DEPREM GÜNLÜĞÜ -3-
Mehmed MAKSUT
31-10-2011 21:44
Erciş’te deprem sonrası insanların en çok aradığı iki temel unsur ekmek ve su’dur. Oysa yaşarken beklide hiç kıymeti olmayan bu iki nimeti yaşanılan olay üzerine insanlar arar olmuştur. İnsan bu kadar acizdir ve rabbinin en basit gördüğü nimetlerine ne kadar da muhtaç olduğunuzu orada olduğumuz sürece anlıyoruz… Şehir cansız ve işlevsiz bir halde sukuta bürünmüş bir durumdadır… Gece olunca bu manzaraya maruz kalan insanlara sıcak bir aş çıkarabilmek için önceden başladığımız hazırlıklarımızı hızlandırıyoruz… Burada yaşlısı genci herkes evine bir şeyler götürebilmek için uzun süre sıralara girmektedir. Her zaman devlet dairelerinde, bankalarda sırada bekler gördüğümüz insanlar bu gün bir parça ekmek bir tas çorba götürebilmek için sırada beklemektedir. Kim bilir depremden önce benim diyen kaç kişi sıradadır…
Her şeyin birden yok olduğu bir zaman diliminde havanında soğuk olmasıyla ekmek ve çorbaya insanlar öyle ihtiyaç hissediyorlar ki bazen bunun için tartışıyorlar bile… Her zaman fakir fukaralara layık görülen ekmek ve çorbaya bugün herkes muhtaç bir halde beklemektedir… Bu arada akşamın ilerleyen saatlerinde değeri on beş bine yakın bir arabayla bir adam yemek dağıttığımız çadıra doğru gelerek, kardeş ekmek var mı diye sorması bizleri biraz daha sarsıyor ve düşündürüyor… Hem ekmek bitmişti hem de düne kadar arabasıyla varlığını ifade eden insanlar bugün arabalarıyla ekmek arıyor… Deprem bu olsa gerek. Ve asıl sarsılma bu olsa gerek diye düşünüyorum… Rabbim açlığın ne olduğunu ben orada anladım. Ve sen kimseye kaldıramayacağı açlığı ve yokluğu verme…
Geceleri dışarıdan gelen eşyaları indiriyoruz. Tüm arkadaşlar can havliyle çalışıyorlar… Gündüz gelen eşyaların halka ulaşması için seferlik halindeyiz… Özellikle gençler takatlerinin üzerinde bir seferberlik gösteriyorlardı… Hele 12 yaşındaki Miraç adlı bir çocuk çalışmasıyla hepimizi kendisine imrendiriyor… Kamyonun üstüne çıkıyor, eşyaları indiriyor, çay dağıtıyor. Kendisine söylenilen şeyleri çocuksu temiz yüreğinin kaldırdığı miktarda kaldırmaya çalışıyor… Bir mola esnasında yakından tanışıp hasbıhal etme fırsatımız oluyor… Ve başlıyoruz muhabbet etmeye… Başını okşadığınız an hemen size yakınlaşmak isteyen bir nazarla bizlere bakıyor buradaki çocuklar… Bir baş okşamak, onlarla biraz ilgilenmek onların küçük yüreklerini ihya ediyor… Gülmeyi unutmuş yüzlerine tatlı bir tebessüm konduruyor… Miraç’la sohbetimiz başlayınca başlıyor çocuksu merakla sorular sormaya… Sorularını doğuya ait Kürtçe şiveyle sorması bizim iletişimizi daha da samimileştiriyor… Abi buralı mısın? Diye soruyor… Hayır, Urfalıyım ama Mersin’de kalıyorum diyorum. Sizde mi memleketinizi terk etmişsiniz? Evet diyorum… Abi sevdiklerini ve kimseni kaybettiğin için mi buraya geldin diye soruyor? Gözlerine bakıp bu kadar temiz ve saf sorulara gönülden geldiği gibi cevap veriyorum… Evet, Miraç kardeş, sevdiklerimi kaybettiğim için buraya geldim diyorum… Ama o kadar içten konuşuyor ki Miraç biraz da yaşanılan duygu ortamından dolayı gözyaşları eşliğinde cevap vermemeniz elinizde değil…
Sonra Miraç’la bir fırsatını bulup dışarı çıkıyoruz… Bu sırada Miraç “yaz ellerine, gözbebeklerine” adlı ezgiyi mırıldanıyor… Saat 22… Deprem dolayısıyla kaç gündür elektrikler yoktu… Enkaz görünümlü şehirde kısa da olsa geziyoruz… Kısa süreli gezide karanlık olduğu için yürürken gördüğümüz manzara karşısında gözlerimizdeki yaşları Miraç görmüyor… Ambulans ışıkları, siren sesleri ve enkaz yığını… Bir de geçenin ilerleyen saatlerine rağmen ümit ile yes arasında enkazın başında bekleyen insanlar… Van yolu caddesi boyunca manzara bundan ibaret… Kısa bir sessizlikten sonra Miraç tekrardan başlıyor sorular sormaya… Çocukluk işte… Açıkçası bende sormasını istiyorum… Hem o hem ben buna muhtaçtık… Abi sen sevdiklerini depremle mi kaybettin diye Kürtçe soruyor… Miraç’la bir an loş bir ışıkta göz göze geliyoruz… Ayrılığın, kaybetmenin her çeşidini yaşadım küçük kardeşim diye bende Kürtçe karşılık veriyorum… Az sonra bende Miraç’a sordum… Miraç sen bu depremde bir yakınını kaybettin mi? Abi ailemden kaybetmedim. Ama en çok sevdiğim Seydamı kaybettim. Seydam demesi yüreğindeki sevgiye şahitlik ediyordu… Seyda Kürdistan’da din eğitimi veren hocalara verilen bir ünvandı… Burada bu ünvan islami ilimle ugraşan insanlara veriliyordu… Tekrar Miraç’a dönüyorum. Sen de güzel bir feqi’sin(öğrenci). Yarınlarda, kaybettiğin seydanı geçeceksin diyerek muhabbetimizi yol boyunca devam ettiriyoruz…
Az sonra yürüdüğümüz bir enkazın yakınında aniden kurtuldu, kurtuldu diye bir nidayı bağrı yanık bir babadan duyuyoruz. Adeta yaşadığı sevinci, enkazın başında bekleyen ailesine ulaştırmaya çalışıyor… Sesini, sevincini daha çok duyabilmek için var gücüyle bagırıyor… Herkeste bir sevinç var… Çünkü üç gün sonra enkaz altındaki genç evladına kavuşuyorlar… Sevinenlerin yanında birçok bekleyenin umudu da yeniden yeşeriyor… İçimden bedenen kurtulan bu insan, inşallah gerçek kurtuluş olan İslam’la da kurtulur diye dua ediyorum…
Siren sesleri ve ışıkları eşliğinde yaklaşık yarım saatlik bir gezintiden sonra kaldığımız çadıra dönüyoruz… Dün Van yolu caddesinde insanlar sevinçle gezerken bugün herkeste bir burukluk, her yerde bir yıkıntı var… Oysa ölümlü, geçici, oyun ve eğlenceden ibaret olan bir dünyada yaşıyorduk… Fakat yaşarken bu hakikatleri bizlere sürekli hatırlatan ayetleri yeterince idrak ve tefekkür etmediğimizden dolayı dünya ile ilişkimizi bu ayetler ışında inşa etmiyorduk… Acaba bu deprem olmadan önce insanlar hangi duygularla yatıp kalkıyordu… Evine eşya almaya çalışanlar, işini yükseltmeye çalışanlar, sınavları kazanmak için test ve dershane arasında gidip gelenler… Yer sarsılmıştı ve her şey 45 saniye gibi kısa bir sürede alt üst olmuştu…
Çadırda biraz oturma fırsatında Küçük kardeşim Miraç, bir çay ikramıyla günün yorgunluğu bizden almıştı… Kaç gündür uykusuz ayaktaydık ve çay içmemiştik… Miraç’ın getirdiği mis gibi kaçak çay yorgunluğumuzu oldukça almıştı… Kendi imkânlarımızla ısınmaya çalışıyoruz… Kimse yorgunluk ve manzaradan dolayı konuşmak istemiyor… Her yüzde aynı hüzün var… Sabahları erkenden uyanmamız gerekiyor… Yorgunluktan bedenlerimiz hele de ayaklarımızla yüreklerimiz dayanamaz haldeydi… Fakat uyku gelmiyordu… Yine çantamda çıkardığım not defterinin bembeyaz satırlarına kalemle yaşadıklarımızı şahit kılmak için bir şeyler yazarak geceyi kapattım… Çadırda herkese yetecek ne battaniye, ne yastık ne yorgan vardı. Geldiğimizden beri genel manzara hep böyleydi. Ve son günlerde bu sıkıntılar bir nebze olsun azaldı… Yine en azından sığınabileceğimiz bir çadırımız, üstünde oturup uzanabileceğimiz bir çulumuz ve bir battaniyemiz vardı. Fakat burada bu mevsimde soğuktan korunmak oldukça zordur… Dışarıda nice insan, yaktıkları ateşin başında kümelenerek soğuğa karşı direnmeye çalışıyorlardı…
Gece ilerleyen saatlerde halılar üstüne uzanıp battaniyelerimize sarılıp uyumaya çalışıyoruz… Yorgun gözlerle yarına tekrardan uyanabilmek umuduyla uyanıyoruz… Umuduyla diyoruz çünkü halkta genel bir deprem bekleyişi var… Zaten gün içindeki artçı depremlerde bunu tetikliyordu… Az sonra uykuya yorgun beden ve gözlerimiz teslim oluyordu. Sabah namazı için iki kardeş nöbet tutuyordu… Onların nöbetiyle en azında sabah namazını kaçırmamaya çalışıyoruz… Birkaç saat uykudan sonra hayyelel namaz diye nidayla arkadaşlar bizi uykuyla namaz arasındaki imtihana çağırıyordu… Uykusuzluk, yorgunluk ve havanın aşırı soğukluğu bizleri etkilese de yüreğimiz namazın sıcaklığına ihtiyaç hissettiği için soğuk ve sınırlı su ile abdest almaya doğru yöneliyoruz… Topluca namaz kılmak için saf tutarken imanın ve ihlâsın nişanelerini hissederek uzanıyoruz secdeye… Secde et ve yaklaş ayetlerinin tezahürünü yakalamak an meselesi… Secdeden rahmana doğru bir yolculuğa çıkıyor yüreklerimiz… Namazdan sonra bedenler uykuyu arzulasa da tekrardan yoğun bir güne bismillah diyerek başlıyoruz…
- 27-12-2024 "İRAN-TÜRKİYE-SURİYE" HATTINDA SAVAŞ MI SAĞDUYU MU?
- 20-12-2012 SURİYE’DE KAZANAN YOK KAYBEDEN ÇOK
- 24-11-2012 ÖNCELİĞİ DOĞRU KAVRAMAK
- 06-10-2012 “SELAM YÜREKLİ DOSTUM”A MEKTUP
- 15-09-2012 EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNENLER! GENÇLİK ELDEN GİDİYOR
- 03-09-2012 HAYATI ISKALAYAN BİR İSLAMİ MÜCADELE OLABİLİR Mİ?
- 16-06-2012 UZUN VADELİ DEĞERLERİ, KISA VADELİ KAZANIMLARA KURBAN ETMEK!
- 01-06-2012 NE YAPIYORUZ, NEYİ TALEP EDİYORUZ?
- 12-05-2012 GEZİ VE MUHASEBE
- 19-04-2012 KUTLU DAVADAN KUTLU DOĞUMA
- 15-03-2012 NEFES ALMANIN ÖLÜM OLDUĞU YER: HALEPÇE
- 10-03-2012 ANNEME MEKTUP – PEPÛKÂ DAYÎKAN -I-
- 26-02-2012 İRAN’IN DIŞ SİYASETİ ve SURİYE’DEKİ OLAYLARA BAKIŞI
- 15-02-2012 İRAN İZLENİMLERİ -2-
- 09-02-2012 İRAN İZLENİMLERİ -1-
- 15-01-2012 MOLLA MANSUR GÜZELSOY'UN ARDINDAN...
- 09-01-2012 LÂ TURKİYYE, LÂ KURDİYYE, İSLÂMİYYE, İSLÂMİYYE!
- 30-12-2011 KATIRLARIN SIRTINDA UMUD'A KAN, TOPRAĞA CAN DÜŞTÜ...
- 20-12-2011 HURAFE- BİDAT’İN VAHİY VE AKILLA MÜCADELESİ
- 30-11-2011 BU NE DUYARSIZLIK, BU NE TUTARSIZLIK...
- 19-11-2011 ŞAHISLARI KUTSALLAŞTIRMA HASTALIĞI VE ELEŞTİRİ
- 06-11-2011 SENSİZLİK VE SESSİZLİK
- 03-11-2011 DEPREM GÜNLÜĞÜ -SON-
- 31-10-2011 DEPREM GÜNLÜĞÜ -3-
- 30-10-2011 DEPREM GÜNLÜĞÜ - 2
- 28-10-2011 DEPREM GÜNLÜĞÜ -1-
- 17-10-2011 DİN ADINA DİN ÜRETME SORUNU
- 13-09-2011 BİR RİSALE-İ NUR DERSİ İZLENİMLERİ
- 08-09-2011 KAYIP BİR FİDAN
- 02-09-2011 UMUDUN GÜCÜ
- 20-08-2011 KÜRESEL SALDIRILAR KARŞISINDA MÜSLÜMANLAR
- 12-08-2011 KUR'AN, RAMAZAN VE SAMİMİYET SINAVI
- 12-07-2011 ÜNİVERSİTEYE YÖNELİK İSLAMİ ÇALIŞMALARIN GEREKLİLİĞİ
- 23-06-2011 MÜSLÜMANLAR GENÇLERE SAHİP ÇIKMALI
- 11-06-2011 İSLAMİ KİTLELERİ AMACINDAN SAPTIRMA SİLAHI: DEMOKRASİ
- 31-05-2011 İZZET GÖMLEĞİNİ GİYMEK
- 08-05-2011 KÜRTLER, MUSTAZAF-DER, PKK VE SON OLAYLAR
- 25-04-2011 MİLLİYETÇİLİK TÜRLERİ VE TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK
- 12-04-2011 ÇOCUK VE TAŞ (ŞİİR)
- 02-04-2011 SORUN - SORU - SORUMLULUK ÜÇGENİ
- 03-03-2011 HAL-i PÜRMELALİMİZE DAİR HASBİHAL
- 02-02-2011 ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR...
- 28-12-2010 Dâvâ gençliksiz olmaz
- 09-12-2010 UZLAŞMA TEKLİFLERİ KARŞISINDA MUHAMMEDİ TAVIR
- 09-11-2010 İSLAMİ MÜCADELE ÜMİTSİZLİK GİRDABINA MAHKÛM EDİLMEMELİ
- 21-10-2010 SAVRULMALARIN SEBEBİ: SABIR EKSİKLİĞİ
- 01-10-2010 ÜNİVERSİTELERDEKİ İSLAMİ ÇABALAR ÜZERİNE HASBİHAL
- 11-09-2010 SABRA DAVET
- 26-08-2010 MESAJ KIVILCIMLARI
- 03-08-2010 LOKMAN (A.S.)'IN ÖĞÜTLERİNE KULAK VERMEK
- 08-07-2010 KİMLİĞİN İNŞASI
- 28-06-2010 YOL KONTROLU
- 10-06-2010 FİRAVUNİ BASKILARA KARŞI İHMAL ETTİĞİMİZ SIĞINAKLARIMIZ
- 20-05-2010 ALLAH KİMLERİ SEVMEZ?
- 02-05-2010 MARUFUN İNŞASI, MÜNKERİN İMHASI İÇİN
- 17-04-2010 KURTULUŞ FAKAT NASIL?
- 30-03-2010 OKU: HAYATI YENİDEN İNŞA İÇİN
- 11-03-2010 İSTİKAMETİ ŞAŞMAMAK
- 24-02-2010 KAYBIN EN BÜYÜĞÜNDEN SAKINMAK İÇİN
- 10-02-2010 KURTULUŞUMUZ DAVETİ DİRİLTMEKTE
- 29-01-2010 BİLEBİLMELİYİZ…
- 19-01-2010 GENÇLER EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZDİR
- 31-12-2009 BİRAZ DA KENDİMİZİ KONUŞALIM!
- 19-12-2009 BİZ VE SORUMLULUKLARIMIZA DAİR
Makaleler
Hava Durumu