TASAVVUFUN İSLAM'A VERDİĞİ ZARARLAR -II-
Ahmed KALKAN
03-03-2014 11:05
Bid’at Olan, aslı Olmayan İbâdetler
Allah’ın emir ve tavsiyesi olmadığı, Rasûlulullah’ın sünnetinde bulunmadığı halde ibâdet diye yapılan ve tavsiye edilen nice hususlar, meselâ semâ âyini, râbıta, hatme (hâcegân hatmi gibi bir hatim), uydurma sözlerle ve sünnette olmayan uygulama şekilleriyle zikretmek, kabirlerden tevessül etmek, yüz suyunun hürmetine inanmak…
Cihad için hazırlıklı olma anlamına gelen “murâbata” kavramını tahrif ederek, ibâdet inancıyla uydurdukları bir çeşit yoga olan “râbıta” anlamında âyeti tahrif ederek sünnette olmayan apaçık bir bid’ati dinin emri gibi tavizsiz uygulayıp bundan sevap ummak…
Zikir Anlayışı; Zikir Kavramını Tahrif
Kur’an’ın 30 civarında farklı anlamda kullandığı zikr’i “sadece dille belirli lafızları söylemek” şeklinde anlamak ve Kur’an ve Sünnette olmayan ifâdeleri zikir ibâdeti olarak uygulamak; Kur’an’da “Allah’ın size öğrettiği şekilde zikredin” (2/Bakara, 239) denildiği halde, Kitap ve Sünnette olmayan şekil ve usullerle tuhaf tarzlarda zikir icat etmek…
Tevhide Bakış
Tevhid ve şirk gibi temel Kur’anî kavramları, nâfile ibâdetler kadar bile önemsememek, din ve takvâ adına bile bazı şirk ve haramları tavsiye etmeye kalkmak, apaçık şirk olan Allah’ın yarattığı bazı şahısları veya varlıkları Allah’a benzetmekten çekinmemek…
İstişare ve istihare anlayışında Kitap ve Sünnet dışı anlayışlar geliştirmek, çoğunlukla şeytanın müdahale edebileceği rüyayı istihare için gerekli görüp istihareyi rüya falı şekline çevirmek…
Şekilcilik: Kılık-kıyafete, çarşafa, sakala, sarığa, cübbeye, cübbeliye haddinden fazla değer verip takvânın kalpte olduğunu bilmezlikten gelmek…
Nefis Kavramını Dejenere Etmek
Kur’an’daki hevâ kavramını nefs kelimesiyle değerlendirmek, nefsi aşağılamak, derecelere/basamaklara ayırmak, nefisle mücâdeleyi büyük cihad saymak, onu yok etmeye/öldürmeye çalışmak; bu konuda nice uydurma rivayetleri hadis diye takdim etmek;
İlim kaynağı olmadığı halde, rüya, ilham ve işrâkı, keşfi, müşâhede, muhâdese ve zuhurâtı ilim kaynağı kabul etmek;
Pasifliği, zilleti, zâlimlere seyirci kalmayı, görevini yapmamayı sabır zannetmek;
Sevgide ölçüyü ve hedefi ayarlayamamak, Allah sevgisini nice çirkin anlayışlara zemin olacak şekilde “aşk” tabiriyle dillendirmek; bazı insanları Allah’ı sever gibi sevmek…
Şefaat Anlayışı
Kur’an’ın reddettiği haram ve şirk şefaat anlayışı olan, Allah’a rağmen insanı kurtaracak, din gününün tek sahibinin hükmünü iptal edip insanı âhirette azaptan kurtarabilecek tanrılar edinmeye benzer anlayışlar…
Dinin Kurallarını Önemsememek
Şathiye, sekr hali, istiğrak, cezbe vb. şekillerle dinin hükümlerini çiğnemeyi normal saymak; şeriatı basite alacak ve onu kabuk kabul edecek ifadelerle esas önemli olanın tarikat ve hakikat olduğu iddiasında bulunmak, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedilmemesine ciddi bir tepkide bulunmamak…
Aracısız olarak Allah’a yapılması gereken tevbeyi, almak-vermek şeklinde bir insan karşısında yerine getirmenin gereğine inanıp günah çıkartmaya benzeyecek uygulamalar ihdâs etmek…
Dünyadan el etek çekmeyi zühd saymak, uzleti tavsiye etmek, bir lokma bir hırka anlayışını takvâ saymak…
Hakka Bâtılı Karıştırmak
Yukarıda anlatılanlarla görüldüğü gibi, hemen her konuda hakka bâtıl karıştırılarak tertemiz İslâm yolu, tasavvufî uydurmalar ve hurafelerle, tahrif ve dejenerasyona sürüklenmek istenmektedir. "Hakk'a bâtılı karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin." (2/Bakara, 42). Hepimize bu konuda çok iş düşmekte, önce kendimizi ve çevremizi bu bâtıl zihniyete karşı korumamız, Kur’an ve Sünnet çizgisini tekrar hayatımıza ve giderek tüm dünyaya hâkim kılmak için tüm imkânlarımızı seferber etmemiz gerekmektedir.
Ünlü Tasavvufçular
Tasavvuf büyüklerinin yukarıda belirttiğim yanlış/bâtıl din anlayışı konusunda en küçük bir itirazları, eleştirileri, katılmadıklarını belirttikleri bir husus yok. Tasavvuf bir bütün, ya tümüyle kabul edilir veya tümüyle reddedilir. Tarihsel süreç içinde bu böyle kabul edilmiştir, bize böyle gelmiştir. Bir de tasavvufçu olmadıkları halde sempatizan grup vardır. Onlardan bazıları mümkün tasavvufun bazı unsurlarını kabul etmeyebilir, te'vil edebilir; ama sempatizan oldukları için bunları çok da önemsemez.
Ünlü tasavvufçulardan tasavvufun şirk özelliklerine, haram ve hurafelerine ciddi anlamda karşı çıkan birini ben bilmiyorum. Tasavvufun şirklerine batmamış bir ünlü tasavvufçu tanımıyorum. Tam aksine, tasavvufu halka yayan, şathiye denilen nice küfür lafzını, Allah'a karşı küstahça ve ukelaca sözleri söylemekten çekinmeyen halktan daha problemli ve daha veballi insanlar olarak görüyorum.
Şathiye
Şath: Üzerinde bönlük, saçmalama ve dâvâ kokusu olan sözdür. Böyle bir şeye kalkışmak, gerçeklere göre sürçmektir, suçtur (Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta'rîfât, s. 76). Kelimenin kök anlamında sözde ölçüyü kaçırmak anlamı vardır. Şatah da; çelişkili ifâde, latîfe, mizah demektir; çoğulu şatâhat'tır. Şatah, çürük sözler olarak da tanımlanır. Şatha âit sözlere şathiye denir. Türk tasavvuf edebiyatında ciddi bir düşünce veya duyguyu, çoğunlukla da İslâm inançlarını ve şeriatın hükümlerini iğneleyici ve alaylı bir şekilde anlatan şiirlere şathiye denir. Bu tür şiirlere daha çok tekke şâirleri rağbet göstermişlerdir. Hatta bu nedenle şathiye yerine; şathiye-i sûfiyâne terimi kullanılır. Allah ile senli-benli, şakalı bir edâ ile konuşur gibi yazılan şathiyelerde daha çok inançlar, sözkonusu edilir ve alaylı bir dil kullanılır. Bazıları saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği görülür. Şeriate aykırı veya mânâsız gibi söylenen düşüncelerin, aslında vahdet-i vücut felsefesindeki görüşleri bildirdiği kesindir. Tasavvuf ıstılahları arasında şathiyenin önemli bir yer tutmaya başlaması, vahdet-i vücut ekolünün yaygınlık kazanmasıyla paralellik gösterir.
Tasavvufla ilgili eserlerde şathiyelerle ilgili çok bol malzemeler görülür. Hallâc-ı Mansur'un "Ene'l-Hakk" (Ben Hakk'ım/Allah'ım) sözü ile; Bayezid Bestâmî'nin "Sübhânî mâ a'zame şânî" (Kendimi tesbih ederim, noksan sıfatlardan tenzih ederim, şânım ne yüce oldu) sözü yaygın olarak bilinen ve tüm tasavvufçularca tevil edilerek de olsa kabul edilen iki şathiye örneği olarak verilebilir. Yine, Bâyezid Bistâmî'ye âit: "Bir denize daldım ki, peygamberler o denizin sâhilinde durdu" sözü de böyledir. Şu söz de ona aittir: “Benim bir benzerim ne gökte bulunur; ne de benim sıfatımın bir benzeri yeryüzünde bilinir!”
Tasavvufçulara göre şathiyye, "dıştan (zâhiren) ve ortalama (şeriatla ilgili) bilgilerle bakıldığı zaman şeriata aykırı imiş gibi gözüken, fakat tasavvufî/bâtınî anlamda bir hakikati ifâde eden söz ve deyişlerdir." (Türk Dili ve Edebiyatı Ans. Dergâh Y. c. 8, s. 108).
Şathiye adı verilen bütün bu elfâz-ı küfrü tasavvufçular hiç eleştirmez, savunur ve sahip çıkarlar. Te'vil etmeye çalışırlar: Bunlar vecd halinde, bir nevi sarhoşluk ânında söylenen sözlerdir. Bu sözleri söyleyenler Allah'a o kadar yakın olmuşlar ki, bu samimiyetle senli-benli konuşmaya başlamışlar. Bunlarınki naz makamıdır, onlar için bu sözler câizdir; ama o makamlara erişmeyenlerin bu tür sözleri câiz olmaz... "Ben Hakk'ım, -hâşâ- Allah'ım" diyenleri savunan ve bu sözlere teville karışık sahip çıkan zihniyetten beklenen tavır farklı olamazdı, denilebilir. Bunlar, iddiâ edildiği gibi, cezbe ve sarhoşluk zamanında (İçki içmeden insan nasıl sarhoş olur? Hz. Peygamberimiz veya ashâbdan böyle bir şey hiç nakledilmiş midir?) söylenmiş sözler değildir. Kitaplara geçmiş, tekrarlanmış, tasavvufçular tarafından dillendirilip kabul edilmiş, savunulmuş, hatta kutsal söz gibi kabul edilmiştir. Meselâ nakşibendîlerde ve diğer çoğu tarikatlarda kelime-i tevhid zikri olarak şeyhler tarafından müridlere vird olarak verilen ifadelerden biri: "Lâ mevcûde illâllah" (Allah'tan başka mevcut -varlık- yoktur) sözüdür. Bunu, kendilerine göre belirli aşamaya gelmiş her tasavvufçu günde bilmem kaç bin defa söyler, tabii ki bunlar Allah'ın öğrettiği ve Rasûlü'nün uygulayıp tavsiye ettiği zikir/ibâdet cinsinden değildir, büyük ve fecî bir bid'attir.
Saf zihinlerin olumsuz etkilenmesi, şeytanın onlara bu sözlerle vesvese vermesi gibi riskler içermesinden ötürü, Allah'tan af dileyerek, bunlardan bir kısmını konuya örnek olması için iktibas etme zarûreti duyuyorum. Zâten araştıran insan, bunları bu tasavvufçu şâirlerin eserlerinde ve onlardan alıntı yapan birçok tasavvuf kitabında kolaylıkla bulabilir.
"Sâlik, kâfir olmadıkça Müslüman olamaz, kardeşinin başını kesmedikçe Müslüman olamaz. Anası ile tezevvüc etmedikçe (evlenmedikçe) Müslüman olamaz." (Mektubat, İmam Rabbani, 445. Mektup)
"Var kardaşın öldür, dahî avradın boşa, / Anana kâbin kıydır, Hakk'ı ıyân göresin." Sadeleştirip bugünkü dille söylersek: "Git, kardeşini öldür ve karını boşa, annenle nikâh kıydır, (Böylece) Allah'ı açıkça görmüş olursun." (Yunus Emre)
“Ey akıllı kişi! iyi düşün... Put, varlık bakımından bâtıl değildir ki,
Bil ki putu yaratan da Ulu Tanrı... İyinin yaptığı her şey iyidir.” (Şebusterî)"Sekiz cennet yaptın sen Âdem için / Adın büyük, bağışla onun suçun / Âdem'i cennetten çıkardın, niçin? / Buğday nene lâzım, harmancı mısın?
Hafâya çekilip seyrâna durdun / Aklı yetmezlerin aklını urdun / kıldan ince köprü yaptın da kurdun / Akar suyun mu var, bostancı mısın?
Yüz bin cehennemin korkmam birinden / Rahmân ismi nâzil değil mi senden? / Gaffâruzzüznûbum demedin mi sen? / Affet günahımı, yalancı mısın?
Şânına düşer mi noksan görürsün / Her gönülde oturursun, yürürsün / Bunca canı alıp yine verirsin / Götürüp getiren kervancı mısın?
Bilirsin ben kulum, sen sultânımsın / Kalpde zikrim, dilde tercümânımsın / Sen benim canımda can mihmânımsın / Gönlümün yârisin, yabancı mısın?" (Azmi Baba)
"Kıldan köprü yaratmışsın / Gelsin kullar geçsin deyû / Hele biz şöyle duralım / Yiğit isen geç a Tanrı." (Kaygusuz Abdal)
"Kıl gibi köpri gerersin geç deyû / Gel seni sen tuzağından seç deyû / Ya düşer ya dayanur yahut uçar / Kıl gibi köpriden âdem mi geçer? / Kulların köpri yaparlar hay içün / Hayrı budur kim geçerler seyr içün..." (Yunus Emre)
"Hak Teâlâ Âdemoğlu özüdür / Otuz iki Hak kelâmı sözüdür. / Cümle âlem bil ki Allah özüdür / Âdem ol candır ki güneş yüzüdür." (Seyyid Nesîmî)
“Kullanırsın kanatsızca rüzgârı / Kürekle mi yaptın sen bu dağları / Ne yapıp da öldürürsün sağları / Can verub can alırsın sen cancı mısın? / Sekiz cennet yaptın sen Adem içün / Adın büyük bağışla anın suçun / Adem’i çıkardın cennetten niçün / Buğday nene lazım harmancı mısın?” (Azmî)
"Âdemi balçıktan yoğurdun yaptın / Yapıp da neylersin, bundan sana ne? / Halk ettin insanı saldın cihana / Salıp da neylersin bundan sana ne? / Bakkal mısın, teraziyi neylersin? / İşin gücün yoktur gönül eylersin / Kulun günahını tartıp neylersin? / Geçiver suçundan bundan sana ne? / Katran kazanını döküver gitsin / Mü'min olan kullar dîdâra yetsin / Emreyle yılana tamûyu yutsun / Söndür şu ateşi bundan sana ne? / Sefil düştüm bu âlemde nâçarım / Kıldan köprü yaratmışsın geçerim / Şol köprüden geçemezsem uçarım / Geçir kullarını bundan sana ne? / Behlül Dânâ'm eder cennet yarattın / Nice kulları cehenneme attın / Nicesin âteş-i aşk ile yaktın / Yakıp da neylersin bundan sana ne?"
"Aşk katında küfr ile İslâm birdir / Her kanda mesken eylese âşık emîrdir." (Seyyid Nesîmî)
"Benem Hakk'ın kudret eli / Benem belî aşk bülbülü / Söyleyip her türlü dili / Halka haber veren benem." (Yunus Emre)
Söylediği şathiyeler/küfür lafızları devrinde muvahhid müslümanları kızdırmış ve ona karşı tavır alınmasına sebep olmuş olacak ki, Yunus Emre şöyle der: "Yûnus bu cezbe sözlerin / Câhillere söylemegil / Bilmez misin câhillerin / Nice geçer zamânesi." Böyle dediği halde, duramaz, nice şathiyeler döktürür. Bunlardan kimileri, sadece tasavvuf çevresinde değil; müslüman halk arasında da şöhret bulmuştur. Şu dörtlük onlardan biridir: "Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşkle birkaç hûri / İsteyene ver anı / Bana seni gerek seni."
Şeriatı Basite İndirgeme
Tasavvufta şeriat, bir dış yapı olarak ele alınmış ve işin içyüzüne hakikat denilmiştir. Şeriatten hakikate giden yola tarikat denir. Şeriat, kabuk kabul edilmiş, tarikat ve hakikat öz olarak değerlendirilmiştir. Şeriatın emirlerine uyup tarikata girmeyen kişiler, işin kabuğunda kalmakla itham olunmuşlardır.
Mutasavvıflar, şeriate direkt cephe almaktan çekinmişler, benzetmelerle onu hafife almayı tercih etmişlerdir: "Dinin şeriat kısmı, cevizin ham ve yeşil olan dış kabuğuna, tarikat kısmı, sert olan iç kabuğuna, hakikat kısmı yenilecek olan içine, mârifet kısmı ise cevizin aslına ve mâhiyetine benzer. Bal, bal denilmekle ağız tatlanmayacağı gibi, bir cevizin yeşil kabuğu ısırılmakla da, ondan ağıza bir tad gelmez. Asıl tad, cevizin içinin yenilmesindedir. Bununla beraber, cevizin ta kendisi olabilmek daha iyidir. İşte mutasavvıflar, ilme'l-yakîn (bilmek), ayne'l-yakîn (bulmak) ve hakka'l-yakîn (olmak) gibi üç kelime ile özetle ifâde ettikleri mânânın da bu olduğunu söylerler. Yalnız cevizin adını işitmek, sonra onu arayıp bulmak, hatta yemek kâfi değil; cevizin ta kendisi olmak da lâzımdır. Bu dört mertebenin birincisi şeriattir, avâma (halka, aşağı tabaka, câhil kesim, ayak takımı) mahsustur. İkincisi tarikattir, havassa (üst tabaka, seçkinler, aydınlar, tarikat mensupları) mahsustur. Üçüncüsü hakikattir, havassü'l-havassa (seçkinlerin seçkini, tarikatın üst seviyesindekiler) mahsustur." Kastamonu'lu Şaban-ı Veli, bu dört yolu şu sûretle de ifâde etmiştir: Şeriat beden için; tarikat halk için, hakikat ruh için, mârifet Hak içindir." (Osman Ergin, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti, s. 230)
Şeriatın benzetildiği cevizin ham ve yeşil olan dış kabuğu yenilmez acılıktadır. Sadece cevizi korur. İçindeki gıda veren tatlı cevize ulaşmak için yeşil kabuğu ezmek ve kırmak gerekir. Üst kabuğu kırmadan içe ulaşılmaz. O yüzden cevize (hakikate) ulaşmak için şeriatın kırılması, o kabuktan kurtulunması gerekmektedir. Verdikleri örnekten yola çıkarak şeriatın ne kadar basit, kabuk ve aşılması gereken husus olduğu vurgulanır. İşin özü kabul edilen "hakikat"in ne olduğu bize göre çok belirgin değildir; kendileri tevil ve yorumlarla bu özün ancak tasavvufa gönül verenlere açılacağı gizli ve büyük hazine olduğunu belirtirler. Onlara göre, kabukta kalanlar zâten bunları anla(ya)maz. Bu ve benzeri örnek ve ifâdelerden şeriatın içinde hakikat olmadığı, hakikatin daha derinde ve daha başka şey olduğu anlatılmış olur. Şeriat ilmi ve yaşayışı, hakikat ilmine ve yaşayışına aykırı olduğu belirtilmiş olur. Bu hakikatin İslâm mı, küfür mü demek olduğu kimsenin aklına gelmez ve sorgulanmaz. Çünkü kullandıkları kelimeler, kavramlar hep İslâmî kavramlardır. Hakikate karşı çıkmak gibi bir suçlamayı göze alan pek çıkmaz. Zâten tüm toplum tarafından kabul görülen bu tasavvuf anlayışına karşı çıkmak cesâret isteyecektir. Ama şeriatın hakarete uğraması pek önemli kabul edilmez, ona bu sataşmalar müslümanlar tarafından bile olmadık tevil ve hatalı hüsn-i zanlarla müsâmaha bulur. Olan da şeriata olur. Bugün halk arasında şeriatı öcü gibi görülmesinde, onun gerçek İslâm'dan, Kur'an'dan ayrı bir şeymiş gibi kabul edilip yer yer çatılmasında bu geleneksel din anlayışı haline gelen yaklaşımın büyük payı vardır.
- 28-09-2023 DEVLET DİNİ VE DİYANET
- 13-05-2023 SEÇMECE BUNLAR!
- 09-07-2022 BAYRAMLARI BAYRAM YAPAN, ALLAH'A YAKLAŞMA ŞUURUDUR
- 24-05-2022 TEKFİRCİLİK HASTALIĞI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
- 15-10-2021 ELMALILI TEFSİRİNİ M. KEMAL Mİ YAZDIRDI?
- 12-09-2021 DİNSİZ DEVLET Mİ OLUR BE HEY ŞAŞKIN?
- 12-04-2021 BİTCOİN VE DİĞER KRİPTO PARALAR CÂİZ Mİ?
- 04-02-2021 MÜCAHİD'İMİZİN ARDINDAN
- 16-12-2020 MUSTAFA ÖZTÜRK’E REDDİYE YA DA “MUSTAFA ÖZTÜRK’E KIZIP BENZER SUÇLARI İŞLEYENLER” YAZISINA EK
- 10-12-2020 MUSTAFA ÖZTÜRK’E KIZIP BENZER SUÇLARI İŞLEYENLER
- 26-11-2020 MUSHAF’IN SAYFALARINI YIRTMAK MI, KUR’AN’IN HÜKÜMLERİNİ ÇİĞNEMEK Mİ DAHA BÜYÜK SUÇTUR?
- 24-11-2020 KUR'AN'I YIRTIP TÜKÜREN NECİS BÖYLE BİR SAYGISIZLIĞA NASIL CÜR’ET EDEBİLİYOR?
- 17-11-2020 BEKÇİNİN İŞLEDİĞİ BÜYÜK SUÇA BAKAR MISINIZ?
- 17-09-2020 BAE VE BAHREYN, TÜRKİYE’Yİ ÇOK GERİDEN TAKİP EDİYORLAR
- 03-09-2020 DENİZ ÜZÜMÜ DENİLEN KENDİ BEYNİNİ YİYEN HAYVAN
- 27-08-2020 NE KADAR AKLEDİYORSANIZ O KADAR MÜ’MİNSİNİZ; NE KADAR MÜ’MİNSENİZ O KADAR AKLEDERSİNİZ
- 18-07-2020 ÂİŞE ANNEMİZ, PEYGAMBERİMİZLE EVLENDİĞİNDE 18-19 YAŞLARINDA İDİ
- 10-06-2020 IRKÇILIĞIN FARKLI GÖRÜNTÜLERİ
- 26-04-2020 KORONAVİRÜSTEN EN ÇOK ETKİLENENLER, NİÇİN BATILI ÜLKELER?
- 02-04-2020 KORONA VİRÜS HAKKINDA KUR’AN VE HADİSLER NE DİYOR?
- 11-01-2020 MEZHEP SAVAŞLARINA DOĞRU MU SÜRÜKLENİYORUZ?
- 07-01-2020 SÜLEYMANİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ ÜZERİNE
- 28-12-2019 SANKİ UZAY DOLMUŞU İCAT ETMİŞİZ
- 10-12-2019 MODERN KÖLELİK VE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
- 10-11-2019 PEK BİLİNMEYEN BİR MÂCERA; RASÛLULLAH’IN PUTLARI KIRMASI
- 30-10-2019 CUMHURİYET, KİMİN BAYRAMI?
- 31-08-2019 İSMAİLLERİMİZDEN ALLAH İÇİN VAZGEÇEBİLMENİN ADIDIR HİCRET
- 18-05-2019 ADIM ATMA, AYAK BASMA BAYRAMI
- 02-05-2019 ÂLİM KİMDİR, ÂLİM OLDUĞUNU SANAN KİM?
- 20-03-2019 İSLÂM DÜŞMANLARI! TERÖRÜ SİZ ÜRETİYORSUNUZ, TERÖRİST SİZSİNİZ
- 11-03-2019 SULTAN BİRİNCİ TAYYİP HAN CAMİİ VE CAMİLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
- 09-01-2019 EVLAT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI
- 07-10-2018 DÂVET, SADECE ÂLİMLERİN HAKKI VE GÖREVİ MİDİR?
- 12-09-2018 İSMAİLLERİMİZDEN ALLAH İÇİN VAZGEÇEBİLMENİN ADIDIR HİCRET
- 14-07-2018 İSLÂM DIŞI DÜZEN! ÖVÜNEBİLİRSİN; EYLÜL’ÜN, LEYLA’NIN BAŞINA GELENLER SENİN ESERİNDİR –III-
- 06-07-2018 İSLÂM DIŞI DÜZEN! ÖVÜNEBİLİRSİN; EYLÜL’ÜN, LEYLA’NIN BAŞINA GELENLER SENİN ESERİNDİR –II-
- 03-07-2018 İSLÂM DIŞI DÜZEN! ÖVÜNEBİLİRSİN; EYLÜL’ÜN, LEYLA’NIN BAŞINA GELENLER SENİN ESERİNDİR –I-
- 25-06-2018 SEÇİM SONUÇLARI ÜZERİNE
- 01-01-2018 KUR’AN’DA YAHUDİLERİN 80 ÖZELLİĞİ ve BUNLAR ÜZERİNDEN GÜNCEL MUHASEBE
- 14-09-2017 İSLÂMÎ UYANIŞA KARŞI TÜRKİYE-İSRAİL İŞBİRLİĞİ
- 31-08-2017 İBRAHİM OLUP EN SEVDİĞİMİZİ ALLAH’A KURBAN EDEBİLME BİLİNCİ
- 25-08-2017 EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI -IV-
- 23-08-2017 EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI -III-
- 21-08-2017 EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI -II-
- 21-08-2017 EVLÂT KATİLİ BİR BABANIN İTİRAFLARI -I-
- 10-07-2017 SURİYELİ HÂMİLE KADININ ESAS KATİLİ, LAİK DÜZENDİR!
- 24-05-2017 RAMAZAN’DA NELER YAPMALIYIZ?
- 16-04-2017 ALLAH'IN DİNİ İLE "HALK DİNİ" ARASINDA KARŞILAŞTIRMA
- 01-02-2017 SİHİR/BÜYÜ YÖNÜYLE GÜNÜMÜZ CÂHİLİYESİ
- 09-01-2017 "CİNLERİN MUSALLATI" İLE İLGİLİ, RUKYECİLERE 20 SORU
- 21-12-2016 RUS ELÇİSİNİN ÖLDÜRÜLMESİNİ TASVİP EDEBİLİR MİYİZ?
- 15-11-2016 ELMALILI TEFSİRİNİ M. KEMAL Mİ YAZDIRDI?
- 28-10-2016 T.C. BİR DİN DEVLETİDİR
- 29-07-2016 DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -IIV-
- 24-07-2016 DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -IV-
- 22-07-2016 DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -III-
- 21-07-2016 DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -II-
- 18-07-2016 DARBELER VE DARBECİ ASKERLER -I-
- 27-05-2016 27 MAYIS: ASKERÎ DARBELERİN 56. YILDÖNÜMÜ
- 20-04-2016 DÂVÂ EVLİLİĞİ
- 17-02-2016 ŞEHİDLİK RUHUNUN YENİDEN CANLANMASI
- 02-01-2016 1 OCAK KUTLU OLSUN!
- 18-12-2015 SULTAN I. TAYYİP HAN CAMİİ VE CAMİLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
- 30-10-2015 CUMHURİYET’İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ: O OLMASAYDI OLMAZ MIYDIK?
- 15-10-2015 VUSLAT İÇİN AYRILMANIN DESTANI: HİCRET
- 12-08-2015 TEVHİD VE UZLAŞMA
- 25-06-2015 UNUTULMUŞ BİR İBADET: İ'TİKÂF
- 11-04-2015 DIŞARIDAKİLER Mİ DAHA ÖZGÜR, HAPİSHANEDEKİLER Mİ?
- 10-03-2015 ÂHİR ZAMAN
- 05-02-2015 İMANDA PAZARLIK
- 29-11-2014 EMPERYALİZMİN HİZMETİNDE SANAT
- 07-10-2014 IŞİD'DEN ÖNCE, ABD'Yİ İSLAM COĞRAFYASINI BOMBALAMAYA DAVET EDENLER KINANMALI
- 02-09-2014 NEREDESİN EY GÜZEL İSYAN?
- 21-08-2014 KÖLELİK GERÇEKTEN KALKTI MI?
- 06-08-2014 KÜFÜRDE ÖNDERLER VE ONLARIN İZİNDE GİDENLER
- 16-07-2014 YENİDEN İMANA
- 10-07-2014 HİLAFET ÜZERİNE
- 27-06-2014 HAMD BİLİNCİYLE HAYATA BAKIŞ
- 11-06-2014 GIYBETİN ANLAM VE MAHİYETİ
- 08-05-2014 DEVLET DİNİ VE DİYANET
- 10-03-2014 TASAVVUFUN İSLAM'A VERDİĞİ ZARARLAR -III-
- 03-03-2014 TASAVVUFUN İSLAM'A VERDİĞİ ZARARLAR -II-
- 24-02-2014 TASAVVUFUN İSLAM'A VERDİĞİ ZARARLAR -I-
- 17-02-2014 ŞEHİDLİK, ÖLÜM BİÇİMİ OLMAKTAN ÖTE BİR HAYAT TARZIDIR
- 09-11-2013 HACI VEKİLLERİN BAŞÖRTÜLERİ ACI DÜZENİ Mİ GÜÇLENDİRİYOR?
- 14-07-2013 KUR'ANSIZ RAMAZAN, İÇİ BOŞ SAHTE CENNET GİBİDİR
- 07-12-2012 LAİKLİK BU DEĞİLSE NEDİR?
- 17-10-2012 MEKKE VE MEDİNE: TUZUN KOKTUĞU MEKANLAR - 5
- 05-09-2012 MEKKE VE MEDİNE: TUZUN KOKTUĞU MEKANLAR - 4
- 30-08-2012 MEKKE VE MEDİNE: TUZUN KOKTUĞU MEKANLAR - 3
- 27-08-2012 MEKKE VE MEDİNE: TUZUN KOKTUĞU MEKANLAR - 2
- 18-08-2012 MEKKE VE MEDİNE: TUZUN KOKTUĞU MEKANLAR -1
- 07-07-2012 DÂVET VE TEBLİĞDEKİ ZAAFLARIMIZ
- 03-04-2012 4+4+4, MÜSLÜMANLAR İÇİN NE İFADE EDİYOR?
- 08-11-2011 VAN VE ERCİŞ'TEN İZLENİMLER, İBRETLER
- 18-09-2011 ORTADOĞU VE UMRE HÂTIRALARIM -IV-
- 08-09-2011 MODERN KÖLELİK VE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
- 28-08-2011 BAYRAMLARI BAYRAM YAPAN, ALLAH'A YAKLAŞMA ŞUURUDUR
- 20-08-2011 ORTADOĞU VE UMRE HÂTIRALARIM -III-
- 10-08-2011 ORTADOĞU VE UMRE HÂTIRALARIM -II-
- 18-07-2011 ORTADOĞU VE UMRE HÂTIRALARIM -I-
- 03-06-2011 ALLAH'TAN BAŞKASINI VEKİL KABUL ETMEK YASAKLANMIŞTIR
- 22-05-2011 SURİYE'DEN MEKTUP VAR
- 09-05-2011 TERÖRÜN TANIMI VE TERÖR İLE CİHAD ARASINDAKİ FARK
- 04-04-2011 SURİYE VE DEVRİM ARAYIŞLARI -2-
- 25-03-2011 SURİYE İZLENİMLERİ -I-
- 02-03-2011 BİN ALİ, İN ALİ, CİN ALİ...
- 14-02-2011 ADALET, ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMETMEKTİR -II-
- 01-12-2010 İSMAİLLERİMİZDEN ALLAH İÇİN VAZGEÇEBİLMENİN ADIDIR HİCRET
- 19-11-2010 EN SEVDİĞİMİZİ ALLAH'A FEDA EDEBİLME ŞUURU: KURBAN
- 26-09-2010 GÜNCEL CAHİLÎ EĞİTİMDE ŞİRK
- 14-08-2010 ADALET, ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMETMEKTİR -I-
- 25-06-2010 YARDIM FİLOSUNUN OLUMLU VE OLUMSUZ YÖNLERİ -II-
- 22-06-2010 YARDIM FİLOSUNUN OLUMLU VE OLUMSUZ YÖNLERİ -I-
- 03-06-2010 İSRAİL'İN HELÂKININ BAŞLANGICI
Makaleler
Hava Durumu