
"lme" Arama Sonuçları

Avrupa'da neşet eden ulus-devlet anlayışı, zamanla dünyanın geri kalanına yayılmış, teker teker bütün toplumlar bu yola bile isteye girmişlerdir. Çünkü uluslararası düzende bir devlet olarak kabul edilebilmek için başta BM'nin onayından geçmek, bunun için de ön şart olarak, bir ulusa dayanmak, laiklik ve demokrasiyi kabul etmek, insan hakları, eşitlik, uluslararası hukukun üstünlüğünü kabul etmek gibi ‘amentü’ye katılmak gerekmektedir. Yola çıkan veya çıkmayı düşünen her toplumun önderleri ya bunun farkında olarak işe başlamakta ya da bir şekilde kendilerine öğretilmektedir.

ABD’nin himayesi altındaki siyonist işgal rejiminin, Gazze’deki Müslüman halka yönelik yıkıcı saldırıları artarken, ağır abluka ve tüm sınır kapılarının kapatılması Filistinlileri benzeri görülmemiş bir insani felakete ve açlığın pençesine sürüklüyor. Barbarların saldırılarında şehid olanların sayısı ise 900’e yükseldi.

Bu ayette müminlere duâ adabı öğretilmektedir. Allah’ın öğrettiği birinci adap kul olarak O’na duâ etmemizin zaruretidir. Ayet “üd’û rabbekum” diye başlamaktadır. “De ki, duânız olmasa Rabbim size ne diye değer versin ki!” (Furkan, 77) ayeti de bu zarurete işaret buyurmaktadır. Allah’a duâ etmek kulluğun gereğidir. Duâdan kaçınmak ya cehaletten ya da tekebbürden kaynaklanır ki, her iki halde de tevhide aykırıdır.

Şunu bilmeliyiz ki, bugün iftar sofrası adı altında donatılmakta olan ziyafet sofraları dünya süsüne talip olmaya karşılık gelmektedir. Kitab-ı Kerim’in bizden istediği ise; Allah'ı, Rasulü'nü ve âhiret yurdunu istemek, tercihlerimizi bu yönde yapmaktır.

Ez cümle, Osmanlı "hilafeti", olması gerektiği gibi Rasulullah'ın yönetimine halef olma, onu temsil etme niteliğine sahip değildi. Ancak, sembolik de olsa, Ümmet birliğini temsil etmesi önemli idi. Islah edilerek sürdürülmesi gerekiyordu.

Şeklen aynı yöne, aynı Allah’a yönelmemize rağmen düşünce ve eylemlerimizin pusulası farklı yönleri göstermektedir. Kalıcı olan ahir hayatını değil dünya hayatını öncelediğimiz için daha dün Kur’an’ın elinin tersiyle ittiği bir toplumun kıblesine bugün şeklen olmasa da düşünsel, karakter ve mizaç olarak teslim olmuş vaziyetteyiz. Bu acınası durumdan bizi kurtaracak olan reçete malum, Allah’ın Kitabı ve Rasulün bizzat yaşadığı sünnetidir.

Selim Sezer: “Görünen tablo, içerdiği kısmi belirsizliklere rağmen İsrail’in başarısızlığını tescil eden bir tablodur. Filistin tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir yıkım yaşayan Gazze, buna rağmen teslim olmamıştır.”

Dr. Hussam Ebu Safiya, tüm benliğiyle zulme karşı durdu. Mesleğinin ve mümin kimliğinin tüm gereklerini yerine getirerek mücadelesinde yalnız kalmasına rağmen yılmadı. İyilerin safında kalmanın kaderi hep yalnızlık olmamalıdır. Bu konuda bu kadar yalnızlık, bu kadar suskunluk iyilikler için, yarınlar için hiçbir umut taşımıyor. Bu suskunluk, tepkisizlik, keyfilik zalimleri daha da zalimleştiriyor.

Allah (laik-demokratik olanı başta olmak üzere), İslam’dan başka bir din arayan hiç kimseden bunu kabul etmeyeceğini bildirmiştir (Âl-i İmran, 85) fakat galiba bazı ilahiyatçılar henüz dersin o kısmına gelmemişlerdir…

Bangladeş’te İslam düşmanı Şeyh Hasina Vecid devrilmesi ve ülkeden kaçmasının ardından bir açıklama yapan Bangladeş Cemaat-i İslami lideri Dr. Şefikur Rahman, “Bangladeş’imizi diktatörlerin pençesinden kurtaran Allah’a şükürler olsun” ifadelerini kullandı.

“Afrika’dan Asya’ya artık nice kavimlerin sporcularının da katıldıkları Olimpiyat Oyunlarında bir çekişme varsa da asıl çekişme Medeniyetlerin ispat edilmesi noktasındadır…”

İktibas Dergisi’nin 547. sayısı bu ay iki ana konuyu yorumluyor. Birincisi, Gazze direnişinin İslam davası adına bize hatırlattıkları, ikincisi ise İslam ve Şeriat hakkında bir grup ilahiyatçı tarafından yayımlanan bildirinin her iki yönüyle değerlendirilmesi.

Ercümend Özkan: “Analarının karnından bir şey bilmez halde çıkarılan insanların, çıkışlarını takib eden bir süre sonra ‘külli şeyin kâdir’ bir varlık haline dönüşmesi mümkün olmazken, insanın temel yanılgısı böyle olabildiğini sanmasıdır…”

Kurban, seküler-dünyevi, nefsi ve şeytani ayartmalara karşı bir başkaldırıdır. Siyasi, iktisadi, hukuki ve içtimai olarak, her hususta belirleyici olan Allah’ın tarafına rücu etmektir. Nefsin tamah ettiklerinden uzaklaşıp, Allah’ın yap-yapma dediklerine yönelmektir.

Hakikatin farkına varamayanlar dünyada da ahirette de rezil olmaya ve acıklı bir azaba mahkumdurlar. Tevhidden uzak her türlü yaşantı insanı hürriyetten, izzet ve şereften mahrum edecektir. Sömürülmekten, kölelikten, kullanılmaktan, onursuzca yaşamaktan insanı İslam kurtaracaktır.

"İdeolojik-ırkçı-sömürgeci inşa ürünü olan bilgi’nin, fikirlerin, felsefe’nin kavram ve kurumların, bir toplumun dünya görüşüne, hayat tarzına uygun olup olmadığı düşünülmeden, hazır-paketlenmiş halde ithal edilmesi, ilgili toplumların/toplumun ontolojik/epistemolojik yok oluşuna işaret eder…"

Anadolu köylüsünün, CHP ve DP partisini değerlendirirken söylediği gibi, CHP ve AKP de bir tekerin böldüğü aynı işleve sahip iki partidir. Ne birinin kazanması ne de diğerinin kaybetmesi Müslümanların üzüleceği ya da sevineceği bir mesele olmaktan uzaktır.

Mescid-i Aksa İmam Hatibi Şeyh İkrime Sabri cuma hutbesinde, işgalci İsrail’in kısıtlamalarına rağmen Aksa’ya akın edenlerden övgüyle söz ederek, şu ifadeleri kullandı: “Bu mübarek yürüyüşünüz, Aksa’ya göz dikenlere onun bölünemeyeceği, sadece Müslümanlara ait olduğu, üzerinde pazarlık yapılmasına izin verilmeyeceği ve toprağının zerresinden vazgeçilemeyeceği mesajını veriyor."

Şimdilerde Gazze’de yaşananlar, toplumda yazarlığı veya hatipliği ile bilinen ve iktidara geçmişte çokça destek veren birçok ismin şaşırma taklidi yapmasına veya beklenti yönetiminde kötü sınavlar vermesine neden oluyor… Önemli olan, sistemin tenceresinde kaynamadan çok önceleri bunu fark edebilmek ve hatta mümkünse o tencereye hiç girmemektir.
Makaleler
Hava Durumu