SÜRÜ PSİKOLOJİSİ -I-

Nihat GÜÇ

29-12-2024 22:44


“İnsanlarımızın aklı gözünde saklıdır.” diye bir söz vardır. O yüzden gördüklerini taklit etmeye çok heveslidirler, hiç olmadığı kadar da arzulu ve isteklidirler. Helal haram, doğru yanlış, iyi kötü, hak batıl demeden her türlü girdabın içine gözü kapalı hem de balıklama atlamaya da son derece razıdırlar. Boğulanlar ile boğulur, sevinenler ile sevinir, alkış çalanlar ile alkış çalar, halay çekenler ile halay çekmeye bayılırlar. Niçin olduğunu, kimi pohpohladıklarını, neye karşı diklendiklerini, kimi alkışladıklarını düşünmezler, düşünmek dahi istemezler. Böyle bir dertleri, böyle bir düşünceleri de yok. Özür dileyerek söylemek istiyorum ki; “Aklı kıt” denilen şey bundan başka bir şey değildir.   

Genel itibariyle insanlarımızın yaşamakta oldukları dini kurallar, düşünce yapılarına şekil vermesi gereken imani esaslar; ayet ve hadislerden devşirilmiş dini kural ve kaideler olduğunu söylemek çok zor. Gelinen noktada karşılaştığımız ve görünen durum bu. Bilakis insanlarımızın, gördüklerinden müteşekkil ismi konulmamış bir dinlerinin var olduğunu söylersem abartı yapmış olmayacağım. Başka bir ifadeyle insanlarımızın aklı gözünde olduğunu, gördüklerini dini birer değer olarak kanıksadıklarını ve bu din sanılan iş ve işlemleri elinden geldiği kadar yaşamaya çalıştıklarını da vurgulamak durumundayım. O yüzden Yüce Allah bu durumu; “Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki, ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?” (Bakara/170) diyerek vuzuhata kavuşturmaktadır.  

Geçmişten gelen örf ve adetler bir yere kadar önemlidir. Yeni nesillere aktarılmasında fayda da vardır. Ancak aktarılacak olan unsurların, örf ve adetlerin ayıklanması, ayet ve hadislerle uyumlu hale getirilmesi de son derece önemli bir meseledir. 

Ayet ve hadislere ters olan hangi unsur olursa olsun, kime ait olursa olsun, nereden ve kimden geldiğine bakılmaksızın dikkate değer görülmemelidir. Yeni nesillere aktarılamaz bu gibi unsurlar. Yapılacak iş ve işlemlerden sayılamaz. Dini bir değer atfedilerek dört elle sarılamaz.

Müsaadenizle bir isimlendirme yapmak istiyorum. Geçmişten gelen; ayet ve hadislerle uyuşmayan bu uygulamaya “Atalar dini” olarak tarif etmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Geçmişten gelen kimi uygulamanın, doğruluğuna ve yanlışlığına odaklanmadan ifa edilen usul ve esasları sürdürmek bu olsa gerek. 

Doğruluğu ve yanlışlığı atalardan kalan uygulamalar üzerinden değil de ayet ve hadisler üzerinden yapılması Müslümanlara ait son derece önemli ve gerekli bir uygulamadır. Ancak sürü psikolojisine sahip ya da atalarından gördüklerini taklit eden insanların dinlerinin İslam olduğunu söylemek de pek mümkün olmasa gerek.

Başka bir ayeti kerimede Yüce Allah (c.c.) atalar dinine mensubiyeti; “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.” (Şu’ara/74) şeklinde dile getirmektedir. 

Doğruluğuna veya yanlışlığına bakmadan geçmişten gelen, hayatta cari olan uygulamalar dini birer nüvedir. Din dediğimiz vakit sadece İslam dini anlaşılmamalıdır. İnsanın değer verdiği, peşinden gittiği, hayatında uyguladığı şeyler sahip olduğu dinin birer yansımalarıdır. O yüzden Yüce Allah (c.c.) katında var olan dinin sadece İslam dini olduğu vurgulanmıştır. “Allah katında din şüphesiz İslam’dır” (Al-i İmran/19) 

Bir Müslüman için sosyal hayatta cari olacak, peşinden gidecek kural ve kaideler sadece İslam dinine ait kural ve kaideler olmalıdır. İslam dininin dışında başka dinleri, başka kuralları, başka kanun ve kaideleri kabul etmek yakışmaz bir Müslümana. O yüzden Yüce Allah (c.c.); “Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse onun dini kabul edilmeyecektir; o ahirette de kaybedenlerdendir” (Al-i İmran/85) 

Günümüz insanları rarafından atalarından kalan davranışları taklit etme, fikirlerini onaylayıp tasvir etme, gözü kapalı bir şekilde kendileri için çizilen patika yollarda yol yürüme faaliyetleri zirveye çıkmış vaziyettedir. Ancak sorun şurada yatmaktadır. Atalarını adım adım takip eden insanların; yaptıklarını “Atalarına ait bir din” olarak algılamaya yanaşmadıklarını da hasseten vurgulamak istiyorum. Hoşlarına gitmez böyle bir tarif, böyle bir niteleme. Ama yaşantılarının ve kabullerinin dışında herhangi bir isimlendirme yapmak da istemezler. 

Yüce Allah (c.c.)’ın ayetleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetleri ortada dururken geçmişten gelen bazı uygulamaları neye mal olursa olsun sürdürmeleri (gizli) bir dinin varlığının en bariz göstergesi olmadığını kim iddia edebilir? “Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e gelin; onlar ne buyuruyorsa onu yapın” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Peki, ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler ise?” (Maide/104) 

Evet, ya ataları yanlış yolda yürüyorlarsa… 

Ya ataları yanlış işleri icra ediyorlar ise… 

Ya ataları Sırat-ı Müstakimden sapmış kimseler idiyseler… 

Yine de mi gözü kapalı olarak atalarının peşinden gidecekler?   

Eğer, ayet ve hadislere göre değil de çevrede var olan ana unsurlara göre bir hayat sürdürülüyorsa var olan dinin “Atalar dininden” başka bir din olduğunu söylemek akıl işi değildir.

Ayet ve hadislere rağmen atalarının peşinden gidenler ve lider kabul edilenler için şu ayet son derece önemlidir; “İbrahim: “Doğrusu siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içine sürüklenmişsiniz” dedi.” (Enbiya/54) Hayatta sergilenen (bağlı kalınan) kural ve kaideler kişinin kalitesini gösterdiği gibi sapıtmış olmanın en bariz göstergesi de olacaktır.

Sürü psikolojisinin taraftarları yani atalar dininin müntesipleri geçmişten beri var oldukları gibi günümüzde de var olmaya devam ediyorlar. Kıyamete kadar da var olacaklardır. Bu dine mensup insanlar ne cahiliye döneminde kaldılar ne de medeni toplum ile son bulacaklar. 

Zaman geçse de isimleri değişse de mekânları farklılaşsa da bir sürü diplomaya sahip olsalar da savundukları düşünce, olaylar karşısında gösterdikleri yaklaşım değişmedi bu (dine mensup) insanların. 

Hatta bu tip insanların yaptıklarını ve savunduklarını Yüce Allah (c.c.)’ın bir emri olarak görmeye devam ettiklerini de söyleyebiliriz. “O imansızlar çirkin bir iş yaptıkları zaman: “Biz atalarımızın da böyle yaptığını gördük; esasen Allah da bize böyle emretti” derler. Şöyle de: “Allah, hiçbir zaman kötü ve çirkin işleri emretmez. Yoksa siz, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (A’raf/28) 

Hani vakt-i zamanında Avrupa ile entegrasyon adı altında (belki de halkı kandırmak için bu ismi kullandılar) Yüce Allah’ın tüm emirlerini diskalifiye etmekle kalmadılar her haramı da serbest hale getirdiler. Hatta putçuluğu sosyal yaşamın zorunlu birer parçası haline dönüştürdüler. Bu vesileyle yepyeni bir atalar dinini türetmekten de geri kalmadılar.

Bu atalar dininin temel taşlarından bir de Avrupa’ya uyumlu hale gelmektir. Bundan böyle sahip olduğumuz doğrularımız da yanlışlarımız da Hristiyan Avrupa menşeli olacak. Bu doğruların veya yanlışların şekillenmesinde ayet ve hadis olmayacak. Hristiyan âleminin rızası ve onayı alınacak. Onlar gibi olunacak. Onlar gibi bir düzen kurulacak. Yani Avrupalılaşmak bu dinin temel taşı olacak. Bu vesileyle Hristiyan Avrupa halkı bizden memnun olsun da; Allah mı kızmış, Peygamber mi darılmış Kur’an’a zıtlıklar mı oluşmuş, Din-i Mübini İslam tarumar mı olmuş, ahiret harap mı olmuş, nesiller elden mi gitmiş, kimin umurunda?

Yüce Allah (c.c.), insan psikolojisini iyi bildiğinden mütevellit ileri sürecekleri mazeretleri de peşinen dile getirmiştir Yüce Kitabımızda: “Veya: “Çok önceden beri atalarımız Allah’a şirk koşmuşlardı; biz de onların ardından gelip yapabileceği başka bir şey olmayan bir nesil idik. Şimdi kalkıp, o batıl şirk yolunu başlatanların yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin?” şeklinde bir mazerette bulunmayasınız.” (A’raf/173) diyerek önlem alınması gerektiği konusunda tenbihte bulunmaktadır. 

Atalar dininden vazgeçin. Geçmişte kalması gereken kural ve kaideleri elinizin tersiyle bir kenara itin. Sırt dönün her şeye. Çizik çizin beşeri olan şeylere. Ölmüş ve kendi hesaplarını dahi veremeyen insanların düzenledikleri yolda yürümeye, onlar gibi olmaya, onların ortaya koyduğu kanun ve kurallar peşinde ömür tüketmeye çalışmayın! 

Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların adımlarına uymayın!

Atalar dinine mensup insanlar ya da bir başka ifadeyle sürü psikolojisine sahip olanlar için Yüce Allah; “Rasulüm! Müşriklerin taptıklarının boş şeyler olduğu ve kendilerini korkunç bir akibete sürükleyeceği konusunda asla şüphen olmasın. Daha önce ataları neye nasıl tapıyor idiyse, onlar da aynı şeylere aynı şekilde tapmaktadırlar. Biz onların hak ettiklerini elbette kendilerine eksiksiz ödeyeceğiz.” (Hud/109) İnsanların ekseriyeti atalarının dinini adım adım takip etmektedirler. Doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde ileri sürebilecekleri mantıklı bir fikirleri de mevcut olmadığı gibi dini bir dayanaktan da yoksundurlar.

Bir başka ayette şöyle buyurmaktadır; “Onlar da: “Atalarımızı bunlara tapar halde bulduk; biz de onlara uyarak böyle yapıyoruz” diye karşılık vermişlerdi.” (Enbiya/53) Yaptıklarından vazgeçmeyenlerin “Geçmişten gelen bir uygulama” diye sığındıkları bir bahaneden başka ileri sürecekleri bir argümanları da yok ellerinde. Peki, bu uygulama ya doğru değilse ya dini emirler ile uyuşmuyorsa ya haram kılınan bir davranışı sergilemeye yönelik bir durumu ifade ediyor ise yine de mi icra edecekler bu davranışları? Yine de mi sürdürecekleri yanlışları? Yine de mi yönelmeyecekler İslam’a? Yine de mi dinlemeyecekler Yüce Allah’ı? Yine de mi benzemeyecekler Hz. Muhammed (s.a.v.)’e? Yine de mi sarılmayacaklar Yüce Kitaba?

Sürü psikolojisine sahip insanlar, geçmişten gelen uygulamalara gözü kapalı bir şekilde sıkı sıkıya bağlıdırlar ve gereklerini de yerine getirmeye devam ederler. Çünkü bu kişiler sorgulama yetilerini yitirmişlerdir. Doğru ile yanlışın arasında var olan bariz farkları görmekten de mahrum kalmışlardır. Onların atalarından kalma beşeri dinlerine ait mensubiyetleri son derece kuvvetli olduğu için gözleri de kördür. Bu körlük saplantı haline dönüştürdükleri bu inançlarını kuvvetlendirmektedir. Yıllarca uğraşsanız, sağdan veya soldan da yanaşsanız, bin bir dereden deliller de ileri sürseniz bir kıymık dahi alamazsınız kendilerinden.  

Yüce İslam dinini Kur’an ve Sünnet dediğimiz ana kaynaklarından öğrenmeyen insanlar; çevreden devşirdikleri düşünceleri inanca dönüştürmeleri pek kolaydır. Bu gibi insanların ellerinde hak ve hakikati ölçen bir terazi olmayınca kefeye konulan her davranışın, zihne sirayet eden her düşüncenin, yapılagelen her davranışın doğru olduğunu iddia etmekten çekinmeyeceklerdir. Zaten ellerinde başka da bir bilgileri yoktur. “Peki, ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı (durmaksızın) tekrar eden kim? Size hem gökten hem yerden rızık veren kim? Allah’tan başka bir tanrı mı? De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız kesin delilinizi getirin bakalım!” (Neml/64) 

Yapılan işlerin doğruluğu veya yanlışlığı; ortaya konulan delilin sağlamlığına bağlı değil midir? O yüzden helal ve haram olan iş ve işlemleri ana kaynağından öğrenmek gerekmez mi? 

Çevreden devşirdiği her düşünceyi, sosyal hayatta icra ettiği her davranışı, şirki mucip kılan her fiili doğru mu kabul edecek insanoğlu?  

Bu dine mensup insanların indinde “Peygamber niye gönderildi, Kitap niye var? İçindeki emir ve yasaklar kime hitap ediyor?” gibi sorular havada kalmaya mâhkumdur. Çünkü niyetleri: “Uydum hazır olan topluma!” yöneliktir.

Sürü psikolojisi kavramı da bu durumu açıklamaktadır. Sürü psikolojisini idrakten yoksun, gözü kapalı bir vaziyette önünde cereyan eden olay ve hadiseleri takip etme durumu olarak tarif edebiliriz. Bilinçsizce ifa edilen iş ve işlemler için de kullanabiliriz bu kelimeyi. Niye yaptığını bilmeden, üzerinde düşünmeden herkesin yaptığına odaklanarak bir fiili yerine getirmekle uğraşan ya da geçmişten beri sergilenen kimi davranışı; doğruluğuna ve yanlışlığına, dini olup olmadığına bakmadan taklit etme durumuna sürü psikolojisi dediğimizi ve bundan böyle demeye devam edeceğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum. 

“Sürü” kavramı insanlara ait bir kavram olmadığını da belirtmeden geçmek hakkaniyete uygun olmazdı. “Sürü psikolojisi” denilince ilk etapta hayvanlar özellikle de koyunlar akla gelir. Bu tabirin insanlar için kullanılıyor olması birbirine benzer davranışları, gözü kapalı, aklı devreden çıkarmak suretiyle, dini herhangi bir unsuru referans göstermeden sergiliyor olmalarından kaynaklandığını söylememiz son derece yerinde olacaktır.

Çokça duymuşsunuzdur veya rastlamışsınızdır. Bir uçurumdan koyunun biri istemsizce ayağı kaysa veya düşüverse suya, yuvarlansa yardan aşağıya, yüzlerce metreden çakılıverse bir kayanın dibine hatta paramparça da olsa bu olaya şahit olan diğer koyunlar mevcut durumu görmek istemezler. 

Akılları olmadığı için üzerinde düşünemezler de. Gözleri de bu gibi bir durumu görmekten de mahrumdurlar.

Birbirinden farklı başka başka zamanlarda meydana gelen birbirine benzer olayları kast etmiyorum bu söylediklerimle. Şayet farklı zamanlarda ve farklı mekânlarda meydana gelmiş birbirinden bağımsız olaylar olmuş olsa idi “Sürü psikolojisi” tabirini kullanmak da şık olmazdı. Görmediği ve duymadığı olaylar arasında bağlantı kurmada, birbiriyle ilişkilendirmede sıkıntı yaşanabilir, olanı olduğu gibi taklit etme ve sürü psikolojisine sahip olmada da sorunlar ortaya çıkabilirdi.

Gözlerinin önünde meydana gelen olayları kastediyorum. Şahit oldukları, karşılaştıkları olaylardan bahsediyorum.

O yüzden düşerek paramparça olan bir koyunun başına gelen olay hakkında akıllarını çalıştıramazlar sürüde bulunan diğer koyunlar. Yaşanan olayın üzerinde düşünmek de istemezler. Böyle bir yeteneğe sahip de değiller. Sırası gelen hayvan, nereye gittiğini düşünmeden, tahmin etmeden uçurumdan atlayıverir düşen arkadaşının peşinden. “O gitti ben de gidiyorum.” dercesine atlayıverir yardan aşağıya.

Evet, akıllarını kullanmazlar/kullanamazlar onlar. Böyle bir yetiden de mahrumdurlar. İsteseler de bunu başarabilecek yeteneğe sahip değildirler. Bu yönüyle doğruluğuna ve yanlışlığına bakmadan, üstünkörü bir şekilde, başkalarını takip ve taklit eden kişiler için şahsen; “Sürü psikolojisi” ya da “Atalar dinine mensup” tabirini kullanmakta bir beis görmüyorum.  

“Sürü psikolojisi” akıllı ve en eşrefi mâhluk olup güzel bir biçimde yaratılan (Tin/4) insanlar için kullanılabilecek bir tabir olduğunu söyleyemem. Böyle bir iddiam da yok zaten. Geriye dönüp baktığımız vakit gönderilmiş tüm elçiler, insanları sürü olmaktan kurtarmak, atalar dininden uzaklaştırmak, akıllarını çalıştırmalarını, doğru ile yanlışı tefrik etmelerini sağlamak üzere görevlendirildiklerini unutmamamız gerekir. “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (Araf/179) Hayvanlar gibi önden gidenleri, nereye ve nasıl gittiklerini takip etmemek insan olmamızın en tabi bir sonucudur. 

Şimdi insan hem akıllı olacak hem de yapacakları üzerinde düşünmekten mahrum kalacak. Hem akıllı olacak hem de akılsız varlıklar gibi davranıyor olacak. Hem akıllı olacak hem de doğru ve yanlışı birbirinden tefrik edecek bir yetiden ve yetenekten yoksun olacak. 

Aynı hataya tekrar tekrar düşecek. 

Hem akıllı olacak hem de Allah (c.c.) ve Resulü (s.a.v.)’nün ileri sürdüğü doğrular hakkında isyan bayrağını açabilecek. Sürü psikolojisi çerçevesinde yardan ayağı kayıp giden insanların durumunu düşünmeden kendisi de aynı hatayı sergileyebilecek. İmansız bireyler gibi imansızlığı, ibadetsiz toplumlar gibi ibadetsizliği, harama dalmış arkadaşlar gibi boğazına kadar günaha dalacak. Çıplaklardan farksız bir elbise (elbise demeye dilim varmıyor) ortalıkta utanmadan dolaşacak. Sonra da ben sürü psikolojisine sahip değilim diyecek. 

Olacak şey mi?

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN