KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -IV-
Şükrü HÜSEYİNOĞLU
01-04-2014 23:18
Konuyla ilgili bir önceki yazıda Nuh (a.s.)’ın daveti üzerinden mücadele fıkhına dair çıkarımlarda bulunmaya çalışmıştık. Orada Nuh (a.s.)’ın gemi inşasından söz etmiş, Rabbimizin emriyle bir gemi inşasına koyulduğunu vurgulamıştık. İşte Nuh (a.s.)’ın gemisi, bize, kendi çağımızda cahiliye gemilerinde yer edinmeye, ona kaptan olmaya çalışmak yahut da mevcut cahiliye gemisini tamire koyulmak gibi tercihler yerine, her türlü cahili düşünce ve pratikten hicret ederek, İslam’ın ölçüleri ve hedefleri ışığında kendi gemimizi inşa etmeyi öğretmektedir.
O yüzden Kur’an kıssaları bir tarih bilgisi olsun, insanlara bilgi aktarmak için anlatılmıyor, Kur’an kıssalarında zaman mefhumunun olmaması, kişiler ve mekan konusunda çok sınırlı bilgiler verilmesi bu sebeptendir. Bu tür bilgilere mesajı anlatmak için gerekli olduğu kadar yer verildiğini görüyoruz.
Peygamber kıssalarını okuduğumuzda, her birinde aynı temel mesajlar, aynı duruş, aynı mücadele çizgisinin, onlar karşısında inkarcıların itirazlarının da aynı olduğunu görüyoruz. Değişen, yalnızca farklı toplumlardaki farklı sosyal sorunların varlığı ve bu sebeple Peygamberlerin temel tevhidi mesaj ve mücadele çizgisinden uzaklaşmadan bu farklı sosyal sorunlara yönelik eleştiri ve eylemleri olmaktadır.
Şayet herhangi bir Peygamber kavimlerinin şirk ve fücuruna karşı uzlaşmacı veya bu duruma müdahil olmayan pasif bir yaklaşım ortaya koymuş olsaydı, kavimlerinin ona karşı yaklaşımı da farklı olurdu.
Bu yazıda inşallah Hûd (a.s.) ve Sâlih (a.s.)’ın kıssaları üzerinden, mücadele fıkhına dair Kur’an’dan öğrenmemiz ve bugüne taşımamız gereken hususları anlamaya çalışacağız. Önce şunu hatırlatalaım: Kur’an bize bütün Peygamberlerin kıssalarını anlatmıyor. Kur’an’ın anlattığı Peygamberler öncelikle o gün Mekke toplumunda bilinen Peygamberlerdir. Ki bu Peygamberlerin bir kısmı Arap asıllı iken, çoğu ise İsrailoğlulları içinden seçilmiş Peygamberlerdir. Niçin? Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi Kur’an’ın kıssa anlatmaktaki maksadı bilgi vermek değil. Bu bilinen Peygamberlerin hayatından, insanlara doğru din anlayışı ve kulluk pratiğini yeniden hatırlatmak.
Bilindiği gibi özelde Mekkeli ve genelde Arabistan çoğrafyasındaki müşriklerin ve civardaki Yahudi ve Hıristiyanların düşüncesinde, inancında İbrahim (a.s.)’ın önemli bir yeri vardı. Onlara işte bildikleri, sevdikleri, dahası kendilerini nisbet ettikleri İbrahim (a.s.) üzerinden onlara tevhid akidesini yeniden hatırlatmak amaçlanmıştır.
Hûd (a.s.) ve Sâlih (a.s.), Arap toplumları içinde seçilmiş iki Peygamberdir. Kavimleri olan âd ve Semûd, Arabistan coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşamış olmalarına rağmen, birbirlerinin devamı olan iki toplumdur.
Nuh (a.s.)’dan sonra Kur’an’da ismi geçen ilk Peygamber Hûd (a.s.)’dır. Hûd A.s.)’dan sonra ise Sâlih (a.s.)’ın kıssası anlatılmıştır. Sâlih (a.s.)’ın kavmi olan Semûd, Âd kavminin helakından sonra Hûd (a.s.) ve ona iman edenlerin nesillerinin, Arabistan’ın kuzeyine göç ederek teşkil ettiği toplumdur. Her iki toplumda da, putçuluğa dayalı şirk inanç ve pratiklerinin hakim olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra her iki toplumda da dünyevileşme, yüksek ve görkemli yapılar inşa ederek kibirlenme ve güçsüzlere yönelik zorbalığın hüküm sürdüğünü anlıyoruz.
Bilindiği gibi yeryüzünde insanlık tarihi boyunca temel sapma, dinsizlik değil şirke dayalı, tahrif edilmiş din anlayışları olmuştur. Peygamberlerin davetine muhatap olan toplumlar, genellikle önceki Peygamberlere dair bilgileri bulunan, hatta Mekkeli müşrikler ile Yahudi ve Hıristiyanların kendilerini İbrahim (a.s.)’a nisbeti örneğinde olduğu gibi kendilerini onların izinde gören toplumlardı.
Ne var ki, Peygamberlerin tebliğ ettiği tevhid inancı zamanla tahrif edilmiş, dua ve ibadette aracılık ve hükümranlıkta ortaklık anlayışları tesis edilerek şirk inançları ve şirke dayalı hayat tarzları üretilmiştir. Rabbimiz, art arda elçilerini insanlar arasından seçerek toplumları yeniden tevhid akidesine davet etmiştir. Hûd ve Sâlih (a.s.)’ın davetlerinin temeli de budur.
Davetlerinin bu ana ekseninin yanı sıra ve onun bir gereği olarak her iki Peygamber de, toplumlarında mevcut olan dünyevileşme, tekebbür, zorbalık ve zayıfların hakkının gasb edilmesi konularında müdahil olmuş, bu konularda fiili olarak mücadele içerisinde olmuşlardır. Kur’an’da bu durum Hûd ve Sâlih (a.s.)’ın dilinden şu şekilde beyan edilir:
“(Hûd dedi ki:) Siz her yüksek yere bir anıt bina inşa edip boş şeylerle eğleniyor musunuz? İçlerinde ebedi yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin.” (Şu’arâ, 26/128-131)
“(Sâlih dedi ki) Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız? Bahçelerin ve pınarların içinde. Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında? Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin.” (Şu’arâ, 26/146-150)
Âd kavmi, Arabistan’ın güneyinde (Yemen’in kuzeydoğusu) “kum tepesi” anlamına gelen Ahkâf bölgesinde yaşarken, Semûd kavmi ise Arabistan’ın kuzeyinde yer alan ve “kayalık bölge” anlamına gelen Hicr bölgesinde yaşamıştır. Ki bugün bu bölge Medâin-i Sâlih olarak bilinmektedir. Ahkâf ve Hicr bölgelerinin ismi, Kur’an’da sûre isimleri olarak da yer almıştır.
Bu iki toplumun yaşadıkları bölgelere dair Kur’ani beyanları okuyalım:
“Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine? Direkleri (yüksek binaları) olan İrem şehrine? Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. O vadide kayaları yontan Semûd kavmine?” (Fecr, 89/6-9)
“Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti.” (Ahkâf, 46/21)
“Andolsun, Hicr halkı da elçileri yalanlamıştı.” (Hicr, 15/80)
Her iki toplumun da imar alanında ileri bir düzeye ulaştıklarını görüyoruz. Âd kavmi, yaşadığı çöl bölgesini yüksek sütunlu binalar ve su kanallarıyla imar ederken, Semûd kavmi ise kayaları yontarak kendilerine dayanıklı yapılar inşa etmişlerdi. Her ikisi de güç ve zenginlik sahibi topluluklardı.[1]
Şimdi Rabbimizin Kitab-ı Keriminde Hûd ve Sâlih (a.s.)’ın davet ve mücadelelerine dair beyanlarından kimi bölümleri okuyalım ve ardından günümüz için çıkarmamız gereken dersleri ele almaya çalışalım.
