlamını bile bilmeyen, sağır, dilsiz ve kör hayvanlar. Umarım bu insanları çevrenizde ayırt edebiliyorsunuzdur.
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Rabbimiz bu ayette de söz konusu güruhtan bahsederken onların kavrayamayan, anlamayan, görmeyen ve işitmeyen hayvanlar gibi hatta onlardan da aşağı olduklarını söylüyor.
Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkâr edenler ise metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş onlar için bir konaklama yeridir. (Muhammed Suresi, 12)
Bu ayetle ilgili Seyyid Kutub diyor ki; "İnkâr edenlerin payı ise "hayvanların yediği gibi" yiyip eğlenmektir... Bu kendilerinden insanlık karakterini ve nişanlarını silip süpüren rezil edici bir ifadedir. Çünkü bu ifadenin onlar için verdiği çağrışım açgözlü ve oburca yiyen hayvan çağrışımıdır. Hiçbir tat almaksızın, iyi ya da çirkin olup olmadığına bakmaksızın bulduğunu yiyen, duygusuz ve hayvanca yeme çağrışımıdır. Bu öyle bir yeme ki ortada onu frenleyen ne bir irade vardır, ne de bir tercih söz konusudur, ne üzerine bekçi olacak herhangi bir gözcü vardır ve ne de onu engelleyecek bir vicdan!"
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. (Bakara Suresi, 65)
Allah, sözlerini dinlemeyen bu topluluğu aşağılık maymunlara çevirmiş. Eğer Rabbimizin sözünü dinlemiyorsak, üstelik O’nu kandırdığımızı düşünüyorsak bilmeliyiz ki suretimiz her ne kadar insan sureti ise de yaşayışımız aşağılık maymunların yaşantısından farklı olmayacaktır. Ömrümüz taklit ederek ve başkalarına şaklabanlık yaparak geçecektir.
De ki: "Allah katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı kimseler ile tağuta tapanlar; İşte bunlar, yerleri daha kötü olan ve dosdoğru yoldan daha çok sapmış olanlardır." (Maide Suresi, 60)
Dosdoğru / dümdüz yoldan sapmış olan o insanlar, tağuta kulluk ederek Allah’ın hâkimiyetine ve O'nun ilahlığına tecavüz etmişler ve Allah da o topluluğu maymunlar ve domuzlara çevirmiş. Onları insan olma şerefinden mahrum bırakmış...
- 21-05-2020 ASIK SURAT
- 30-09-2016 YUSUF (A.S.) KISSASI VE DÂVET METODU
- 18-11-2015 DOĞRU KAVRAYIŞLI BİR ADAM
- 14-01-2015 ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA DANIŞMA İLEDİR
- 30-08-2014 FARKINDA OLMADAN YAŞANAN HAYATLAR
- 22-07-2014 ŞEHİD GAZZE
- 13-05-2014 SÜREGELEN TEKRARLAR
- 12-04-2014 BATI'NIN KAVRAMLARI
- 11-03-2014 YALNIZ HAYATLAR
- 15-12-2013 DOĞRU DİN BİRDİR, DEĞİŞMEZ!
- 28-10-2013 GEÇMİŞİN DİLİ
- 12-09-2013 KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYDİK
- 04-09-2013 MISIR'DA SİVİL DİRENİŞ
- 03-07-2013 HASBİHAL
- 04-05-2013 ULUS KİMLİK
- 29-03-2013 BEŞERİ SİSTEMLER VE MÜSLÜMANLAR
- 19-02-2013 VAHDET ÜZERİNE
- 09-01-2013 ŞÛRA VE DEMOKRASİ
- 08-11-2012 PEYGAMBER (s) BİZLERE NEYİ EMRETTİ
- 27-09-2012 NEREDEN BAŞLAYALIM?
- 28-06-2012 FAUST
- 29-05-2012 YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR DA CENNETE GİDECEKLER Mİ?
