ÜNİVERSİTEYE YÖNELİK İSLAMİ ÇALIŞMALARIN GEREKLİLİĞİ

Mehmed MAKSUT

12-07-2011 22:55


Üniversite gençliği, toplumun sosyo-kültürel yapısının en dinamik unsurudur. Üniversite gençliğini, diğer gençlik gruplarından ayıran en önemli özellik, geleceğin bilgili yönetici ve karar verici adayları olmalarıdır. Başka bir ifade ile üniversite gençliği, gelecekte alacağı görevlerle toplumun yönetimini ve eğitim öğretim bakımından en önemli sosyal tabakasını oluşturacaktır. Bu öneminden dolayı her ideoloji dikkatini bu alana yöneltmiştir.

Günümüzde istediği zihinsel formatta ve işlevsellikte bireyler yetiştirmek için sistem, ortaya bir eğitim koymakta ve bunu tüm bireylere uygulatmaktadır. Temel taşı batılık ve laiklik olan bu eğitime karşı, Müslümanların pasif kalması beklenemez; bu duruma karşı kayıtsız olmak ve alternatif üretmemek kabullenilemez bir durumdur. Eğitim yoluyla İslami yaşantının ve toplumun imha edilmesine karşı Müslümanların güçleri ve şartları nispetinde alternatif eğitim faaliyetlerine yönelik arayışlar içerisinde olması gerekir. Batıl felsefeli devletlerin, İslami yaşantımızı yok etmesine veya şekillendirmesine karşı; kaynağını vahiyden ve sünnetten alan, Allah rızasını gözeten bir eğitim modeli Müslümanların gündem ve hedefinde olması gerekiyor. Anaokulundan üniversiteye kadar çocuklarımızı dönüştüren devletin resmi ideolojisini de, modern okul mantığını da kabul etmemiz mümkün değildir. Kendi çocuklarımızın İslam’a yabancı objeler haline gelmesine seyirci kalamayız.

Bu kültürün içerisinde İslam’a, eğitimli kadrolar kazandıracak sağlıklı ve sahih çizgideki üniversite çalışması İslami kesimin günümüzdeki en önemli sorumluluk ayağını teşkil etmelidir. Geçmişte bu alanda yaşanılan bazı olumsuzluklardan dolayı bu alanı sorunlu görmek ve bu alanda yapılması gerekenler konuşulduğunda hemen olumsuzlukları konuşmaktansa bu alandaki sorumluklarımızı konuşmamız yarınlarımız için daha makuldur. Bundan yola çıkarak beraberce duyarlılık göstererek; “Neden, Neyi, Ne kadar, Nasıl ve Kim ile” yapabileceğimizi gündemleştirmemiz gerekir.

Etrafımızdaki üniversitelere baktığımız zaman gelinen noktada mevcut üniversitelerin hali içler acısıdır. Üniversiteler ifsat edilmiş, gençlerde yozlaştırılmıştır. Bu noktada sorumluluklarımız çoktur. Kendi İslam’ı kimliğiyle bütünleşmiş, dava bilinci ile kuşanmış, iman amel bütünlüğünü sağlamış, tevhidi bilince sahip, gündemi okuyabilen, dili ve tavrı İslami olan bir gençliğin üniversitelere ve İslami mücadeleye katacağı çok şey olacağını düşünüyorum. İslami mücadelenin üniversite ayağını önemsemeliyiz ve bu konuda neler yapılır veya yapılmalıdırın üzerinde durmalıyız. İdeal topluma ulaşmanın büyük bir mücadele, sabır, fedakârlık istediği gerçeğini unutmamalıyız.

Kuruluşundan itibaren devletin cahiliye ideolojisini toplumsal yapıya aktarmada; toplumsal yapının kültürünü, siyasetini ve hareketliliğini etkileme hususunda eğitim kurumlarının, özellikle de üniversitelerin aktif rol aldığını biliriz. Bir bütün olarak sistemin varlığını devam ettirebilmesi için ‘kurumsallaşma’ önemlidir. Toplumun bütününü kuşatacak kurumsal yapılar içerisinde sosyal işleyişi anlama ve geleceğe yönelik strateji belirlemede üniversiteler önemli bir yer tutar. Batılılaşma güdümünde kurulan üniversiteler, modernizmin en önemli hedefi olan değerlerden ayrışmış bağımsız bireyler yetiştirmek ve onları tüketim kültürünün öncü taşıyıcısı konumuna getirmek konusunda rol üstlenmişlerdir. Dünya egemenlerinin güdümündeki üniversitelere batılı değerler aşılanırken değerler tüketilmektedir. Türkiye gibi toplumlarda genç kuşakların kimlik edinmesinde üniversite ortam ve döneminin önemi düşünüldüğünde genelde üniversite gençliğini, özelde ise üniversitelerde yer alan Müslüman gençlerin yaşadığı sorunları yazmak kaçınılmaz oluyor.

Üniversitedeki İslami Faaliyetlerin Kısa Tarihi

12 Eylül darbesiyle birlikte üniversite gençleri üzerinde müthiş bir baskı  oluşturuldu. Toplumda da bu baskıyı artırıcı bir anlayış uyandırıldı. Ve toplum 12 Eylül öncesi anarşi ortamını  gençlerin siyasetle uğraşmasıyla aynılaştırdı. Dolayısıyla birçok Anadolu ailesi üniversiteye yolladığı çocuğuna "dersine çalış, siyasetle uğraşma" tarzı telkinlerinde bulunmayı ihmal etmedi. Bu tür söylemler üniversiteye gelen genci önceden kuşatma altına alıyordu.

İslami hareketlerin üniversitelere yönelik faaliyetleri 1990’lı yıllarda hız kazanmıştı. Bu yıllar aynı zamanda imam hatip liselerinden hazır potansiyel olarak gelen genç kardeşlerimizin, bilinç ve pratik düzeyindeki kazanımlarını  üniversitelere aktardıkları yıllar olmuştu. 28 Şubat döneminde ortaya konan eylemliliklerin tabansal gücü de bu evreden önce yapılmış çalışmalara dayanıyordu. Eylemlilik süreçleri bu çabaların bir neticesi olmakla birlikte, potansiyelin okuma, tartışma, düzenli/sistemli çabalarla çalışma grupları oluşturma ve üniversite içi siyasal-kültürel gündemler oluşturma çabalarıyla beraber gidiyordu. Hayatın vazgeçilmez alanlarından biri olan ve genellikle hayat tercihlerinin, dünya görüşlerinin somutlaştığı evre olan bu dönem, bilimsel bilgiyi elde etme ve rızık kazanmaya bir hazırlıktan çok öte anlamlara sahipti o dönemlerde.

Neo-liberalizmin etkilerinin yavaş yavaş hissedilmeye başlandığı, imam hatiplerin tırpanlandığı, başörtülülerin okullarından atıldığı  bir süreçten üniversitelerin etkilenmemesi de mümkün değildi, böyle de oldu. Dolayısıyla yaklaşık on üç on dört yıldan bu yana üniversitelerden istenilen verimlerin alınamaması bir gerçektir. Ancak üzerimizde sorumluluk olan bir gerçek de İslami mücadelenin her şart ve zeminde sürdürülebilir olduğunun ispatlanmasıdır. 28 Şubat Darbesi'nden sonra Müslümanların okullardan tasfiye edildiklerine ve bu süreçle birlikte Müslümanların üniversitelerdeki etkinliği azalırken darbecilerin Kemalizm merkezinde yoğunlaşan sivil uzantılarını öğrenci hareketleri üzerinden oluşturmaya çalıştıklarını da görüyoruz.

1969 yılında başlayan İslami Gençlik mücadelesi 1980 yılına gelinceye dek bu süreç  içerisinde milliyetçi-mukaddesatçı çizgiden İslami çizgiye gelmiş ve hatta 70'li yılların sonlarında dünya İslami hareketlerinden edindiği tecrübelerle tevhidi ve evrensel bir söyleme kavuşmuştur. 12 Eylül'ün getirdiği durgunlukla birlikte İslami düşünce ve hareket noktasında ciddi bir geleneği olmayan Müslüman gençler, kendilerini yoğun okuma ve fikirsel tartışmaların içinde buldular. Mısır, Suriye, Iran ve Pakistan başta olmak üzere İslam dünyasından yapılan tercümeler hızla artıyor ve tüm bu kitaplar büyük bir iştahla Müslüman gençlerce okunuyordu. Okuma süreciyle birlikte yeni bir kimliğe adım adım yaklaşan gençlik, geleneksel cemaatlerin sahip oldukları anlayışlardan ciddi farklılaşmalar yasamıştır. 1987'li yıllara gelindiğinde artık üniversitelerde kendilerini tevhidi Müslüman olarak ifade eden öğrenciler bulunmakta ve durmaksızın tebliğ ve davet çalışmalarını sürdürmektedirler. 80'li yılların başlarında şekillenmeye başlayan cemaat ve yapılanmalar 87'lerden itibaren klasikte olsa ilkesel birliktelikler halini almaya başlamışlardır.  Ve sonraki süreçlerde gelen baskılar…

Baskı ve yıldırmaya yönelik geliştirilen tavırlar karsısında özelde üniversiteyi soluyan Müslümanlar olarak, kabuklarına çekilip ideallerimizi terk etmek yerine, ideallerimizi amellerimize yansıtacak, bu süreci lehimize çevirecek uzun soluklu, aceleye ve kararsızlığa yer vermeksizin, öncelikle kısa vadeli, bunun yanında orta ve uzun vadeli teorik ve pratik açılımlar getirme zorunluluğumuz vardır.

Neler Yapmalıyız/ Yapabiliriz

“Bu ortam kültürümle uyuşmuyor!”, “Ne yapsak nafile!”, “Genel bir pasifizasyon var!” vb. söylemler muvahhit gençlerin sözlüğünde yer almaması gereken kelimelerdir. Hiçbir ortam kültürümüzün temeli olan İslam’la zaten uyuşmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir söylem engel değil, olsa olsa neler yapılması gerektiğinin fıkhını gerekli ölçülerde üretememişliğin getirdiği bir bahanedir. Hiçbirimizin bu bahanenin ardına gizlenmeye hakkı yoktur.

