KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -III-
Şükrü HÜSEYİNOĞLU
12-12-2013 01:06
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
"İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra kitap verilenler ancak aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir." (Bakara, 2/213)
وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ ۚ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
“Andolsun her ümmet içinde, Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik. Onlardan kimini Allah hidayete erdirdi kimine de dalalet hak oldu. Yeryüzünde bir dolaşın da yalanlayanların sonlarının nasıl olduğuna bakın.” (Nahl, 16/36)
Rabbimiz, tarih boyunca insanlar arasından elçiler seçmiş ve hidayet önderleri kıldığı bu elçilerle birlikte insanlara hayat rehberi sahifeler/kitaplar vazetmiştir. Rabbimiz, Kitab-ı Keriminde, elçilerinin misyonu ve onlarla birlikte insanlığa bildirdiği Rabbani beyanların inzal olunma gayesini “hakkı bâtıldan ayırt etmek”[1] ve “Allah’a kulluğa dâvet edip, tağuta kulluktan sakındırmak”[2] olarak ifade etmektedir.
Kur’an’da anlatılan Peygamber kıssalarından öğreniyoruz ki, Peygamberlerin (s) mücâdelelerinin ana eksenini, hakla bâtılın kesin olarak ayrıştırılıp tefrik edilmesi ve insanların hakkı ve bâtılı apaçık görerek tercihlerini buna göre yapmaları çabası oluşturmaktadır. Peygamberlerin mücâdele sünnetlerini takip ettiğimizde, öncelikle Âlemlerin Rabbi’nin ölçülerine dayanmayan mevcut cahili toplumsal ve siyasal işleyişten ilkesel hicrete (Seyyid Kutub’un ifadesiyle câhiliyeden bilinçli ve bütüncül ayrışma) yöneldiklerini ve mücâdelelerini bu zeminde inşa ettiklerini görmekteyiz.
Zira, cahili toplumsal ve siyasal algı, kabul ve işleyişten hicret etmek/kopup ayrılmak, Peygamberlerin temel misyonu olan hakla bâtılın arasını ayırmanın olmazsa olmaz şartıdır. Hakla bâtılın tefrik edilip ayrıştırılmadığı bir vasat, doğrudan doğruya şirkin egemenliği anlamına gelmektedir. Tüm Peygamberlerin ortak kelimesi/çağrısı olan “Allah’tan başka ilah yoktur” cümlesi, öncelikle bir reddi gündeme getirmektedir. Bu cümlede ifadesini bulan tevhid akidesi, bâtıla, şirke, tuğyana, fısk ve fücura tahammülü olmayan, bâtılla iç içe, yan yana bulunmayı, uzlaşmayı asla kabullenmeyen Rabbani dünya görüşü ve hayat tarzını ifade etmektedir.
İşte her biri aynı kelimeyi farklı tarih ve coğrafya kesitlerinde farklı insan topluluklarına hatırlatmak üzere görevlendirilmiş olan Peygamberlerin, Rabbimiz tarafından muhatap kılındıkları cahili toplumsal ve siyasal işleyişlerle ilişkileri bu temel akidevi çerçevede gerçekleşmiştir.
Peygamberlerin yanı sıra, onların izinde yürüyen ve Kur’an’da haberleri anlatılan mü’minlerin de bu temel akidevi çizgiden sapmadan, tevhidi eksenden şaşmadan hareket ettiğini görmekteyiz. Kehf Sûresi 9 ile 26. âyetler arasında kıssaları anlatılan Ashab-ı Kehf, Mü’min Sûresi 28 ile 45. âyetlerde haber verilen “Firavun’un sarayındaki imanını gizleyen mü’min” örneklerinde olduğu gibi.
Peygamberler, tevhid akidesinin öncelikli aşaması olan “La ilahe” reddiyesi gereği, tüm sahte ilahları, tağutları ve onların tuğyan düzenlerini kesin olarak redle işe başlamışlar ve bu tertemiz zemin üzerine “illallah” kabulünü inşa etmişlerdir. Nitekim insanlığa son Rabbani çağrı niteliğini taşıyan Kur’an’da Rabbimiz tevhid akidesinin bu gereğini şu şekilde beyan buyurmuştur:
“Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile bâtıl iyice ayrılmıştır. Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir.” (Bakara, 2/256)
Aşağıda, Kur’an kıssalarından pratik örneklerini aktarmaya çalışacağımız bu temel akidevi duruş, Peygamberlerin mücâdele sünnetlerinde değişmeyen esası teşkil etmiştir. Muhatap olunan kitle ve otoritenin durumuna göre, mücâdele pratiğindeki öncelikler (öğüt vermek veya inzâr etmek, önceliği toplumsal dâvete veya doğrudan doğruya otoritenin inkılâba uğratılmasına vermek gibi), kullanılan araçlar değişebilse de, bu temel akidevi duruş asla değişmemiş, tüm Peygamberler ve takipçilerinin ortak sünneti olmuştur.
Bu çerçevede, Peygamberlerin mücâdele pratiklerinden çıkarılabilecek temel hareket ilkelerini şöyle sıralamamız mümkündür:
1. Tüm cahili inanış, kabul, doktrin ve yaşayış biçiminin kesin olarak reddi ve hem bu kabul ve yaşayış biçimlerinden hem de bunların hâkim olduğu toplumsal ve siyasal işleyişlerden ilkesel düzlemde hicret…
2. Hakla bâtılın arasını kesin olarak ayıran bu ilkesel kopuşla birlikte hakkı hak olarak, bâtılı da bâtıl olarak kesin ve keskin hatlarıyla ortaya koyan açık toplumsal dâvet. (Dâvette esas olan aleniliktir. Gizli dâvet, bir merhale olmayıp, açık dâvetin yanında insani ilişkilerin doğası gereği zaman zaman ihtiyaç duyulan arizî bir durumdur.)
3. Dâvette, hikmeti gözeten ve güzel öğüt esasına dayanan bir yaklaşım, dil ve üslup sahibi olmak.
4. Cahili değer yargıları ve yaşayış biçimleriyle hiçbir şekilde ilkesel bir uzlaşmaya, müdahaneye dayalı bir ara bulma arayışına yönelmemek. (Hz. Musa’nın dâvet için gittiği Firavun’a Rabbimizin emri gereği yumuşak söz söylemesi, ancak buna karşılık Allah’ın âyetlerini eğip-bükmeden, tüm netliği ve açıklığı ile ortaya koyması örneğinde ve diğer tüm Peygamberlerin bu konudaki duruşları örneğinde olduğu gibi, dili yumuşatmak, ancak "dini yumuşatmaya" asla yanaşmamak.
5. Peygamberler cahiliye karşısında pasif konumda bulunmamışlar, daha ilk günden cahiliyeye cephe açmışlar ve cahiliyeyi doğrudan hedef almışlardır. Bir başka ifadeyle hidayet öncüleri Peygamberlerin, cahili toplumsal ve siyasal işleyişlerle ilişkilerinde defansif değil ofansif bir tutum ve duruş sergiledikleri görülmektedir. Cahili işleyiş içerisinde var olabilme, kendilerine alan açma çabası yerine, cahiliyeyi ortadan kaldırıp yerine hakkı ikame etme perspektif ve mücâdelesini öne çıkarmışlardır.[3]
6. Peygamberlerin cahili otoritelerle ilişkilerine bakıldığında, onlarla uzlaşma arayan değil, açıkça restleşen bir duruş sergiledikleri görülmektdir.
7. Toplumsal dâvetle bâtıl otoritenin inkılaba uğratılması hedefine yönelik siyasal mücâdelenin birbirinden ayrıştırılmayıp, eşzamanlı ve eşgüdümlü olarak, bütüncül bir yaklaşımla sürdürülmesi…
8. Toplumsal/siyasal dönüşümün, öncelikle toplumların özünde olanın değişmesine bağlı olduğu bilinciyle, toplumsal dâveti ihmal eden ve bir şekilde siyasi otoriteyi elde etmeye kilitlenen ihtilalci bir yaklaşım yerine, dâvet ve toplumsal ıslah süreci ile siyasal mücâdele eşgüdümüne dayalı bir inkılabi dönüşümü esas almak.
9. Şiddeti asla bir temel mücâdele yöntemi ve aracına dönüştürmemek. Gönüllü toplumsal dönüşümü esas alan Allah’ın dinini yüceltmek adına, bu dinin tasvip etmediği bir şiddet körlüğüne yönelmemek. (Şiddet, Yüce Allah’ın belirlediği ölçüler içerisinde ve hikmeti gözetmek kalmak kaydıyla gündeme gelmesi gereken arizî bir durumdur. Şiddet ancak doğru yer ve zamanda ve doğru olarak kullanılan bir araç olarak görüldüğünde meşrudur. Aksi halde araç olmaktan çıkıp, Allah’ın dinini araçlaştıran bir şiddet algısı şiddet körlüğüdür ve bu tür bir algının Peygamberlerin mücâdele sünnetinde yeri yoktur.
Nuh (a.s.), Sâlih (a.s.), Şuayb (a.s.) gibi dâveti yalanlanan Peygamberler de, Yusuf (a.s.), Davud (a.s.), Süleyman (a.s.), Yunus (a.s.), Muhammed (a.s.) gibi iktidar olma imkânına kavuşan Peygamberler de, tuğyan içindeki güçlü siyasal otoritelere karşı amansız bir mücâdeleye giren İbrâhim (a.s.) ve Musa (a.s.) gibi Peygamberler de hep aynı eksende, aynı ilke ve ölçüler üzerinde mücâdele etmişler, bu tevhidi eksenden asla şaşmamışlardır.
Bu genel çerçeveye değindikten sonra, Kur’an’daki Peygamber ve öncü muvahhidlerin kıssalarından, Peygamberler ve takipçilerinin, muhatap kılındıkları cahili toplumsal/siyasal işleyişlere karşı tutumları ve onlarla ilişkilerine dair anlatımlar ışığında yoldaki işaretleri anlama ve günümüzle irtibatlandırma ameliyesine yönelebiliriz.
İlk Mücadele Örnekliği: Nuh (a.s.) ve Dâveti
Rabbimiz, Kur'an'ı Kerim'inde insanoğlunun yaratılışını anlattıktan sonra, ilk insanlar olan Adem (a.s.) ve eşinin (Kur'an ismini zikretmez) ilk yurtları olan cennette muhatap kılındıkları, "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” (A'raf, 7/19) emr-i İlahisine rağmen, "Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin, diye emrettik. İblis dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi." (A'raf, 7/1012) ayet-i kerimelerinde haber verildiği üzere Âlemlerin Rabbi'ne açıkça isyan etmiş olan İblis'in "...Rabbiniz size bu ağacı, sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladı." (A'raf, 7/20) şeklindeki iğvasına aldanarak, tâbi olarak ilk imtihanlarını kaybettiklerini ve cennetten çıkarılıp yeryüzüne yerleştirildiklerini bildirmektedir.[4]
Ardından, "Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir." (Bakara, 2/37) ayet-i kerimesinde bildirildiği üzere, Adem (a.s.) Rabbinden aldığı hidayet rehberi kelimelere tâbi oldu ve eşiyle birlikte tevbeyle Rablerine yöneldiler.[5]
Kur'an-ı Kerim'de, Adem (a.s.) ve eşinin yaratılışı ve tâbi tutuldukları imtihandan, Adem (a.s.)'ın iki oğlunun tâbi tutuldukları imtihan ve aralarındaki mücâdeleden,[6] İdris (a.s.)'dan[7] söz edilmekle birlikte, toplumsal ve siyasal bir mücâdele bağlamında anlatılan ilk kıssa Nuh (a.s.)'ın kıssasıdır. Kur'an'ın konuyla ilgili anlatımlarından, Nuh (a.s.)'ın dâvet ve mücâdelesinin, insanlık tarihindeki tevhid mücâdelesi bakiyesi içerisinde müstesna bir yerinin olduğunu anlamaktayız:
"Allah, 'Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin' diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir." (Şûra, 42/13)
"Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbata (torunlara), İsa'ya, Eyyub'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik." (Nisa, 4/163)
Bu girişten sonra, Rabbimizin, Nuh (a.s.)'ın dâvet ve mücâdele süreci ile ilgili beyanlarını okumaya ve bu beyanlardan mücâdele fıkhı bağlamında bugüne dair çıkaracağımız dersleri söz konusu etmeye yönelebiliriz...
Cahiliyenin Akidevi Olarak Reddedilmesi ve İlkesel Ayrışma
Yüce Rabbimiz, Nuh (a.s.)'ın risaletiyle ilgili şöyle buyurmaktadır:
“Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik. Ey kavmim dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin. Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz. (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz davet ettim; Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Gerçekten de, günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Sonra, onları hem açıktan hem de gizli olarak davet ettim. Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır… Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular. Büyük hileler, büyük desiseler kurdular. Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!” (Nûh, 71/1-10 ve 22-24)
"Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: 'Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin hakkınızda acıklı bir günün azabından korkuyorum.' Kavminden ileri gelen inkarcı grup dedi ki: 'Biz seni de bizim gibi insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımlarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; tersine sizi yalancı sanıyoruz.' Nûh dedi ki: 'Ey Kavmim! Şayet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız? Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum." (Hûd, 11/25-29)
"Nuh kavmi de elçileri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Nuh: 'Sakınmaz mısınız?' demişti. 'Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şu'arâ, 26/105-109)
“Andolsun biz Nuh'u kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım. Kavmimin ileri gelenleri: Gerçekten biz seni açıkça bir dalalet içinde görüyoruz, dediler… Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavim idiler.” (A’râf, 7/59, 60 ve 64)
“Kardeşleri Nuh, onlara "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin, dedi… Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. (Buna karşılık) Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler.” (Şu’arâ, 26/106-110 ve 115-116)
“Onlara Nuh’un kıssasını oku. Hani kavmine, ey kavmim demişti, aranızda bulunmam ve Allah'ın ayetleriyle öğüt vermem ağır geliyorsa size, ben Allah'a dayandım, siz de, ortaklarınız da toplanın, ne yapacağınızı kararlaştırın, sonradan da yaptığınız şey, sizi kederlendirmesin, sonra kararınızı bildirin bana ve hiç mühlet de vermeyin. Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ve ben, Müslümanlardan olmakla emrolundum. Fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.” (Yûnus, 10/71-73)
“Ey Nuh, dediler, bizimle çekişip durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bize vaat ettiğini getir (görelim.) Dedi ki: Eğer dilerse, onu size Allah getirir ve siz (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz.” (Hûd, 11/32-33)
"Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi." (Ankebut, 29/14)
Görüldüğü üzere Nuh (a.s.), mücâdelesine öncelikle kavminin cahili toplumsal ve siyasal işleyişinden ilkesel olarak ayrışarak ve bunu açıkça ilan ederek başlamış ve dâvetini, hakla bâtılın arasını açan, bu mefhumları belirginleştiren zemin üzerine bina etmiştir. Bu zeminde açık ve gizli, gece ve gündüz Allah’ın dinini tebliğ etmiş, kavmini sahte ilahları/putları terk etmeye ve yalnız Âlemlerin Rabbi’ne kulluk etmeye çağırmıştır. Mevcut toplumsal/siyasal işleyiş içinde kendisine ve inancına bir "meşruiyet" ve alan arayışı içerisine girmek yerine, doğrudan o yapı ve işleyişin meşruiyetini sorgulayan, onu akidevi bir reddedişle reddeden net bir duruş ortaya koymuştur.
Bu yüzden de kavminin ileri gelenleri, “Bizimle çekişip durdun, bu çekişmede ileri de gittin”, “Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin” şeklinde savunmaya ve karşı mücâdeleye girişmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Nebevi mücâdele çizgisi, başından beri bâtılın karşısında aktif bir reddiye temelinde yükselmiştir. Başta da gördüğümüz gibi, hakkın hedefi ve talebi, bâtılın bünyesinde veya yanı başında, onun kanatları altında var olabilmek, kültürlerden bir kültür, unsurlardan bir unsur olarak kabul edilmek değil, bâtılın ortadan kaldırılıp hakkın hâkim kılınması yönünde olmuştur. Nuh (a.s.)'ın dâvet ve mücâdelesi süreci de, bu temel üzerinde yükselmiştir.
Bâtılla Uzlaşma Değil, Restleşme
Nuh (a.s.)'ın, Allah'tan başka ilahları reddedip yalnız O'na kulluk etmeleri dâvetine bayrak açan küfrün öncüleri karşısındaki tutumuna baktığımızda, güç dengelerini gözeterek geri adım atan, uzlaşma arayışına yönelen veya dâvet ve mücâdelesini yavaşlatan bir pasif tutum yerine, güç dengeleri yerine Âlemlerin Rabbi'nin emirlerini ve bu çerçevede yüklendiği sorumluluğu gözeten ve hak adına, bâtılla ve bâtılın öncüleriyle açıkça restleşen, onlara meydan okuyan bir tutum takındığını görmekteyiz. Nuh (a.s.), onların inkârı ve tehditlerine karşılık, “Aranızda bulunmam ve Allah'ın ayetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, ben Allah'a dayanmışım, siz de, ortaklarınız da toplanın, ne yapacağınızı kararlaştırın, sonradan da yaptığınız şey sizi kederlendirmesin, sonra kararınızı bildirin bana ve hiç mühlet de vermeyin” şeklinde onlara meydan okumuş ve Rabbinin emriyle, onlardan ve onların cahili toplumsal/siyasal işleyişlerinden hicretin son aşamasını temsil eden gemiyi yapmaya koyulmuştur:
"Nuh'a vahyedildi: İman edenler dışında, kesin olarak kimse iman etmeyecek. Şu halde onların yaptıklarından dolayı üzülme. Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana hitapta (duada) bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır. Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: 'Eğer bizimle alay ediyorsanız, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz' dedi." (Hud, 11/36-38)
Bâtılla kıyasıya mücâdelenin ve onunla asla uzlaşmama esasına dayalı davet sürecinin sonunda tercihler keskinleşmiş ve saflar kesin olarak belirginleşmişti ve başından bu yana cahiliye gemisine muhalefet eden, bu geminin bir sakini olmayı talep etmek bir yana, doğrudan doğruya onun meşruiyet iddiasına reddiyede bulunan ve bu red temelinde toplumu hakka tâbi olmaya çağıran Nuh (a.s.)'a artık kendi gemisini yapması emredilmişti. Bu gemi, hakkın tarafında yer alanların kurtuluşu, bâtılın yanında yer alanların ise helakını haber veriyordu.
Nuh (a.s.)'a emredilen gemi inşası emrinin, mücâdele fıkhı açısında bizlere söylediği en temel iki söz; hiçbir zaman bâtılla ilkesel anlamda bir uzlaşma arayışına yönelmemek, cahiliyenin gemisinde yolculardan bir yolcu olarak kendimize yer aramak yerine kendi gemimizi inşaya yönelmek ve ayrıca, inkârcı ve zalim de olsa, bizlerin herhangi bir toplumu helak etmek gibi bir sorumluluk ve yetkiye sahip olmadığımızı bilmektir.
Dâvette Gizlilik-Açıklık
"Gerçekten de, günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Sonra, onları hem açıktan hem de gizli olarak davet ettim" ifadelerinde de bildirildiği üzere Nuh (a.s.), muhataplarına yönelik hem açık hem de gizli dâvette bulunmuştur. Aslında bu sadece Nuh (a.s.)'ın dâvetine has bir durum değildir. Açık ve gizli dâvet, hayatın ve herhangi bir dâvanın doğal akışı içinde kaçınılmaz olarak var olması gereken doğal bir durumdur. Nitekim peygamberlerin sonuncusu Muhammed (a.s.)'ın dâvet ve mücâdele sürecinde de açık ve gizli dâvetin bir arada bulunduğunu görmekteyiz. Burada açıklığa kavuşturmamız ve ifade etmemiz gereken husus, açık ve gizli dâvetin iki ayrı süreç ve merhale mi olduğu, yoksa hayat ve mücâdelenin doğal akışı içinde yan yana, hep var olan mefhumlar mı olduğudur.
Nuh (a.s.)'la ilgili Kur'ani anlatımdan ve Muhammed (a.s.)'ın sîret ve mücâdele sünnetinden anlaşılan odur ki, açık ve gizli dâvet birbirinden bağımsız iki ayrı süreç ve merhale değil, şart ve duruma göre aynı dönemler içinde ve sürekli var olmuş ve var olacak mefhumlardır. Muhtemelen Nuh (a.s.) da, Nübüvvet zincirinin son halkası Muhammed (a.s.)'ın dâvet sürecinde gördüğümüz üzere, bir taraftan toplumsal/siyasal işleyişin merkez alanlarında şirke karşı tevhidin sesini yükseltirken, diğer taraftan da güçsüzlere, kölelere yönelik olarak onların can güvenliği açısından gizli dâvette bulunmaktaydı. Ömer b. Hattab'ın Müslüman oluşu sonrası Müslümanların Mekke'de hep birlikte meydana çıkışı, iddia edildiği gibi açık dâvete geçiş adımı değil, bir siyasal huruc hareketi, tabir yerindeyse bir gövde gösterisidir. Zira "Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar." (Müddessir, 74/1-2) emr-i İlahisi gereğince dâvet açık ve gizli olarak kısa sürede Mekke'de etkili olacak şekilde sürdürülmekteydi.
Burada ifade etmemiz gereken önemli husus, aslolanın açık dâvet olduğu, gizli dâvetin ise hayatın ve insan ilişkilerinin doğal şartları gereği ihtiyaç halinde başvurulacak bir arizi hal olduğudur. Günümüzde bu mesele halen ciddi yanlış anlamalara konu olmakta ve gizlilik gibi yanlış mücâdele anlayışlarına zemin yapılabilmektedir. Oysa İslam dâvasının esası dâvet ve şahitliktir.[8] Gizliliğin esas olduğu bir durumda toplumsal dâvet ve şahitlik nasıl gerçekleştirilebilecektir?
Dâvet ve Ücret
Kur'an'ın, peygamberlerin mücâdelelerine dair anlatımlarında dikkat çeken hususlardan biri de, dâvete karşılık hiçbir ücret talep edilmediğinin, karşılığın ancak Âlemlerin Rabbi'nden beklendiğinin/beklenmesi gerektiğinin özellikle ve ısrarla zikredilmesidir. Nuh (a.s.) kıssasında da bu vurgunun yapıldığını görmekteyiz:
"Nuh kavmi de elçileri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Nuh: Sakınmaz mısınız? demişti. Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şu'arâ, 26/105-109)
Allah'ın dini üzerinden servetler devşirildiği, dinin verimli bir gelir kapısı haline getirildiği, Allah'ın dininin uğrunda bedel ödenen değil sırtından geçinilen bir meta haline getirildiği günümüzde bu Kur'ani vurguları çokça hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. İslam dâvetçisi, dâvet misyonunu ifa ederken hiçbir şekilde dünyevi beklenti içerisinde olmaması gerektiği gibi, varını yoğunu da bu yolda ortaya koymak, feda etmeye hazır olmak durumundadır. İslam dâveti, dâvetçi için asla bir dünyevi kazanç, makam-mevki kapısı değildir, olmamalıdır. Dâvet, dâvetçiye dünyevi anlamda bir şey getirecekse, bu getiri değil götürü olmalıdır. Dâvetçi, dâveti karşılığında bir bedel beklemek yerine bedel ödemeye hazır olmalıdır.
Rabbimizin tüm elçilerine ve onların takipçilerine ortak öğretisi olan “Dâvete karşılık muhataplardan bir ücret beklememe” prensibi, ne yazık ki bugün kimi kesimlerce çok fazla dikkate alınmamaktadır. Bir salonda insanlara menkıbe anlatmak veya menkıbevi şiirler okumak için, binlerce dolar talep eden medyatik vâizleri / starları bir tarafa bırakalım, bugün özellikle yayın yoluyla dâvet çalışmaları, yaygın şekilde dünyevi beklentilere, para – pul yığmaya endekslenmiş bulunuyor maalesef.
Alternatif olma iddiasıyla kurulan Tv kanalları, “Şu meşhur hafızın sesinden Kur’an CD’lerinde kampanya. 10 Dakika içinde arayanlara şu kadar indirim…”, “Mealli Kur’an seti, sadece 29.90 TL. Hemen arayın…” türünden kapitalist pazarlama teknikleriyle hazırlanmış reklamlardan geçilmiyor. Aynı şekilde, İslami konularda yazılan kitapların üzerinde 4.90 TL, 9.90 TL, 19.90 TL gibi göz boyama usulü fiyatlar görmek de artık sıradan hale geldi. Geçim kapısı değil, dâvet kapısı olması gereken İslami yayıncılık alanında ne yazık ki dünyevi beklentiler, yaygın şekilde rıza-i İlahi beklentisinin önüne geçmiş görünüyor.
Rabbani öğretinin aksine, dâvette ücret beklentisine yönelme sorunu öylesine yaygınlaşmış durumdaki, İslami faaliyet, cemaat kelimelerini duyunca birçok insanın aklına kendilerinden ne kadar para talep edileceği, hangi kitapları almak zorunda kalacakları vs geliyor. İnsanlar, Allah’ın yoluna dâvet edilecek, cennete çağrılacak muhataplar olarak değil, kendilerinden güç devşirilecek, aidat veya kitap parası vs alınacak para kaynağı olarak görülüyor bazı kesimlerce. Tabii, bu durum toplumun algısında tüm İslami çalışmaların aynı kefede görülmesine ve İslami dâvet çalışmalarının bu yanlış çerçevede algılanmasına yol açıyor.
Dâvetin muhatapları olarak görülüp Kur’an mesajlarıyla buluşmaları uğrunda kendilerine ulaşılması, sahip çıkılması, bu yolda dâvetçilerin ödediği bedellere şahit kılınması gerekirken, daha çok cemaatlerin / hiziplerin finans kaynağı olarak görülüp ceplerine göz dikilen insanlarımıza, bu yapılanların İslam’la ilgisi olmadığını anlatmamız gerekir.
Nuh (a.s.)'ın dâvet ve mücâdele sürecini anlatan ayetlerden, mücâdele fıkhı bağlamında çıkardığımız sonuçları sizlerle paylaşmaya çalıştık. İnşaallah bir sonraki yazıda Hud (a.s.) ve Salih (a.s.) kıssalarını konu edineceğiz.
[1] “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, hak ile bâtılı ayırt edip açıklayan Kur'an'ın indirildiği aydır…” (Bakara, 2/185); “Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile batılı ayıran hükümleri verdik.” (Bakara, 2/53)
[2] “Andolsun her ümmet içinde, Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik. Onlardan kimini Allah hidayete erdirdi kimine de dalalet hak oldu. Şöyle yeryüzünde bir dolaşın da yalanlayanların sonlarının nasıl olduğuna bakın.” (Nahl, 16/36)
[3] “Hayır, biz hakkı bâtılın üstüne atarız da o onun beynini parçalar, derhal (bâtılın) canı çıkar. Allah'a yakıştırdığınız niteliklerden ötürü de vay size!” (Enbiyâ, 21/18); “De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkumdur.” (İsrâ, 17/81); “De ki: Hak geldi, artık bâtıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir.” (Sebe’, 34/49)
[4] "Allah: Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız, dedi." (A'raf, 7/24-25)
[5] "Dediler ki: Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız." (A'raf, 7/23)
[6] Bkz.: Maide, 5/27-31
[7] Bkz.: Meryem, 19/56, Enbiya, 21/85
[8] Allah için gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). Allah, bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi 'Müslümanlar' olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık namazı ikame edin, zekatı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı. (Hac, 22/78)
- 23-04-2024 ÂHİR ZAMANDA ERDEMLİ OLMAK VE ERDEMLİ KALMAK
- 08-02-2024 5816’YA KARŞI HAK VE HUKUK SAVUNMASI
- 19-01-2024 MÜSLÜMANLAR OLARAK BİR “BAYBURT DÂVÂMIZ” OLMALI
- 06-01-2024 KİTAB’IN ORTASINDAN KONUŞANLARA KULAK VERMEK
- 13-12-2023 ZULME VE ZALİME TUFAN GEREK!
- 26-10-2023 TERÖR NE? TERÖRİST KİM?
- 12-09-2023 SELAMUN ALEYKUM ARAPÇA, GÜNAYDIN TÜRKÇE Mİ?
- 27-08-2023 MEDYANIN GÜCÜ MÜ, GÜCÜN MEDYASI MI?
- 10-08-2023 KADİM BİR PUT OLARAK “GAVS” İNANCI
- 25-07-2023 DEĞİŞİM, ZORUNLU BİR İSTİKAMET MİDİR?
- 26-06-2023 DİYANET NİÇİN KURULDU, MEVCUT DURUMDA İŞLEVİ NEDİR?
- 10-06-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI -III-
- 13-05-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI -II-
- 13-04-2023 İYİ YAZMAK
- 23-03-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI
- 07-03-2023 İZLENİMLER... DEPREM DEĞİL KIYAMET
- 10-01-2023 TESETTÜRÜN EVRENSELLİĞİNDEN, ÇIPLAKLIĞIN EVRENSELLİĞİNE
- 08-12-2022 "TEVHİDİ" TARİKATLAR
- 11-11-2022 SEYYİD KUTUB BAĞLAMINDA DURUM TESBİTİ
- 15-10-2022 MODERN İNSAN, BİZ MÜSLÜMANLAR VE “HAYVAN HAKLARI”
- 09-09-2022 "BÜYÜK İKRAMİYE" HEP DÜZENE!
- 17-08-2022 KOMPLO TEORİLERİ VE SAVRULMALAR ARASINDA 15 TEMMUZ MUHASEBESİ
- 22-07-2022 KERVAN MI, ORDU MU?
- 20-06-2022 POLİTİK VE EKONOMİK BİR ENSTRÜMAN OLARAK “HOLOKOST” KAVRAMI
- 17-05-2022 TRİBÜNLERE OYNAMAK!
- 11-04-2022 MÂBED DİLİ, SİYASAL DİL, DÂVET DİLİ
- 15-03-2022 FARKLI BOYUTLARI VE MERHALELERİYLE “HİCRET” KAVRAMI
- 10-02-2022 YAŞANAN İSTİKAMET KRİZİ SÜRECİ VE “MERHALE FIKHI” SÖYLEMİ ÜZERİNE
- 12-01-2022 MUTAFFİFÎN DÜZENİ OLARAK KAPİTALİZM
- 18-12-2021 İBRAHİM (A.S.)’IN, MUSA (A.S.)’IN, MUHAMMED (A.S.)’IN RABBİNE İMAN ETMEK
- 08-12-2021 DİYARBAKIR İZLENİMLERİ
- 16-11-2021 KADİM VE GÜNCEL BOYUTLARIYLA “CÂHİLİYE”
- 06-11-2021 HATIRALARLA, AHMED KALKAN HOCAYA TANIKLIĞIM
- 11-10-2021 ALLAH’A İMAN ETMEK NE DEMEKTİR?
- 25-09-2021 POST-MODERN BİR İĞVA BİÇİMİ OLARAK “KUR’AN’IN GÖRECELİLİĞİ” İDDİASI
- 15-09-2021 RABBİMİZİ, KUR’AN’DAKİ İSİM VE SIFATLARIYLA TANIMAK, BİZİ KULA KULLUĞUN HER TÜRÜNDEN KORUR
- 06-09-2021 AFGANİSTAN’DA BATI VE DOĞU EMPERYALİZMİ ARASINDA İSTİKRAR ARAYIŞI VE TALİBAN'IN DÖNÜŞÜ
- 22-08-2021 ULÛHİYYET, RUBÛBİYYET VE İSİM-SIFAT TEVHİDİ TASNİFİ NE ANLAMA GELİYOR?
- 20-07-2021 TEVHİDİN İKAMESİNDE TEBERRİ VE HAMD KAVRAMLARININ ÖNEMİ
- 07-07-2021 BAŞÖĞRETMEN
- 11-06-2021 TEVHİD ESMÂSI VE ŞİRK ESMÂSI
- 11-05-2021 AKİDEMİZİ GELENEKSEL, MODERN VE POST-MODERN HURAFELERDEN ESMÂ İLE SELİM KILMAK
- 14-04-2021 TEMEL İMAN İLKELERİNİ, KUR’AN’DAKİ ESMÂ İLE KAVRAMAK -I-
- 11-03-2021 KAPİTALİST-MODERNİST TUĞYANA TEOLOJİK HİZMETTE SON ZIRVA: "BAŞÖRTÜSÜZ TESETTÜR"
- 02-02-2021 ÜMNİYYE/EMANİYYE KAVRAMI
- 09-01-2021 KAPİTALİZME TEOLOJİK HİZMETE MÛTİ, “PROTESTAN PAPAZLIĞI” HEVESLİLERİ -II-
- 11-12-2020 KAPİTALİZME TEOLOJİK HİZMETE MÛTİ, “PROTESTAN PAPAZLIĞI” HEVESLİLERİ
- 14-11-2020 DİRİLERE MENKIBE, ÖLÜLERE KISSA!
- 11-10-2020 LAİK DÜZENDE HUTBE VE KILIÇ!
- 16-09-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -V-
- 08-09-2020 İKTİDARIN EMPERYALİZM KARŞITLIĞI (!) GÖZ DOLDURUYOR
- 15-08-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -IV-
- 26-07-2020 HACCIMIZ, KURBANIMIZ, NAMAZIMIZ BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇTIR
- 10-07-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -III-
- 09-06-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -II-
- 14-05-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -I-
- 01-05-2020 DİYANET BAŞKANI'NIN ÇIKIŞI, TEPKİLER VE HİÇ EKSİK OLMAYAN MASALLAR
- 17-03-2020 İP
- 10-02-2020 LAİK DÜZENİN TOKİ’Sİ, LAİK DÜZENİN BANKASI, LAİK DÜZENİN DİYANET’İ
- 08-01-2020 SANDALYELER KALDIRILINCA CÂMİLER ASLINA DÖNMÜŞ OLDU MU?
- 11-12-2019 AFRİN İZLENİMLERİ
- 19-11-2019 CÂHİL DOSTLARI VE AZGIN DÜŞMANLARI KISKACINDA PANODAKİ AYET
- 03-11-2019 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 10-10-2019 MODERNLEŞME POLİTİKALARININ NESNESİ VE DOLAYISIYLA MAĞDURU OLARAK KADIN
- 12-09-2019 “ATALAR DİNİ”NE HAYIR, “ATA DİNİ”NE EVET Mİ?
- 08-08-2019 KURBAN İÇİN, BIÇAĞINDAN ÖNCE BİLİNCİNİ BİLE!
- 10-07-2019 TARAF OLAN BERTARAF OLUR!
- 03-07-2019 İLİM HAKLA BÂTILI AYIRMAK, ÂLİM YAŞADIĞI ÇAĞDA HAKLA BÂTILI AYIRANDIR
- 23-06-2019 SON BİRKAÇ AYIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 08-06-2019 ASIRLARDIR “SEMBOLİK KRAL” MUAMELESİ YAPILAN KUR’AN’I, YENİDEN KAYNAK EDİNMELİYİZ
- 11-05-2019 TÜM MESELE, “TEMEL KAYNAĞIN” NE OLDUĞU
- 10-04-2019 SELEFİYYE, HURAFELERE KARŞI SAHİH İSLAM SÖYLEMİNDE NE KADAR TUTARLI?
- 24-03-2019 SON BİRKAÇ AYIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 08-02-2019 YAŞAR NURİLEŞME TEMAYÜLÜ
- 01-01-2019 BÜYÜ, NAZAR, RUKYE VE CİNLERLE ETKİLEŞİM KONULARINA GİRİŞ
- 10-12-2018 SON AYLARIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERİMİZE DAİR KISA KISA
- 10-11-2018 KEMALİSTLERİN ANDI, BİZİMSE AKİDEMİZ VAR!
- 09-10-2018 AVM VE STADYUM ARASI “MESCİD”, CAHİLİYE ARASI “İSLAM”
- 09-09-2018 İSLAM COĞRAFYASINDAKİ İKTİDARLARIN ALLAH’I OLSAYDI, ONLARIN DOLARI OLMAZDI
- 28-08-2018 RASULULLAH (A.S.) YERLİ VE MİLLİ MİYDİ?
- 08-08-2018 KUTSAL DEVLET OLUR MU?
- 07-07-2018 MUHAFAZAKÂR CENAHTA YÜKSELEN TREND: LAİKLİKTEN LAİKLİK BEĞENMEK
- 19-06-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
- 07-06-2018 DÜNYEVİLEŞME SADECE “TEK DÜNYALILAR”IN SORUNU MU?
- 22-05-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 11-05-2018 İSLAM DÂVÂSININ/DÂVETİNİN İLK AŞAMASI: HAKLA BÂTILIN AYRIŞTIRILMASI
- 27-04-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
- 09-04-2018 MÜ'MİN İLE MÜRİD FARKI
- 30-03-2018 ÇİFTLİK BANK OLAYI, KUR'AN'I KABİRLERDE OKUYUN FERMANI VS
- 13-03-2018 MEYDANI DİN HAKKINDA AHKÂM KESENLERE BIRAKMIYORUZ!
- 06-03-2018 “YENİ TÜRKİYE”DE “ESKİ TÜRKİYE”LEŞME TEMAYÜLLERİ
- 12-02-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR TESBİTLERİM
- 27-01-2018 CAHİLİYEYE İSLAM AŞISI BİD’ATI
- 04-01-2018 HAYAT: İKİ “İKRA” EMRİ ARASI
- 22-12-2017 EMANİYYEDEN/KURUNTULARDAN İLME, ÜMMİLİKTEN KİTABİLİĞE
- 16-12-2017 KUDÜS GÜNDEMİNE DAİR
- 27-11-2017 KERKÜK'ÜN DİLİ OLSA
- 15-11-2017 SON KURTARICILAR KEMALİZMLE BÜTÜNLEŞİRKEN…
- 05-11-2017 KADINLARIN, KOCALARININ İSTİKAMETSİZLİĞİ İLE İMTİHANI
- 17-10-2017 DİNDARLAŞMA TRENDİNDEN, DİN(İ)DARLAŞMA TRENDİNE
- 08-10-2017 SUS PAYLARINA RÂZI OLMAK VEYA OLMAMAK
- 19-09-2017 İSLAM YOLUNUN, KRALLARI DEĞİL KURALLARI VARDIR
- 31-08-2017 KURBAN ETİ "DİN"LENDİRİLMELİ
- 13-07-2017 KUR’AN’DA “DAMAL SİLUET ŞENLİKLERİ”
- 02-07-2017 SÂBİTELERE VE GÜNCELE DAİR (HAZİRAN)
- 02-07-2017 SÂBİTELERE VE GÜNCELE DAİR (MAYIS)
- 30-05-2017 TARİHTEN İKİ ÖRNEK OLAY IŞIĞINDA GÜNCEL ŞAHİTLİK YÜKÜMLÜLÜĞÜMÜZ
- 21-05-2017 KADINLARA AÇIK MEKTUP
- 26-04-2017 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 13-04-2017 GÜNCELE DAİR KISA KISA
- 13-03-2017 “KUTSAL DEVLET” ANLAYIŞI ZULÜM ÜRETİYOR
- 08-03-2017 LÂ DEMEK VE FAKAT İLLALLAH DİYEMEMEK!
- 30-01-2017 KUR’AN’I NİHAİ BAŞVURU, HÜKÜM VE ÇÖZÜM MERCİİ OLMAKTAN ÇIKARMAK
- 22-12-2016 HALEP, ŞEHİD ŞEHİRLER KERVANINA KATILIRKEN…
- 10-11-2016 ERDOĞAN’IN “MÜSLÜMAN SİYASETİ" SÖZÜNE DAİR
- 03-10-2016 STK'DAN CEMAATE, KİLİSE FORMUNDAN MESCİDE
- 24-09-2016 SÖZ KONUSU OLAN İSLAM İSE, HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR
- 17-09-2016 KURBAN VE HACC, BİR SON MUYDU, BAŞLANGIÇ MI?
- 20-07-2016 YALNIZ DARBEYE DEĞİL, DEMOKRASİYE DE TEKBİRLE DİRENMELİ
- 07-07-2016 İSLAMİ ŞAHSİYETİN, ETKİSİZLEŞTİRİLEN YAPITAŞLARI –II-
- 22-06-2016 İSLAMİ ŞAHSİYETİN, ETKİSİZLEŞTİRİLEN YAPITAŞLARI –I-
- 29-05-2016 PARÇALANAN BEDENLERİMİZ VE PARÇALANAN AKİDEMİZ
- 26-04-2016 YENİ TÜRKİYE ve LAİKLİK
- 07-03-2016 MUHAFAZAKÂR KESİMDE PERİNÇEKLEŞME SENDROMU
- 24-02-2016 SELEFİLİĞİN, KUR’ANİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ -I-
- 05-02-2016 ŞAPKAYI NASIL GİYDİRDİLER?
- 31-12-2015 ALLAH’A KARŞI TAŞKINLIK, HALKA KARŞI TAŞKINLIK
- 04-12-2015 SEKÜLERLEŞEN DİL
- 15-11-2015 İKİ ÖLÇÜSÜZLÜK: İŞGALCİYE GÜL, HALKINA BOMBA
- 27-10-2015 “NAZAR” VAR MI?
- 19-09-2015 NAMAZIMIZ, HACCIMIZ, KURBANIMIZ BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇTIR
- 28-07-2015 DİCLE, KURTLAR, KUZULAR VE MÜSLÜMANLAR
- 22-06-2015 ALLAH’TAN BAŞKALARIYLA KORKUTULMAK
- 21-05-2015 “DİNDAR” KELİMESİ HANGİ BOŞLUĞU DOLDURUYOR?
- 31-03-2015 İNSANIN HAKKI, ALLAH’IN HAKKI
- 18-02-2015 “LAİKLİĞE VEDA” MI?
- 13-01-2015 MÜSLÜMAN DUYGUYLA DEĞİL, ÖLÇÜYLE HAREKET EDER
- 17-12-2014 DEVLETİN PARALELİ, DİKEYİ
- 18-10-2014 İSLAM'A TESLİM OLMAK MI, İSLAM'I TESLİM ALMAK MI?
- 03-10-2014 ALAN HÂKİMİYETİ VERSUS BÖLGESEL VE KÜRESEL HÂKİMİYET
- 16-09-2014 "ESKİ TÜRKİYE" - "YENİ TÜRKİYE" FARKI
- 27-08-2014 GAZZE HALKI İZZETİ ÖĞRETİYOR
- 03-08-2014 RİVAYET KÜLTÜRÜYLE HESAPLAŞILMADAN, IŞİD’E KARŞI ÇIKMAK MÜMKÜN MÜ?
- 19-07-2014 İNSANLIĞIN ÖĞRETMENİ ŞEHİD GAZZE
- 23-05-2014 TEKASÛR SORUNU ve SOMA FACİASI
- 30-04-2014 HİRA SONRASINA AİT BİR DURUŞA SAHİP OLMALIYIZ
- 01-04-2014 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -IV-
- 05-03-2014 MÜSLÜMANLARIN KURUMSALLAŞMAKLA İMTİHANI
- 27-02-2014 PAKİSTANLI ÇOCUKLARA 10. YIL MARŞI OKUTAN "HİZMET"
- 11-02-2014 FİRAVUN'UN SARAYINDA İMANINI GİZLEYEN MÜ'MİN KISSASI BİZE NE DİYOR?
- 11-01-2014 BU NEYİN KAVGASI?
- 12-12-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -III-
- 28-11-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -II-
- 17-11-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -I-
- 12-11-2013 İKİ ÖLÇÜSÜZLÜK: İŞGALCİYE GÜL, HALKINA BOMBA
- 11-10-2013 CAMİ AVLUSUNDAKİ LAİK REJİM
- 06-10-2013 CAMİ–CEMEVİ VE CAMİ-AVM
- 27-09-2013 DEĞİŞEN MEDYA DÜZENİ, DEĞİŞMEYEN MEDYA ALIŞKANLIKLARI
- 17-09-2013 BİR KÖYDE İKİ MUHTAR OLMAZ
- 25-08-2013 MURSİ'YE YAKIŞAN, MISIR'IN SARAYI MI ZİNDANI MI?
- 11-08-2013 ERGENEKON VE İKİ MAĞARANIN TANIKLIĞI
- 19-07-2013 BATI PUTUNU, MÜSLÜMANLAR İLKELERİNİ YİYOR
- 08-07-2013 DEMOKRASİNİN SINIRLARI
- 04-07-2013 KAVRAM TÜKETİCİLİĞİ
- 22-06-2013 MÜSLÜMANIN İSTİKAMETİNİ KONJONKTÜR DEĞİL İLKELER BELİRLER
- 16-06-2013 PEYGAMBERLERE İMAN, ALLAH'IN HAYATA MÜDAHİL OLUŞUNA İMANDIR
- 08-06-2013 MAHKÛM DEĞİL, HÂKİM OLAN ALLAH'A İMAN ETMEK
- 31-05-2013 YEREL ERGENEKON MU, KÜRESEL ERGENEKON MU?
- 20-05-2013 MAVİ MARMARA ÜZERİNDEN SİYONİST REJİMİ MEŞRULAŞTIRMAK
- 28-04-2013 BİR MUHASEBE DENEMESİ VE İSTİKAMET HATIRLATMASI
- 22-04-2013 KUR'AN KISSALARINDA TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMÜN İLKELERİ
- 12-04-2013 "ANKARA'DA KIRK BEŞ YIL" KİTABI ÜZERİNE
- 06-04-2013 "SOSYAL MEDYA" VEYA ÇAĞIN LOTUS ÇİÇEKLERİ
- 22-03-2013 “ÖZGÜR SURİYE” Mİ, “İSLAMİ SURİYE” Mİ?
- 17-03-2013 BÖYLE BİR CİHAD ANLAYIŞI OLUR MU?
- 28-02-2013 AKP'NİN YAPTIĞI "KİMLİK SİYASETİ" DEĞİL Mİ?
- 12-02-2013 MÜNKERLE BARIŞIK MÜSLÜMANLIK!
- 20-01-2013 "İSLAMİ KAPİTALİZM" SAPTIRMASI
- 10-01-2013 GANNUŞİ’DEN DEMOKRASİ VAAZI DİNLEMEK
- 28-12-2012 TASAVVUF NEDİR, NE DEĞİLDİR?
- 12-12-2012 SİYASETİ AKİDEDEN BAĞIMSIZLAŞTIRMAK
- 06-12-2012 NEO-MÜRCÎLİK VE NEO-HARİCİLİK ARASINDA
- 30-11-2012 BİZİM "SANDY KASIRGAMIZ"
- 15-11-2012 HAKLA BÂTIL BİRBİRİNE KARILIRKEN MÜSLÜMANLAR NE YAPIYOR?
- 09-11-2012 PEYGAMBER KISSALARINDA İSLAMİ MÜCÂDELENİN İLKELERİ
- 01-11-2012 YARIM KALAN DUA
- 20-10-2012 BU NEYİN REKABETİ?
- 15-10-2012 KUR'AN KARŞISINDA BİR POSTMODERN GÜRÜLTÜ: GÖRECELİLİK İDDİASI
- 08-10-2012 KOMPLOCULUK?
- 01-10-2012 ALLAH'IN DİNİ PAYANDALAŞTIRILIRKEN SESİZ KALMAK
- 16-09-2012 TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLARA ÇAĞRI
- 09-09-2012 "ŞAM'IN FAZİLETLERİ" RİVAYETLERİ ÜZERİNE
- 02-09-2012 K. ALPAY VE A. DURSUNOĞLU: GERÇEĞİN İKİ YARISI
- 25-07-2012 SURİYE DİRENİŞİNE BAKIŞIMIZ
- 12-07-2012 RAMAZAN AYI VE BİR FARKINDALIĞI ŞAHİTLİĞE DÖNÜŞTÜRME ZORUNLULUĞUMUZ
- 12-06-2012 "HARAMEYN DÅVAMIZ" DA OLMALI
- 08-06-2012 HARAMEYN VE ACI GERÇEKLER
- 28-05-2012 "ANAYASA" İÇİN SÖYLEYECEK SÖZÜNÜZ BU MU?
- 23-05-2012 UMRE YOLCULUĞUNUN ÖĞRETTİKLERİ
- 07-05-2012 MÜLK KAVRAMINI DOĞRU ANLAMAK
- 21-04-2012 KULLANAN - KULLANILAN!
- 01-04-2012 FE EYNE TEZHEBÛN!
- 23-03-2012 TARİH NİÇİN TEKERRÜRDEN İBARETTİR?
- 18-02-2012 İDDİALARIMIZ VARDI BİZİM
- 02-02-2012 SURİYE DİRENİŞİ VE ÂDİL ŞAHİTLİK SORUMLULUĞU
- 14-01-2012 DERGİ DEĞİL MEKTEB: İKTİBAS
- 30-12-2011 "KORSAN" VE "KAÇAKÇI" NİTELEMELERİ ÜZERİNE
- 23-12-2011 MÜSLÜMANLARIN KURUMLAŞMAKLA İMTİHANI
- 13-12-2011 KÜRESEL NEVZAT TANDOĞAN: NATO
- 03-12-2011 FETVA
- 18-11-2011 "ÇÖZÜM İSLAM'DA" HAKİKATİNE BURUN KIVIRMAK
- 23-10-2011 "İDEOLOJİSİZ ANAYASA" TALEBİ VE MÜSLÜMANLAR
- 12-10-2011 NİÇİN CİDDE VE KAHİRE?
- 21-09-2011 SUS PAYLARI VE MÜSLÜMANLAR
- 16-09-2011 BİLGİ FETİŞİZMİ
- 19-08-2011 AÇLIK SORUNU, İNSANİ YARDIM VE İSLAMİ MÜCADELE
- 16-08-2011 YÜZDE 81 DİNDAR, YÜZDE KAÇ MÜSLÜMAN?
- 25-07-2011 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN DİL: TEVHİDCE
- 20-07-2011 DİCLE, KURTLAR, KUZULAR VE MÜSLÜMANLAR
- 07-07-2011 NAMAZDA KUR'AN OKUDUĞUMUZUN FARKINDA OLMAK
- 30-06-2011 HUDEYBİYE İSTİSMARINDA SON NOKTA
- 22-06-2011 İSLAM COĞRAFYASI, TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLAR VE ÜÇ TUTUM
- 13-06-2011 RAHAT KAÇIRAN ÂYETLER!
- 02-06-2011 SİSTEM İÇİ DEĞİŞİM MÜSLÜMANLARIN LEHİNE Mİ İŞLİYOR?
- 27-05-2011 İTİDAL KAVRAMI DOĞRU ANLAŞILIYOR MU?
- 10-05-2011 "MEÂL - TEFSİR" FORMU DOĞRU MU?
- 01-05-2011 "TÖRENLER CUMHURİYETİ" VE ÇOK KUTSALLILIK
- 15-04-2011 İSLAM TOPRAKLARI NİÇİN KOLAY BOMBALANIYOR?
- 10-04-2011 BDP ÇOK GEÇ UYANDI!
- 25-03-2011 SENİN QULHUN SANA, BENİM QULHUM BANA!
- 05-03-2011 BÖLGEDEKİ GELİŞMELER: "İSLAM'SIZ LÂ" NE GETİRİR?
- 28-02-2011 ÖLÜM, İLKELER, PRAGMATİZM
- 18-02-2011 ŞEHADET: ALLAH İÇİN OLMAK
- 12-02-2011 TUNUS VE MISIR DENKLEMİ
- 31-01-2011 “Tarihin sonu"ndan devrimler çağına
- 21-01-2011 BİN ALİ, NE ÖZENTİSİYDİ?
- 07-01-2011 SEYYİD KUTUB VE BİZ: GERİ DEĞİL İLERİ
- 11-12-2010 “SEYYİD KUTUB’U AŞMAK” SÖYLEMİ
- 27-11-2010 KAPİTALİST KUŞATMAYA KARŞI ÇARESİZ MİYİZ?
- 10-11-2010 BİR AĞAÇ GİBİ TEK BAŞINA, BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇE
- 26-10-2010 MÜ'MİNLER BİRBİRLERİNİN VELîSİ Mİ?
- 23-10-2010 DANİEL BEBEK
- 12-10-2010 İSLAMİ SİYASET, MUHAFAZAKÂR SİYASETTEN AYRIŞMAKLA BAŞLAR
- 24-09-2010 KUR'AN MI TEMEL BELİRLEYİCİDİR, HADİSLER Mİ?
- 13-09-2010 AHALİYİ KİMLİKSİZLEŞTİRME PARTİSİ
- 07-09-2010 SON OLARAK...
- 28-08-2010 TERAZİNİN AYARLARIYLA OYNAMAK
- 23-08-2010 PRAGMATİZM ÇIKMAZI
- 13-08-2010 ERCÜMEND ÖZKAN FARKI
- 06-08-2010 HANGİ KÜRT MESELESİ?
- 16-07-2010 DUAYI BİREYSELLEŞTİRMEK
- 07-07-2010 RASULULLAH NİÇİN HABEŞİSTAN’A HİCRET ETMEDİ?
- 21-06-2010 ZAYIFLATILAN İSLAM DEVLETİ PERSPEKTİFİ
- 11-06-2010 ŞEHİDİN ARKADAŞI OLMAK
- 03-06-2010 KAHROLUYORUM
- 21-05-2010 MÜ'MİN ZİHNİN TEMEL KODLARI
- 15-05-2010 İLİŞTİRİLMİŞ DUYARLILIKLAR VE AFGANİSTAN
- 27-04-2010 TEVHİDDEN BAĞIMSIZ ADALET SÖYLEMİ
- 21-04-2010 MÜSLÜMANLAR VE "SİSTEMİN YENİDEN İNŞASI"
- 19-04-2010 TERÖRİZMİ KINAMAK
- 12-04-2010 TEKNOLOJİ: NE MAHRUMİYET, NE MAHKÛMİYET
- 10-04-2010 PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALMAMALI
- 30-03-2010 KENDİ YERİMİZDE VE KENDİMİZ OLARAK...
- 26-03-2010 BUGÜNE KADAR HELAL MİYDİ?
- 12-03-2010 SOMALİ'DE "KORSANLAR VE İMPARATORLAR"
- 02-03-2010 MİNBERLER VE MİHRABLAR
- 19-02-2010 NATO'YA KİM "ONE MİNUTE" DİYECEK?
- 14-02-2010 SORGULANMAYAN VESAYET
- 06-02-2010 BAŞÖRTÜSÜ: ÇÖZÜM YAHUT ÇÖZÜLME
- 25-01-2010 DAVETTE YUVARLAK MASA MODELİ
- 19-01-2010 İSLAM RESTLEŞMEDİR!
- 09-01-2010 ÜÇ TARZ-I SİYASET
- 28-12-2009 BİZİM DE MUNTAZERİLERİMİZ OLMALI
- 17-12-2009 YOL AYRIMINDA İKİ PROJE
- 10-12-2009 O ZATEN KEFENİNİ GİYMİŞTİ
- 02-12-2009 İSLAM, KAPİTALİZMİN VİCDANI KILINAMAZ
- 26-11-2009 KURBAN
- 14-11-2009 GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ DİNDARLIK
- 08-11-2009 KİRLİ ÇORAP - KİRLİ MAHYA İKİLEMİNDE DİYANET
- 31-10-2009 ZİKR: RİTÜELLEŞTİRİLEN HAYAT ÖLÇÜSÜ
- 22-10-2009 İSTİKRAR
- 10-10-2009 ÇÖP İŞÇİSİNİN ÖLÜMÜ
- 24-09-2009 'DİNDARLIK ANKETLERİ'NDE SORULMAYAN SORU
- 06-09-2009 HANGİ EHL-İ SÜNNET?
- 26-08-2009 NAMAZ KILMAYANLAR NİÇİN ORUÇ TUTAR?
- 10-08-2009 RAMAZAN NİÇİN ZAM AYI OLDU?
- 15-07-2009 SEN DE Mİ ADEM!
- 01-07-2009 İSLAM İHTİLALCİ DEĞİL İNKILABCIDIR
- 16-06-2009 İRAN'DA "CUMHURİYET MİTİNGLERİ"
- 30-05-2009 DİNİ PAYANDALAŞTIRMAK
- 16-05-2009 OBAMA'DAN "CAN ALICI" MESAJLAR
- 04-05-2009 NÖBET YERLERİMİZİ NE ÇABUK TERK ETTİK
- 19-04-2009 "KUTLU DOĞUM" NE ZAMAN?
- 03-04-2009 "BEN YAPTIM OLDU" UMURSAMAZLIĞI
- 26-03-2009 BULDUĞUMUZ DEĞİL UMDUĞUMUZ
- 19-03-2009 PUTİN RUSYASI ve İSLAM
- 11-03-2009 BEN “SEÇİM”İMİ O GÜN YAPMIŞTIM
- 28-02-2009 AK PARTİ 28 ŞUBAT’IN MUSA’SI MI, ÂSÂSI MI?
- 19-02-2009 BAŞÖRTÜSÜNÜ SAVUNMAYA VAR MISINIZ?
- 13-02-2009 GAZZE'NİN KİMLİK İHRACI VE ÇOCUKLAR
- 30-01-2009 BİR AYAKKABI DA ERDOĞAN’DAN
- 18-01-2009 KAZANAN GAZZE HALKI OLDU
- 05-01-2009 İNSANLIĞIN ÖĞRETMENİ ŞEHİD GAZZE
- 11-12-2008 ARABESKİN EN TEHLİKELİSİ
- 28-11-2008 KURBAN ORTAKLIĞI
- 20-11-2008 BÜYÜCÜLER VE KEMALİSTLER
- 08-11-2008 OBAMA KİMİ KURTARACAK?
- 08-10-2008 KÜRT SORUNU: ÇÖZÜMSÜZLÜK MÜ, ÇÖZÜM MÜ?
- 18-09-2008 RAMAZAN, KUR’AN VE KADINLAR
- 07-09-2008 ANNE-BABAYA "ÖF" DEMEYEN BİR TOPLUM!
- 27-08-2008 RAMAZAN DENİNCE
- 19-08-2008 AKVARYUM MÜSLÜMANLIĞI
- 03-08-2008 PUTLARIN HAKKI DEVİRİLMEKTİR, ISLAH EDİLMEK DEĞİL!
- 17-07-2008 İSLAM’IN İLK ŞARTI CİDDİYETTİR!
- 08-07-2008 MÜSLÜMANLAR CAHİLİ SİSTEME KANAT OLMAMALI!
- 29-06-2008 ÇİZGİ FİLMLER NE KADAR MASUM?
- 20-06-2008 PROVOKATÖR İTHAMI ÜZERİNE
- 03-06-2008 DOĞRU CAMİLER AÇIK, FAKAT NEYE?
- 24-05-2008 YANGINDA İLK KURTARILACAK
- 14-05-2008 BOYKOTUN ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYANLAR İÇİN BİR HABER
- 03-05-2008 YALANDAN KİM Mİ ÖLMÜŞ?
- 19-04-2008 NE "HOŞKÖRÜ", NE ŞİDDET KÖRÜ!
- 05-04-2008 HATİM KAMPANYALARI
- 11-03-2008 KADIN-ERKEK: REKABET Mİ, VELAYET Mİ?
- 01-03-2008 “MÜCAHİD DENKTAŞ” İSLAMİ DEĞERLERE KARŞI!
- 23-02-2008 KUR’AN İLAÇ DEĞİL REÇETEDİR
- 07-02-2008 HERKES DİNİNİN SAHİCİ ADAMI OLMALI
- 26-01-2008 BU KADAR CEHALET İÇİN "AYDIN" OLMAK ŞART MI?
- 20-01-2008 BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI KEMALİZM-APOİZM İTTİFAKI MI?
- 06-01-2008 NAMAZLARIMIZI HIZDAN KORUYALIM
- 25-12-2007 HACCIMIZI GERİ İSTİYORUZ
- 04-12-2007 BU SENARYO, ALFRED HİTCHCOCK'A MI AİT?
- 19-11-2007 KUDÜS BULUŞMASI: RENKLER AYRI, DUYGU VE SLOGANLAR AYNI
- 01-11-2007 TOPLUM MÜHENDİSLERİNİN YENİ GÖZDELERİ: NEOMENKIBECİLER
- 08-10-2007 TV ESİR ALIYOR; ESİR OLACAK MIYIZ?
- 01-10-2007 "NİŞANLILIK DÖNEMİ NİKAHI": KİTABA UYMAK YERİNE KİTABINA UYDURMAK
- 11-09-2007 BELEDİYELER VE RAMAZAN: GÖLGE ETMEYİN BAŞKA İHSAN İSTEMEZ!
- 01-09-2007 KAVRAMLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM!
- 07-08-2007 “İSLAMSIZ İSLAM” SAPTIRMALARINI BOŞA ÇIKARMAK
- 27-07-2007 ULUSALCILARIN MUMU YATSIYA KADAR YANDI!
- 23-07-2007 İSLAMİ MÜCADELE BİR BÜTÜNDÜR, PARÇALANAMAZ!
- 12-07-2007 YALANDAN KİM Mİ ÖLMÜŞ?
- 02-07-2007 JAKOBENİZMİN YENİ MEVZİSİ, YENİ MASKESİ: ULUSALCILIK
- 14-06-2007 ÇEVRESEL İFSADIN SONUCU: "SEKÜLER KIYAMET" BEKLENTİSİ
- 05-06-2007 LAİSİZMİN MERCAYUN'U, İSLAM'IN BİNT CİBEYL'İ
- 25-05-2007 İSLAM SADECE ANLATILMAZ, YAŞANIR
- 12-05-2007 ÇÖZÜM; MEŞAKKATLİ FAKAT İSABETLİ OLAN NEBEVİ HAREKET METODUDUR
- 01-05-2007 HAYALCİ VE ERTELEMECİ SİYASETİN SONU: "TİYATROMUZ BURAYA KADARDI!"
- 27-04-2007 PROVOKASYONLAR, TEKTİPÇİ ULUS KİMLİK KURGUSUNDA DÜĞÜMLENİYOR
- 18-04-2007 “ILIMLI MÜSLÜMAN” KİMDİR?
- 11-04-2007 KAVMİYETÇİLİK, EMPERYALİZME KUSURSUZ HİZMETİNİ SÜRDÜRÜYOR
- 30-03-2007 İNTERNETİ MÜSLÜMANCA KULLANMAK
- 22-03-2007 ESKİDEN BAKKALLARIMIZ VARDI
- 12-03-2007 “BÜYÜK BULUŞMA"DAN BÜYÜK TAHRİBAT
- 23-02-2007 “MUHAFAZAKAR DEMOKLES”İN KILICI İLKAV’IN TEPESİNDE
- 07-02-2007 KUR'ANI TAHKİR VE TEZYİF SUÇU
- 22-01-2007 İKİ YÜZLÜ MEDYANIN “ÇILGIN TÜRKLER”İ
Makaleler
Hava Durumu