- 20-04-2012 MÜSLÜMAN OLARAK YAŞLANMAK
- 14-03-2012 SINAVA DÂHİL OLMAK
- 14-02-2012 AŞK, SEVGİ, "SEVGİLİLER GÜNÜ"
- 12-01-2012 İNFAK: EN SEVDİKLERİMİZDEN
- 17-11-2011 AMERİKAN BAHARI
- 06-10-2011 OLUMSUZ BAĞIŞIKLIKLAR
- 15-09-2011 KISKANÇLIK/HASET
- 20-07-2011 KENDİNİ BEĞENMİŞLİK
- 17-06-2011 İKİYÜZLÜLÜK
- 11-05-2011 BÜYÜKLENMEK
- 11-04-2011 DÜNYA SEVGİSİ
- 08-03-2011 "KAZA" VE "KADER"
- 06-02-2011 TUNUS VE MISIR AYAKLANMALARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
- 01-02-2011 DÜRÜST ADAM, HIRSIZ ÜLKE
- 11-01-2011 İktibas Dergisi'nin 31. Yılı
- 16-12-2010 O gün
- 29-11-2010 SULANDIRILAN KAVRAMLARIMIZ VE GÜNDEMİMİZ
- 12-11-2010 KURBAN BAYRAMINDA İSLAM COĞRAFYALARI
- 19-10-2010 TEK DİN İSLAM
- 20-09-2010 MÜSLÜMAN OLMAM NEYİ GEREKTİRİR?
- 23-08-2010 UMRE İZLENİMLERİ
- 27-07-2010 RAB VE İLAH KAVRAMLARINI YENİDEN HATIRLAMAK
- 25-06-2010 İLK GÜNKÜ GİBİ OLABİLMEK
- 26-05-2010 AZ KALSIN MÜSLÜMAN KALAMAYACAKLARDI…
- 29-04-2010 MECNUN’UN DEVESİ
- 12-04-2010 "ESKİLERİN MASALLARI"
- 25-03-2010 GÖKYÜZÜNÜN ERİMİŞ MADEN GİBİ OLACAĞI GÜN
- 03-03-2010 KAVGAYI GÖRMEK GEREK
- 22-02-2010 GERÇEK TAKVA SAHİPLERİ
- 25-01-2010 DOĞRU DİN BİRDİR, DEĞİŞMEZ!
- 05-01-2010 İMANIN HAKİKATİ
- 15-12-2009 KÖKTEKİ BİLİNÇ
- 01-12-2009 HİCRET
- 30-10-2009 AHDE VEFA
- 04-10-2009 İÇİMİZDEKİ 'BEN'
- 08-09-2009 ORUÇ, "GIYBET"İ YOK ETMELİ
- 13-08-2009 RAMAZAN AYI KUR’AN AYIDIR
- 14-07-2009 ALLAH'IN İSİMLERİNİ EZBERLEMEK
- 18-06-2009 NUH'UN GEMİSİ
- 19-05-2009 EBU LEHEB’İN ELLERİ KURUSUN!
- 21-04-2009 SAHİPLİĞİ DEĞİL ŞAHİTLİĞİ OMUZLAMAK
- 14-04-2009 ÇEÇENİSTAN’I UNUTMAYALIM–2
- 24-03-2009 YOL AYRIMI
- 16-03-2009 ÇEÇENİSTAN’I UNUTMAYALIM
- 26-02-2009 28 ŞUBAT TAMAM, YA İÇİMİZDEKİ 28 ŞUBATLAR
- 08-02-2009 MÜNAFIKLAR HAKKINDA…
- 14-01-2009 ŞEHİD GAZZE
- 22-12-2008 SABIR GÜNLERİ
- 29-11-2008 ÖZGÜVEN İÇERİSİNDE YOL ALMAK
- 10-11-2008 YUSUF KISSASI VE DAVET METODU
Makaleler
Hava Durumu