SÜRÜ PSİKOLOJİSİ -II-
Nihat GÜÇ
14-01-2025 12:29
İnsanoğlu yapılan hatalardan ve sergilenen yanlışlardan dersler çıkarabilen bir yeteneğe sahip varlıktır. Başka bir ifadeyle böyle bir yeteneğe sahip olan mâhluk, insandır. Burada şunu da vurgulamakta fayda vardır. Hata ve yanlışları tarif etme biçimi de son derece önemlidir. “Kime göre hata ve kime göre yanlış? Kime göre helal ve kime göre haram? Kime göre tesettür ve kime göre elbise?” sorularını da cevaplamakta fayda vardır.
Kur’an ve Sünnetin tarif ettiği haramlar, kusurlar ve yanlışlar vardır. İnsanların veya toplumların da kendilerine göre tarif ederek pratize ettikleri yanlışlar, hatalar ve kusurlar vardır. Atalar dininin tarifleri de kendisine has bir özellik taşımaktadır. Müslümanım diyen insanların İslam’ın tarif ettiği helal ve harama göre bir yaşam kurgulamaları, bir sosyal yaşama sahip olmaları doğaldır ve olması gerekendir.
Atalar dinine mensup veya başka bir ifadeyle sürü psikolojisine sahip insanlar da içinde doğup büyüdükleri topluma ait davranışları doğru veya yanlış, helal veya haram, iyi veya kötü olarak algılarlar ve gözü kapalı bir şekilde bu iş ve işlemleri cehenneme rağmen sergilemeye alışırlar.
Müslüman olmamız hasebiyle ulu orta sergilenen, toplum tarafından hoş görülen fakat dinen yasak olan haramları hayatımızdan tart etmemiz kaçınılmaz bir görevdir. Her adımda ölüme biraz daha yaklaştığımız, ahiret yurduna doğru yol aldığımız bu dünyada helal ve haramı, doğru ve yanlışı, adalet ve zulmü olması gerektiği vechiyle tespit etmemiz olmazsa olmazlarımızdır. Bizi biz yapan ana etmen de budur. Her an biraz daha cennet ve cehenneme yaklaştığımız bu mecrada kendimize göre bir doğru listesi, kendimize göre bir yanlışlar silsilesi oluşturacak olursak kendimizi, fikrimizi ve düşüncelerimizi ilahlaştırarak hak ettiğimiz yere doğru yuvarlanırız diye düşünüyorum.
Allah muhafaza buyursun hepimizi!
Mutlaka birilerini takip etmek istiyorsak ki istiyoruzdur, o kişi de Allah’ın Resulü Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.v.) olmalıdır. Bunu kafamızdan ileri süremeyiz. Elimizde hepimizi bağlayan kuvvetli bir delilimiz olmalıdır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bizler için “Usve-i hasene, en güzel örnektir.” Bu dünyada örnek olma bakımından hiçkimse O’nunla yarışamaz, baş edemez. Hiçbir ata O’nun eline su dökemez. O yüzden O’nun gibi yaşamak boynumuzun borcudur. O’nun gibi davranmak imanımızın bir gereğidir. O’nun gibi giyinmek, O’nun gibi konuşmak, O’nun gibi cadde ve sokaklarda yürümek olması gerekendir. O’nun gibi “Sırat-ı Mustakimde” yürümek Yüce Allah’ın bizlerden istediği ana konuların başında gelmektedir: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzap/21)
Evet, birilerine benzememiz, birilerine üzenmemiz lazım.
Bu kesin.
Bu kişi veya bu kişiler Allah’ı tanımayan arzularına göre hareket eden insanlar olmayacağı da âşikardır. Ahirette zarara uğramamamız adına benzemeye çalışmamız gereken kişi Allah’ın bizlere gönderdiği elçisinden başkası olmayacaktır.
Bu elçinin hayatında yanlış yok. Bu elçinin hayatında keyfi uygulamalar, geçmişten gelen nefsani arzular, atalar dinine mensubiyet ve moda yok. Bu elçinin tavsiyeleri cehenneme sevk ve idare de etmiyor. Bu elçiye benzediğimiz, O’nun gibi olmaya çalıştığımız oranda cennete kanat çırpacağımız da vurgulanıyor.
Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.v.)’in en güzel örnek olduğunu vurgulayan bu ayette iki konuya dikkatlerimizi çektiğine vurgu yapmamız lazım.
Evet, O; Allah’a ve ahitet gününe iman edenler için bir örnektir.
Ayetin bu kısmına tersinden bakmakta da hiçbir mahzur yoktur. Ayetlerin daha iyi anlaşılması için zaman zaman tersinden bakmakta da fayda olduğunu söyleyebilirim. Allah’a inanmayan, ahiret düşüncesi olmayan, dirilmeyi ummayan, yaptıklarının hesabı kitabı olacağını düşünmeyen kişiler için Hz. Muhammed (s.a.v.)’de olması gereken bir örnek yani “Usve-i Hasene” yoktur.
Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi münevver bir kişiyi örnek alacak kişilerin evvela iman etmeleri gerektiğine vurgu yapmaktadır bu ayet. Üzerinde özenle durduğumuz vakit üçüncü bir şartın daha var olduğunu göreceğiz. Üçüncü şartın Allah’ı çokça zikreden insanlar için bir örneğin varlığına işaret ettiğidir.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’i örnek almayan kişilerin yapması gereken ilk iş iman etmeleridir. İman eden zaten örnek olarak O’nu dinler. O’nu kendisi için bir lider, bir rehber, bir örnek edinmeyen sürü psikolojisine tabi, atalar dinine mensup, zevk ve sefayı ilah edinmiş insanların imanlarında bir sıkıntının mevcudiyetini söylemekte bahis yoktur. O zaman bu gibi insanların başa dönmeleri ve yeniden iman etmeleri gerekmektedir.
Tüm bu şartları bir araya getirip üzerinde derin düşüncelere dalmamız gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Resulüllah (s.a.v.)’ın bizim için sosyal hayatta, ticari ortamda, eğitim ve öğretimde, okumada ve yazmada, giyim ve kuşamda, helal ve haram karşısında takınmamız gereken tavırlarımızda, düşüncelerimizi şekillendirmede, konuşmalarımıza çeki düzen vermemizde bir anlam ifade etmiyorsa ya Allah’a iman etmiyoruzdur ya da ahirete imanımızda bir sıkıntı vardır. Belki de ikisinde de sorunlarımız oluşmuştur. Hatta bu iki sorun Allah’ı zikretmiyor olmamızın da en büyük yansıması olduğunu da söyleyebilirim.
Zikretmeyi, dile getirmeyi, ne dediğine odaklanmayı terk ettiğimiz vakit ne Allah (c.c.) bizim için bir şeyler ifade eder ne de O’nun elçisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.).
Bu ilahlaşma ahirette perişanlığa sebebiyet vereceği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Dünya da Allah’ındır, ahiret de Allah’ındır. Ortaya koyduğu kural ve kaideler de O’nundur. Bizler, içinde yaşadığımız kâinat ile beraber Yüce Allah’a aitiz. Yaratma gücünden de beriyiz. Direnemeyiz, karşı çıkamayız konulan kural ve kaidelere. Baş kaldıramayız ilahi güce, kudrete ve kuvvete.
Yüce Allah Mü’min olmamızı da Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bağlanmamıza emir ve yasaklarını icra etmemize bağlamıştır: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzap/36) hangi konuda olursa olsun Allah ve Resulü (s.a.v.)’nün ifade buyurduğu gibi olması gerektiğini anlıyoruz.
Mesela ölüme çare bulamayız, yakamızı da kurtaramayız. Bu dünyaya gelmeyi istemedik, gitmek de elimizde değil. Bu kuralları var eden gücün varlığını kimseler inkâr edemez. O halde bu dünyayı var eden Allah (c.c.) ahireti de var etmiştir. Var ettiği insanların pişman olmamaları, sürü psikolojisine dalarak ahirette bedbaht bir vaziyete düşmemeleri için sosyal hayatlarında sergilemeleri gereken kural ve kaideleri, Peygamberler Efendimiz (s.a.v.) aracılığıyla almaları gerektiğini vurgulamaktadır. Mutlu olmak isteyenler bu kurallara göre bir yaşam düzenlerler kendilerine. Akıllarını çalıştırmaları bu minvalde son derece önem arz eder. “Aklımı kullanıyorum.” diyerek atalarından gelen uygulamalardan şaşmayan insanların akıllarını çalıştırmayarak sürü psikolojisi ile hareket ettiklerine şahit olmak akıl karı değildir.
Mesela tatil adı altında gittikleri sahillerde kadınlı ve erkekli giyim ve kuşamları ile Yüce Allah’a isyanı aleni bir şekilde sergiliyor olmalarını sürü psikolojisinden başka bir şekilde açıklayabilen var mıdır? Hadi deniz kenarlarını örnek olarak ileri sürmekten vazgeçelim. Şehirlerin cadde ve sokaklarında özellikle kızların ve kadınların ten rengini sergilemek üzere vücutlarını ulu orta sergiliyor olmalarını sürü psikolojisinin yansımalarından başka bir şey ile açıklanabilir mi?
Allah-u Teâlâ (c.c.), özellikle kadınlara yönelik olarak tesettürü boşuna mı emrediyor; “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zinet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nur/31) Bu emirlere muhalefet eden bir hanım efendi atalar dinine mensup olmadığını, sürü psikolojisi ile hareket etmediğini kim hangi hak ile iddia edebilir?
Aklını kullanmak; isyan ve itaati birbirinden tefrik etmekle mümkün olduğunu söylemek durumundayım. Allah’a ve Resulüne yapılan isyanı ve itaati henüz tefrik edememiş olan insanların içinde yaşadıkları toplumun kurallarını içselleştirdiklerini varsaydığımızda sürü psikolojisini tanımlamak elimizi daha da kolaylaştıracaktır.
İnsanlar genel itibariyle içinde yaşadıkları toplumun (iyi kötü), farklı isimlendirmelerde bulunuyor olsalar bile, dinine tabidirler.
Dinsiz insan yoktur.
Kişi ya İslam dinine tabidir ya da İslam’ın dışında kalan diğer beşeri veya muharref dinlerden herhangi birine mensuptur. Doğru ve yanlış, iyi ve kötü, helal ve haram, temiz ve pis demeden önüne konulan tabaktan ayıklamadan yiyen insanlar atalarından kalan dininin yılmaz savunucuları, müntesipleri olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. “Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler.” (Zuhruf/22)
Baasçı bir toplumda yaşayan insanlar nasıl ki baasçı, Kürt milliyetçiliğinin hâkim olduğu bir toplumda yaşayan insanlar nasıl ki Kürt milliyetçisi, Türk Milliyetçiliğinin hâkim olduğu bir toplumda yaşayan insanlar da nasıl ki Türk milliyetçisi oluyorlarsa Nazi Almanya’sında yaşayan insanların birer nazi fedaisi olduklarını rahatlıkla görebiliyoruz. Putçu bir toplumda yaşayan insanların putçu olduklarını aşikâr bir şekilde söyleyebiliyor ve görebiliyoruz.
İçinde doğdukları toplumun doğrularını ve yanlışlarını Kur’an’ ve Sünnete bakmadan olduğu gibi kabul edip savunan insanların akıllarını zerre miktarı kullandıklarını söylemek abesle iştigal demekten başka bir şey değildir. Yoksa ayetlerde geçen; “Onlar akıllarını kullanmazlar.” kısmını nasıl anlayacağız?
Akılları hiç olmamış olsaydı ne Türkçü olurlardı ne de Kürtçü. Ne Baasçı olurlardı ne de Nazi. Yahudi çocuklarının azılı birer Yahudi olmalarını “Atalar dinine” mensup olmalarından başka bir kelime ile açıklanamaz.
İçinde doğup yaşadıkları toplumun değerlerini birer din olarak benimseyen insanların çevrede var olan sistemleri Yüce Allah’ın kitabıyla mütalaa ve kıyaslamaya gittiklerini söyleyemeyiz. Akıllarını kullanıyor olsalardı toplumun genlerine işlemiş olan yanlışları, kötülükleri, haramları savunmak durumunda kalmazlardı. Bilakis akıllı insanların; Allah’ın gösterdiği, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in tarif ettiği, Yüce Kitabımızın açıkladığı yolda yürümeleri kaçınılmazdır.
Herhangi bir işin (milliyetçiliğin) girdisini ve sürecini İslam’a göre sevk ve idare etmezseniz sonuç hiçbir zaman İslam’a göre ortaya çıkmaz ve gerçekleşmez. O halde girdisinin ve sürecinin İslam’a göre şekillendirmediğiniz işlerin sonucunun İslam’a göre şekillenmedi diye kızmaya, höykürmeye, bağırmaya, çağırmaya, yakınmaya, yakmaya, yıkmaya ve dökmeye de hak sahibi olamazsınız.
Unutmayın! Hiç bir sonuç girdi ve süreçten bağımsız gerçekleşmez ve düşünülemez. Düşünceyi şekillendiren, davranışları biçimlendiren ana unsur İslam dini değil ise düşüncenin İslami olmasını beklemeniz ve ummanız ipe un sermekten başka bir şey olmayacaktır.
Ahirete göç etmeden evvel cennet ve cehennemin var olduğunu, hesap ve kitabın gerçekleşeceğini, sürü psikolojisinin getirilerini ve götürülerini kavramak akıllı insanların işidir. Her gün birilerinin göçmek zorunda kaldıkları bu ahiret güzergâhını yok saymak, yokmuş gibi davranmak, arzu ve istekler doğrultusunda bir yaşam düzenlemek akılsızlığın zirve noktasından başka bir şey değildir. Her gün yakınlarından birini elleriyle toprağa gömmelerine rağmen hala ölüme ve sonrasına hazırlanmayı unutan kişiler için neler söyleyebiliriz ki? Bu durum akılsızlık değil de nedir? Atalar dinine uymaktan başka bir şey değildir.
Atalarından gördüklerini kayıtsız ve şartsız bir şekilde sergilemek de akılsızlıktır. Bu akılsızlık her zaman ve her yerde vardır. Atalar dinine mensubiyetin en güzel ifadelerinden biri de kuşkusuz kan davalarıdır. Kan davaları “Atalar dinine” başka bir ifadeyle “Sürü psikolojisine” verilebilecek en güzel örneklerden biridir.
Kan davasını sürdüren insanlar atalarından kalan dini kurallara göre cinayet işledikleri hepimizin malumudur. Hâlbuki Yüce Allah (c.c.) kan davasını sürdürmeyi, bir insanı haksız yere öldürmeyi bizlere yasaklamıştır. Aklını çalıştıran bir insanın, toplum tarafından empoze edilen her türlü yanlışın, ulu orta sergilenen her türlü günahın karşısında dikilmesi lazım geldiğini inkâr edebilir miyiz?
Kan davasını sürdüren insanların akıllı olduklarını biliyoruz. Deli insanların böyle bir şeniyete tevessül edeceğini düşünemeyiz bile. Ancak işlenen bir yanlışın karşısına başka bir yanlışla çıkmak ve olayları körükleyerek içinden çıkılmaz bir reddeye sürüklemek akıllı insanların işi olduğunu söylemek insafsızlık olur diye düşünüyorum.
Müslüman olduğunu söyleyen, İlahi kanun ve kurallara teslimiyet sergileyen kişilerin Yüce Allah’ın dediklerini hayatlarında sergilemeleri kaçınılmaz bir sonuç olmalıdır.
Toplumda var olan; “Herkes öcünü alıyor. Ben de öcümü almam lazım. Yoksa topluma ne diyeceğim?” diyerek başkasını öldürmeye kalkışan insanların atalardan kalan bir geleneğe, bir dine, sürü psikolojisine sahip olduklarını söylemek zor olmasa gerek.
Bu durumu sürü psikolojisi ya da “atalar dini” olarak adlandırmanın hiçbir sakıncası yoktur. Ancak sürüye ait olan “Sürü psikolojisi” tabirini insanlar için kullanmanın doğru bir yaklaşım olacağını da hiç sanmıyorum. Fakat gerçekleşen olaylara baktığımız vakit sürü psikolojisini tam manasıyla uygulayan insanların bir hayli fazla olduğuna şahit olmamız bizi bu kavramı kullanmaya sevk ettiğini de itiraf etmek durumundayız.
Bunun trajikomik bir vakıa olduğunu da unutamayız.
Taaccübü gerekli kılan asıl konu bu olsa gerek. Akıl vasıtasıyla hayvanlardan üstün kılınan insanın bu özelliğini kullanmamasından mütevellit düştüğü derekeye dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Yüce Allah; “Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin/5) diyerek bu olayı resmetmektedir. İnsan ya Yüce Allah’ın dinine tabi olmak şartıyla Ahsen-i Takvime yükselecektir ya da geçmişten gelen sorgulanmamış iş ve işlemleri yaşamak suretiyle “Esfeli Safilin” derekesini boylayacaktır.
Aklını kullanan hem bu dünyada hem de ahirette kurtuldu. Sürü psikolojisine tabi olmak suretiyle aklını kullanmak istemeyen insanlar da hem bu dünyada hem de ahirette rezil rüsva oldu.
Günümüzün insanları çevreden devşirdiklerini, gözleriyle şahit olduklarını, elleriyle dokunduklarını, hoşuna giden zevk ve sefayı çağrıştıran iş ve işlemleri akıl süzgecinden geçirmeden, yani akıllarını kullanmadan dini bir emir gibi sıkı sıkıya sarıldıklarına her gün şahit olmaktayız. Ticari anlamda aklını çalıştıranlar, siyaset konusunda zevk ve sefayı tarif ederlerken fikirler ileri sürenler dini konulara gelince suskunluk postuna bürünmeleri sürü psikolojisinin en güzel ispatıdır. Her şeye zaman ve sıra var ama Kur’an-ı Kerim’i okumaya ve anlamaya, sünneti öğrenmeye ve araştırmaya, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile tanışmaya ne zaman var ne sıra var ne de arzu ve istek var.
Çevrede dini meselelere duyarlılık gösteren insan sayısının az olması dini meselelere yönelik olması gereken ilgiyi azaltmamalıdır. Dünyevi çıkarlar konusunda aklını çalıştıranlar, dini bir mesele ile karşı karşı kaldıklarında; “Ne yapalım toplum böyle, zaman bunu gerekli kılıyor.” demelerini nasıl anlayacağız ve nasıl yorumlayacağız? Ne ile dile getireceğiz bu durumu? Argümanımız ne olacak bu konuda? Kıstasımız nasıl işleyecek?
Ya işine gelmiyordur insanın ya da yapılanlar hoşuna gidiyordur. Ya ticari bir kaygıya sahiptir ya sosyal statüyü kaybetmek istemiyordur.
Akilane bir cevap ile karşılaşmanız mümkün değildir. Çünkü Yüce Allah bu gibi kimseleri “Akıllarını kullanmayan insanlar” olarak tanıtmaktadır bize.
Oysaki ben; herkesin yaptığını yapamam. Herkesin giyindiğini giyinemem. Herkes gibi düşünemem. Herkesin yaptığı haksızlığı ve zulmü ulu orta icra edemem. Herkesin taktığı şapkayı kullanmak zorunda değilim. Aynı sahilde, aynı kıyafetler içinde bulunmak gibi bir görevim de yok. Ağzıma geleni konuşmam mümkün değildir. Aynı masayı paylaşmak zorunda değilim. Ekseri insana uymak gibi bir sürü psikolojisini savunmam yakışmaz bana. Çünkü ben hem akıllıyım hem de Allah’a teslim olmuş bir Müslümanım. Ben Allah’ın emir ve yasaklarından başka kimselerin emir ve yasaklarını dinleyemem. İsyan etme, başkaldırma, emir ve yasakları takmama gibi bir özgürlüğüm de yok zaten. Sıradanlaşmış, tek tip davranışlar sergileyen insanlar gibi; “Uygun adım marş marş.” tarzında bir yol da çizemem kendime.
Akıllıyım.
Aklımı çalıştırmam, kural ve kaideleri bilmem gerekiyor. Baba dayatılan yanlışları sorgulamam en büyük görevim. Doğrularımı ve yanlışlarımı ilahi kitaba, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaşadığı sünnete göre belirlemek zorundayım. Herkesin işlediği haramları aynı şekilde işlemeye devam etmek sürü psikolojisinin dışında başka bir şey değildir.
Ben sadece ve sadece Kur’an ve Sünnet’e tabiyim.
Ben, ben olmak zorundayım. Ben, bana uygun olan, bana yakışan, benden istenen davranışları icra etmekle görevliyim. Bunun bilincindeyim. Benim aklım var. Sürü psikolojisine uygun bir yaşam sürdüremem. Atalar dinine göre bir hayat da tasavvur edemem kendime. Doğru ile yanlışı, helal ile haramı, adalet ile zulmü tefrik edecek yeteneğe de “Elhamdülllah” sahibim.
Ben kendim için doğru ile yanlışı vurgulayan kural ve kaideleri çevreden değil, ilahi kitaptan alıyorum.
Benim bir Rabbim var. Bana gönderilmiş bir Resulüm var.
Benim bir yaratıcım var. Bana rızk veren, yaşatan ve öldürecek olan bir ilahım var. Bana neyin doğru, neyin yanlış olduğunu elçileri vasıtasıyla bildiren, nelere sarılmam gerektiğini açıklayan bir Allah’ım var. O yüzden ben sıradanlaşamam. Sıradanlaşan insanların derekesine düşemem. Sıradan insanların giydiklerini giyemem. Sıradan insanlar ile el ele tutuşarak günah denizinde yüzemem.
Sürü psikolojisine sahip olamam, yakışmaz bu bana. Uçurumdan atlayanlara, ulu orta soyunanlara, orada burda zıkkımlananlara üzenemem. Doğru ve yanlışın ortaya çıkması adına sorgulamak istiyorum yaptıklarımı, sorgulamak istiyorum geçmişten gelen gelenek ve görenekleri, atalar dinini.
Hangisinin İslam’a uygun olduğunu bilmem lazım bunun için de sorgulayacağım bana dayatılan iş ve işlemleri. Ben aklını çalıştırmadan İslam’a aleni isyan eden insanlar gibi bir isyana teşebbüs edemem. Ben aklımı kullanan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ilahi kelama göre bilmek isteyen biriyim.
Sizi bilmem.
Yapmam gereken farzları, uzaklaşmam gereken haramları bu minvalde belirlemek durumundayım. Yol bellidir, yordam bellidir, kural ve kaideler bellidir. Dediğim gibi sürü psikolojisine veya atalar dinene göre hayatımı düzenlemek zorunda değilim.
Ben hem Müslümanım hem de akıllıyım. Sağ elimde Kur’an’ım sol elimde de hadislerim var.
Kâfirler, Müşrikler, Münafıklar, Hristiyanlar ve özellikle de Yahudiler varlığımdan rahatsızlık duymalarını, ismimi (Müslüman) duyduklarında öfkeden kudurmalarını, dudaklarını ısırmalarını, dişlerini gıcırdatmalarını, uykularında sayıklamalarını bekliyorum ve umuyorum.
Çünkü ben Müslümanım.
Yüce Allah’ın kural ve kaidelerine teslim olmuş biriyim. O yüzden sürü psikolojisine mensup bir insan olarak kendimi hiçbir yere konumlandıramam. Şayet gayr-i müslimler beni gördüklerinde böyle bir durum söz konusu meydana gelmiyorsa ya sahip olduğum inancımda bir sıkıntı vardır ya sözlerim Kur’an ve sünnetten uzaklaşmıştır ya da davranışlarım İslam’a uygun değildir. Belki de sürü psikolojisi gereği neye matuf olduğunu düşünmeden cenderenin içine balıklama dalmışımdır.
Bunlardan başka bir seçenek göremiyorum ortada.
Evet! Hak, hakikat, din, iman, kitap, sünnet ve ahlak kimsenin tekelinde değildir. Kimseleri sorguya çekecek de değilim. Ancak ulu orta işlenen haramların sürü psikolojisinin bir getirisi olduğunu dile getirmek, izhar etmek, olması gerektiği vechiyle vurgulamak durumundayım.
Bu benim görevim.
Her kim bu saydığımız realiteye sarılır, emirlerini ve yasaklarını yerine getirirse kendisi için güzel bir iş, güzel bir iyilik yapmış olur. Her kim de bunlara sırt döner ve sürü psikolojisi gereği “Uydum hazır olan topluma.” diyerek bir yaşam modeli, bir fikir stili, bir felsefe oluşturursa kendisine; kötü bir iş, kötü bir sonuç çıkararak sırt dönmüş olur Din-i Mübin-i İslam’a.
Ancak kişi hak ve hakikat, din ve iman, kitap ve sünnet konularında net bir tavır ortaya koymalı ki İslam’a sarılanlar ile İslam’a saldıranların rengi belli olsun ve saflar net bir şekilde ortaya konsun. Cennet ve Cehennem anlam kazansın. Hatta sürü psikolojisi ile hareket eden insanlar ofsayta düşsün ki hâk ile batıl tam anlamıyla tefrik edilmiş olsun.
İnanan insanların neye ve niçin inandığı, inkâr eden insanların da neyi ve niçin inkâr ettiği belli olsun.
Dünya imtihan alanıdır.
Kim aklını çalıştırmakta, kim sürü psikolojisi ile hareket etmekte? Kim atalarından kalan dine göre bir yol çizmekte? Kim, hayatında ilahi emirleri uygulamakta, kim zevk-u sefa uğrunda bir hayat tüketmekte olduğu ortaya çıksın, anlaşılsın, vurgulansın.
- 14-01-2025 SÜRÜ PSİKOLOJİSİ -II-
- 29-12-2024 SÜRÜ PSİKOLOJİSİ -I-
- 30-10-2023 FİLİSTİN'İ KONUŞMAK -I-
- 26-09-2023 HAC İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIĞI HASLETLER -III-
- 29-08-2023 HAC İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIĞI HASLETLER -II-
- 09-08-2023 HAC İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIĞI HASLETLER -I-
- 26-07-2023 İNSANOĞLU BU
- 20-05-2023 PEYGAMBER(LER)İ ÖLDÜRMEK
- 17-03-2023 KADER ÜZERİNE
- 24-01-2023 KUR’AN-I KERİM'İ YAKMA GİRİŞİMİ ÜZERİNE BİRKAÇ KELAM
- 09-01-2023 KİME BENZİYORUZ!
- 26-11-2022 HAYDİ KURTULUŞA!
- 19-10-2022 GELECEK KAYGISI
- 20-09-2022 İSİM VE KİMLİK
- 10-08-2022 "KENDİMİ KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZDÜR"
- 19-07-2022 FÂSIK: GÜNAH İÇİNDE YÜZEN KİMSE
- 18-06-2022 NE OLDU BİZE?
- 12-05-2022 DUA DUA DUA -III-
- 21-04-2022 KUR’AN İLE ARAMIZDA GÖRÜNMEYEN BİR PERDE VAR MI?
- 09-03-2022 DUA DUA DUA -II-
- 12-02-2022 DUA DUA DUA -ı-
- 16-01-2022 İBADETİMİZ ALLAH'A MI, YOKSA ŞEYTANA MI? -II-
- 14-12-2021 İBADETİMİZ ALLAH'A MI, YOKSA ŞEYTANA MI? -I-
- 24-11-2021 UZLAŞI KÜLTÜRÜ
- 23-10-2021 AKLIMA YATMIYOR
- 21-09-2021 KABULLERİMİZ VE RETLERİMİZ
- 12-08-2021 NİYE ANLAŞAMIYORUZ?
- 29-06-2021 HRISTİYANLARIN İSTİLASI
- 14-05-2021 BİR "MÜSLÜMAN" NİÇİN NAMAZ KILMAZ
- 08-04-2021 İSLAMİ BİR EĞİTİM
- 14-03-2021 HZ. ÖMER Mİ DEDİNİZ?
- 21-02-2021 İNSANOĞLU BU OLMAMALI!
- 28-01-2021 İSLAMÎ OKUMALARIMIZ
- 13-12-2020 İBADETLERİMİZDE OLMASI GEREKEN İKİ GAYE: "NASIL VE NİÇİN?"
- 16-11-2020 KUR'AN-I KERİMİ DOĞRU ANLAMAK -III-
- 20-10-2020 KUR'AN-I KERİM'İ DOĞRU ANLAMAK -II-
- 30-09-2020 KUR'AN-I KERİM'İ DOĞRU ANLAMAK -1-
- 06-09-2020 HZ. MUSA'YI ANLAMAK
- 13-08-2020 İNSANIN KARANLIĞI VE AYDINLIĞI
- 21-07-2020 HER ŞEY KAYIT ALTINDA!
- 13-07-2020 İSLAMİ DÜŞÜNCE VE İNSANIN ÇEVRESİ -II-
- 22-06-2020 İSLAMİ DÜŞÜNCE VE İNSANIN ÇEVRESİ -I-
- 06-06-2020 ADEMLEŞMEK VEYA ŞEYTANLAŞMAK
- 17-05-2020 BOŞ SÖZ (LEHVEL HADİS)
- 03-05-2020 AKLI VAHYE TESLİM KILMAK
Makaleler
Hava Durumu