“Çok çalıştık ama olmadı!” “Ne yapsak nafile!” cümlesini tamamen dağarcığımızdan çıkarmalıyız. Çünkü “Allah, yolunda gitmek isteyenleri yollarına eriştirir.” ve “İnsan için ancak emeğinin karşılığı vardır.” O halde beklenti çıtalarımızı yüksek bile tutsak, önemli olan bir hareketlilik halini disiplinle birleştirip kuşanmaktır. Önemli olan öncelikle İslam’ın kendisidir. Öğretici ve eğitici olan da budur. Mazeretler hareket etmemeye dönük olarak değil, hareket ederken yapılan hataları/eksikleri tartışırken sıralanabilir belki. Zaten buna da mazeret değil, tecrübeleri geliştiren istişare önermeler demek daha doğru olur.

İçinde bulunduğumuz dönemin hâkim görüşü olan liberalizmin Müslüman öğrenciler için ciddi anlamda çözülmelere yol açtığını da belirtmeliyiz. Öğrencilere yönelik çalışmalarda bu durumları göz önünde bulundurmak gerekir. Üniversitelere yönelik etkinliklerde gençliğin hareket etme kültürünün zamanla bir cemaat bilincine ulaşmasını; içinde bulunulan alanlarda edilgen değil etken olmayı, siyasal ve sosyal İslam’ı söylemi üniversitelere taşıma noktasında örgütlü pratikler ortaya koyması önemlidir.

Alternatif bir Kuran Nesli; hayatın farklı alanlarında var olarak, insanların gündemleriyle irtibat kurarak ve Allah'ın mesajlarını toplumsallaştıracak pratiklerle ortaya çıkacaktır. Bu anlamda gençlik kavramının ve öğrencilerin protesto damarının sadece duygusallıkla ve coşkuyla bağdaştırılmasının doğru olmadığını, mücadele azmini ifade eden bir dönem olan gençliğin biyolojik bir evre olarak değil dinamik bir sosyal dönem olarak anlaşılması gerekir. Vahyin kılavuzluğunda oluşturmaya çalıştığımız kimliğin gerektirdiği siyaseti üniversitelerde gerçekleştirmemiz ve üniversitenin gündemine söylemlerimizi taşımamız gerekir.

Müslüman gençlik kesinlikle olduğu ortamı bir nimet bilip nankörlük etmeden tebliğ çalışması için çok iyi kullanmalı diğer gençler için örnek olmalıdır. Olduğu yeri bir üs gibi kullanmalıdır. Arkadaş çevresinden insan yetiştirme gayretini sürekli göstermelidir. Arkadaş çevresini ve kendisini günahtan korumaya çalışmalıdır. Üniversite Müslüman genç için bir yatma yeri değil yatırım yapma yeri olmalıdır. Müslüman üniversiteli genç her kesimden insan kazanabilirim şuuruyla İslami dava için çalışma gayreti içinde olmalıdır.

Müslüman öğrenciler olarak, dışımızda bulunan insanlarla soyut ve faydasız tartışmalar yerine somut çözüm önerileri sunmalıyız. Yersiz ve gündem dışı tartışmalardan kaçınmalıyız. Sahip olduğumuz değerleri, üniversite öğrencisinin algılama düzeyine hitap edecek şekilde vahyin tedriciliğine, mesajdaki üslubun yumuşaklığına uygun olarak farklı platformlarda da gündeme getirmeliyiz. Öğrenci birlikleri ve dayanışma çalışmaları oluşturabiliriz. İrtibat bürolarıyla öğrencinin yalnızken düşeceği birçok zorluğu ortadan kaldırabilir öğrenciyi kuşatabiliriz. Ama bu kuşatma dünyadan tecrit etme anlamında değildir.

Her yönden elimiz kolumuz bağlı bile olsa, çevremizdeki tekil şahsiyetlerle geliştirmemiz gereken bir tebliğ ilişkisi muhakkak olmalıdır. Eğer bu kişiler tevhid mesajından uzaksa, tevhidi mesaja yakınlaştırılmalı ve İslam’a kazandırılmalıdır. Her fakülte ve şehir kendi şartlarını bu anlamda gözlemelidir. Kendi imkânlarımızı fıkhetmek bir zorunluluk olduğuna göre, üniversite öğrencilerinin bir araya gelip, kendilerinden önceki nesillerin tecrübelerinden de faydalanarak yukarıda sözünü ettiğimiz çalışmaları sergilemeleri gerekmektedir. Bu faaliyetler aynı zamanda üniversite sonrası hayata hazırlığın da bir evresidir. Hayata dair sağlıklı düşünceler ve pratiklerle donanmanın bir ayağı da bu çaba/çalışmalardır.

Malik bin Nebi’nin bir sözüyle bitirelim:“Üniversitede açılan bir mescit, bin camiden hayırlıdır!” 

Selam ve Dua ile

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN