NİTELİK Mİ NİCELİK Mİ?
Bünyamin ZERAN
05-07-2010 11:53
İnsan yaşadığı düzlemde başarılı olup olmamasını genellikle sayısal çokluklarla değerlendirir. Eğer ticaret yapıyorsa ne kadar çok para kazandığına bakar, eğer öğretmense ne kadar çok öğrenci yetiştirdiğine bakar. Bir tarikat veya cemaatse ne kadar çok müridi veya şakirdi olduğuna bakar ve cemaatin maddi olanaklara ne kadar sahip olup olmadığına bakarak başarısını ölçer. Eylem yapıyorsa insan, katılımın çokluğuna bakar. Hatta düğün ve cenazelerde ne kadar kalabalık varsa ona göre insan sevilip sevilmediğini değerlendirir. Acaba başarı için kalabalıklar şart mıdır? Yani nicelik mi nitelik mi başarının ölçütüdür? Hemen cevabınızı duyar gibiyim elbette nitelik diyorsunuz. Ne var ki uzun soluklu bir mücadelede nitelik cevabı biraz değerini kaybediyor.
Allah, göndermiş olduğu vahiylerde insanı öncelikle tekil olarak ele alıyor. Yani “yaratan Rabb’in adıyla oku” en başta bireye söylenen, emredilen bir sözdür. Henüz toplum yoktur ortada. Bütün okumalarını Rabbin adıyla yapmaya başlayan insan, ancak ondan sonra “kalk ve uyar” ayetine muhatap olabiliyor. Eğer insan, en başta Rabbin terbiyesiyle okumayı, terbiye edilmeyi ve hayatını değiştirmeyi arzulamazsa o zaman onun oluşturacağı toplulukta hastalıklı oluyor. Sayısı ne kadar çok olursa olsun baştan aşağı hastalıklı bir topluluk olarak kalıyor. Uzun bir yolculukta nitelik neden değerini kaybediyor diyoruz? Çünkü en başta yaratan Rab adına okuma problemi olduğu için. Çünkü din bizzat Kur’an’ın kendisinden öğrenilmediği için. Bir fikrin savunucusu olmak demek o fikri çok iyi bir şekilde tanımak anlamına gelir. Allah 72/14’te müminler bilerek teslim olanlardır buyurur. Öyleyse bilmeden iman etmek yoktur. Neyi göze aldığını ve neye iman ettiğini bilmek zorundasın. İman ettiğin fikrin ana kaynağını okumak zorundasın. Ben marksistim diyen biri eğer marksizmin ABC’si Marks’ı ve Engels’i okumamışsa Marksist oluşu temenniden öteye geçmez. Müslüman olan bir şahsın Kur’an’ı okumadan onu anlamadan, hayatına Kur’an’la yön vermeden ben müslümanım demesi yine sadece bir temenniden ibarettir. Oysa bugün ve geçmişte topluluklar Kur’an’ı üstadların kitabından tanıyıp üstadların düşündürdükleriyle anladıkları için yaratan Rab adına okuma en başından bu yana eksik kalmaktadır. Bu eksik okuma bizi nitelikten alıp niceliğe doğru savurmaktadır. Giderek, kaliteli bireylerden örülü bir toplum inşa etmek yerine kalabalıklara hitap eden, kalabalıkları memnun etmeyi amaçlayan ve ne kadar çok olursak o kadar gösterişli oluruz mantığıyla hareket eden bir toplum inşa etme hedeflenmektedir. Sonuca götürmeyen, giderek savrulan ve hayal kırıklıkları ile dolu bir topluluklar olarak tarihe hiç yön vermeyen hatta yön verecekleri de yörüngeden saptıran kuru kalabalıklar oluşturmaktan öteye geçmemektir oluşturulan topluluklar.Tüm bu çabaların sebebi nedir? Neden insan nitelikten daha çok niceliğe sahip olmak ister? Eğer insanın okuması eksikse onun için şan yürütmek ünsüz ama kaliteli bir topluluk olmaktan daha değerlidir. Filan fikir adamı diye anılmak yerine filanca cemaatin, filanca düşüncenin sahibi ya da adamı olarak anılmak her zaman daha tercih edilir olmaktadır. Çünkü vitrine oynamak sizi birçok kulvarda farklı kılacaktır. Taraftarlarınızı ne kadar artırırsanız siyasi iktidarlarla pazarlık şansınızı o oranda da artırmış olursunuz, yine taraftarlarınız ne kadar çok olursa maddi olanaklarınızda gelen bağışlara bağlı olarak o ölçüde artacaktır. Bunlar niteliği bırakıp niceliğe sahip olmak için yeterli sebeplerdir diye düşünüyorum. Oysa Allah ta en başta nitelikli toplum oluşturmayı vazederken insanın zaaflarını da bilmektedir. İnsanı uyarmayı da ihmal etmez. Tövbe suresi 55 ve 85 de “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor” buyurarak nitelikten dünyevi tercihlerle vazgeçilmemesini ve kafirlere imrenmeyi ve onlara 11/113. ayette olduğu gibi her ne şekil olursa olsun meyletmeyi yasaklamıştır.
Kaliteli bir toplum oluşturma arzusunda olan bizler muhakkak ki kaliteli bir donanıma sahip olmayı kendimize şiar edinmek zorundayız. Sayısal çokluklara bağlı kalmadan sayısal çokluğu amaç haline getirmeden ne istediğini bilen duruşu sağlam ve yürüyüşünde daima dik durmayı becerebilen bir zihniyetle hareket etmek zorundayız. Elbette insan kalabalık bir kitle olmayı gönlünden geçirir. Kendisi gibi inanan nice insanlar olsun ister. Önemli olan kendi isteğimiz değildir. Önemli olan bizden yaratanın ne istediğidir. İslam öyle bir yoldur ki yürüdüğümüz yolda boşluk bırakmaz. Sağlam basarak sağlam yürümeyi hedefler. Önemli olan bir mesafeye ne kadar çabuk zamanda varılacağı değildir, önemli olan o mesafeye ne kadar doğrulukla varılacağıdır. Onun içindir ki Allah bu uğurda çalışmayı zorunlu kılar, zaferi değil. Tevhit ve adalet İslam anlayışının en önemli mihenk taşıdır. Bu iki noktadan birine halel geldiğinde nicelik ne olursa olsun yürünen yol İslam olmaktan çıkmaktadır. Allah, Enam suresi 151’de “işte bu benim dosdoğru yolumdur…” diye buyurur. Bu yola uyun diye hararetle uyarır ve devamla derki eğer ki başkaca yollara uyacak olursanız o yollar sizi Allah’ın yolundan alıkoyar. İslam dosdoğru olan yolu ister. Eğrilerek giden yolları ise kendinden saymaz. Yani yolu takip edenlerin yoldan sapmadan yola devam etmelerini şart koşar. Oysa bu durum çoğu kimselerce ihmal edilir. Yol aşındıkça illa yanında niteliğinin ne olduğu önemli olmayan bir topluluğun olmasını ister. Ve zamanla bu isteğini karşılamak adına kimi temel düşüncelerini dillendirmemeye ve uzlaşı içinde yolculuğa devam etmeye karar verir. Bu şekilde daha fazla insana ulaşabileceğini düşünür. Başlangıçta her ne kadar samimi niyetler taşısa da bu durum, zamanla yolun yörüngesi sünnetullah gereği değişir.
Allah, göndermiş olduğu vahiylerde Hak ile Bâtılın ayrılmış olduğunu kesin bir dille ilan eder. Ve hak-bâtıl mücadelesinde çok net tavır konulmasını ister. En ufak tavizi kabul etmez. Firavun’un büyücüleri gibi, vahyi işittiğinde ferdin koşulsuz teslimiyetini ister. Karşısındaki güç ne denli şedid olsa da, maddi imkanları ne kadar cazip olsa da Allah dışında hiçbir otoriteye teslim olunmaması gerekliliğini vazeder. İşte tüm bu donanımlara sahip bireylerden oluşan bir topluluk arzular. Ali Şeriati’nin dediği gibi eğer bir kişi ya da topluluk “Hak ile Bâtılın çarpıştığı savaş alanında olmadıktan sonra; çağının şahidi, toplumunun şehidi olmadıktan sonra nerede olurlarsa olsunlar! İster namaza dursunlar, ister içki sofrasına otursunlar; ne fark eder!”
- 15-08-2024 YA EYYÜHEL MÜZZEMMİL
- 16-03-2024 SAHİP ÇIKILASI KELİMELERE TUTUNULMALI
- 09-12-2023 BEN FİLİSTİNİM
- 30-06-2023 HAYAL İL KURGU ARASINDA
- 01-12-2022 İNSANIN ALLAH'A OLAN YOLCULUĞU
- 03-08-2022 İNSANIN, ALLAH İLE OLAN İLİŞKİSİ
- 11-03-2022 İSLAM, TESLİM OLAN DEĞİL TESLİM ALAN BİR DİNDİR
- 01-05-2021 FEMİNİZM -II-
- 20-04-2021 FEMİNİZM -I-
- 27-06-2018 İSLAMİ DURUŞTAN TRANSEKSÜEL İSLAMCILIĞA GEÇİŞ
- 10-04-2017 İSLAMİ DÜŞÜNCE ÜZERİNE ELEŞTİREL BİR DENEME
- 16-03-2017 KORKU CUMHURİYETİ
- 02-09-2016 İSLAM OLMAK NE DEMEKTİR?
- 20-02-2015 BİZLERİ İNŞA EDEN TERBİYE KİME AİT?
- 16-03-2014 RACHEL CORRİE
- 31-12-2013 İSLAMİ MUHALEFET GELENEĞİNE DUYULAN İHTİYAÇ
- 04-11-2013 "ORTADOĞU"DAKİ OLAYLAR VE MÜSLÜMANLAR
- 08-09-2013 SAFLARI KARIŞTIRMADAN NEREDE DURDUĞUNU BİLMEK GEREK
- 30-04-2013 MODERNİTENİN TÜKETTİĞİ İNSAN
- 04-02-2013 ÇAĞA TANIK OLMAK AMA HANGİ BİLGİ TEMELİNDE!
- 27-01-2013 BATI’NIN DÜNÜ VE DÜNYANIN BUGÜNÜ
- 24-12-2012 İHMAL EDİLMİŞ BİR TERİM OLARAK "İSLAMİ MÜCADELE"
- 01-12-2012 ÇAĞIN DİNAMİKLERİNE KARŞI DURUŞ
- 14-10-2012 TEVHİD SÖYLEMİMİZ NEDEN KİMSEYİ RAHATSIZ ETMİYOR?
- 14-09-2012 TÜKETİM TOPLUMUNDAN TÜKETİLEN TOPLUMA
- 24-06-2012 KELİMELERİN EDEBİ
- 16-05-2012 ALİM OLMAK MI ENTELEKTÜEL OLMAK MI?
- 12-04-2012 DÜŞÜNCE, KURUMLARDAN ÜSTÜN TUTULMALIDIR
- 15-03-2012 ÇAĞIN İLERİSİNDE VE GERİSİNDE OLMAK...
- 13-02-2012 MODERN DÜNYAYI İSLAM'LA YENİDEN TANIMLAMAK
- 13-01-2012 HAYATA RABB’İN ADIYLA BAKABİLMEK
- 22-11-2011 ÇAĞIN YENİ PUTÇULUĞU: MARKALAŞMA
- 04-11-2011 KUR’AN’DA İSİM KAVRAMI
- 26-10-2011 AÇLIK GÜNÜNDE YOKSULU DOYURMAK...
- 04-10-2011 BİR KUR'AN KAVRAMI OLARAK "İLİM"
- 05-09-2011 BATI’NIN DÜNÜ VE DÜNYANIN BUGÜNÜ
- 02-08-2011 MEKKE TOPLUMU VE YAŞADIĞIMIZ TOPLUM KARŞILAŞTIRMASI
- 20-06-2011 AKIL TOPLUMU
- 21-04-2011 MÜSLÜMANLARIN ZİHNİ SAVRULMALARINA DUR DENMELİDİR
- 24-12-2010 ÖLÜM ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
- 30-11-2010 AHLAKI ALLAH’LA TEMELLENDİRMEK GEREK
- 28-10-2010 KUR’AN’I TERSİNDEN OKUMAK
- 07-10-2010 DÜŞÜNCEYİ DİRİ TUTABİLMEK GEREK
- 20-09-2010 ÖZELEŞTİRİYE İHTİYACIMIZ VAR
- 23-08-2010 KULLUĞU ÖZGÜRLÜĞE TERCİH EDİYORUM
- 31-07-2010 ÇOCUKLAR NEYİN MİRASÇISIDIR?
- 15-07-2010 ZAMANIN FIRTINALARINDAN KORUNMAK GEREK
- 05-07-2010 NİTELİK Mİ NİCELİK Mİ?
- 21-06-2010 GÜNDEMLER GÜNDEM OLA
- 07-06-2010 GELİŞİM Mİ, BAŞKALAŞIM MI?
- 25-05-2010 MÜSLÜMAN OLMAK TARAF OLMAKTIR
- 11-05-2010 SALİH AMEL KÂFİRLERİ NİÇİN ÖFKELENDİRMELİDİR?
- 25-04-2010 NUH’UN GEMİSİNE BİNMEK
- 14-04-2010 SORULAR VE SORUMLULUKLARIMIZ
- 30-03-2010 DOKUNULMAZLIKLARIMIZI KALDIRALIM
- 18-03-2010 HAYATA HİKMETLE DOKUNABİLMEK GEREK
- 25-02-2010 BİZ HANGİ SINIRLARIN ADAMIYIZ?
- 13-02-2010 BEN DEĞİŞMEDEN DÜNYA NE KADAR DEĞİŞİR?
- 05-02-2010 AÇILIMDAN YANA MIYIZ HİCRETTEN YANA MI?
- 01-02-2010 AHLAK, İNSANIN KENDİNE YABANCILAŞMASINA ENGELDİR
- 17-01-2010 BİLİNCİME SAHİP MİYİM!
- 07-01-2010 FARK EDEBİLİYOR MUYUZ?
- 22-12-2009 UZUN BİR YOLCULUĞUN İMGELERİ
- 31-07-2009 İÇE DÖNÜK ŞAHİTLİK VE BİREY OLGUSU
- 04-02-2009 BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
- 18-01-2009 KUŞANMAK YA DA SLOGANLARLA DEŞARZ OLMAK
- 31-12-2008 GAZZE’DE GÖZÜ YAŞLI ÇOCUKLAR
- 29-11-2008 YAŞAMAYA DAİR...
- 16-11-2008 AYNADA KENDİMİZİ SEYRETMEK
- 03-11-2008 ŞEHADET ANCAK ŞAHİTLİK YAPANLARINDIR
- 07-10-2008 "VE SİZLER ÜÇ SINIF OLDUĞUNUZ ZAMAN..."
- 05-09-2008 KUR'AN "AYKIRI" BİR MESAJDIR
Makaleler
Hava Durumu