Hûd (a.s.) ve daveti
“Ad kavminin kardeşini (Hud'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkâf bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti. Sen bizi ilahlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Haydi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediler. Hud, ilim ancak Allah'ın katındadır. Ben size, bana gönderilen şeyi duyuruyorum. Fakat sizin cahil bir kavim olduğunuzu görüyorum, dedi.” (Ahkâf, 46/21-23)
“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Onlara, Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?, dedi. Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz. Hûd, şöyle dedi: Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Rabbimin vahy ettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım. Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz. Onlar, Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler. Hûd, Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınıza geleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim! dedi. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik." (A'râf, 7/65-72)
Görüldüğü gibi Hûd (a.s.)’ın davetine karşılık kavminin cevabı “Sen bizi ilahlarımızdan döndürmek için mi bize geldin?” şeklinde oluyor. Demek ki mesajı doğru anlamışlar! Evet, Hûd (a.s.) mesajı dolandırmadan, ertelemeden doğrudan doğruya kavminin putlarını ve putçu akidelerini söz konusu ediyor ve bunları terk ederek yalnız Âlemlerin Rabbi’ne kulluk etmeleri gerektiğini ifade ediyor. Yani arı kovanına çomak sokmuş oluyor!
Hûd (a.s.), “Allah'ı şahid tutarım, siz de şahid olun ki, gerçekten ben, sizin şirk koştuklarınızdan uzağım”[2] ifadesiyle mevcut cahiliye akidesi ve ona dayalı toplumsal işleyişten beraatini ilan etmiş ve insanları da bu beraate ve yalnız Âlemlerin Rabbi’ne kulluk etmeye çağırmıştır. Zaten tüm Peygamberlerin davetinin temel ekseni budur.
Bu noktada Peygamberlerin güç dengesi hesabı yapmadıklarını, şirk akidesini iptal ve tevhid akidesini ikame hususunda bir merhale gözetmediklerini görmekteyiz. Bu açık tavır ve davet, İslami mücadelenin ilk aşamasını ve temelini oluşturmaktadır. Tüm Peygamberlerde olduğu gibi Hûd (a.s.)’ın daveti de bu temele oturmuştur.
Onlar, bu temel mesajı erteleyerek, belli bir güç oluşturana kadar ahlaki ve sosyal sorunlarla ilgilenmek, egemenleri doğrudan karşılarına almayacakları alanlarla ilgilenmek gibi stratejilere asla yönelmemişlerdir. En temel çelişki olan tevhid-şirk çelişkisini öncelikle gündeme getirmiş ve bu alanda insanlara çok ağır da gelse hak sözü bütün açıklığıyla ortaya koymuşlardır.
Sâlih (a.s.)’ın daveti
“Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. Onlar şöyle dediler: Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Babalarımızın kulluk etiğine kulluk emekten bizi men mi ediyorsun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeye akrşı kuşku verici bir şüphe içindeyiz. Salih, dedi ki: Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki, zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.” Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar. Derken onu kestiler. Salih, dedi ki: Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra helâk olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir. (Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.” (Hûd, 11/61-68)
“Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız? Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” (Şu’arâ, 26/142-152)
Görüldüğü gibi Sâlih (a.s.)’ın daveti de, kavminin itirazı da tevhid-şirk temel çelişkisi konusunda oluyor. Sâlih (a.s.) “tek ilahlılığa”, yani tevhid akidesine, yani yalnız Âlemlerin Rabbi’ne yönelmeye, yalnız O’na kulluk etmeye, hükümranlığı O’na has kılmaya çağırırken, Semûd kavmi “çok ilahlılıkta” ısrar ediyor ve “Babalarımızın kulluk etiğine kulluk emekten bizi men mi ediyorsun?” ifadeleriyle itirazlarını dile getiriyorlardı.
Sâlih (a.s.), bu temel mesajının yanı sıra kavminin içerisinde bulunduğu dünyevileşme sorununa karşı uyarılarda bulunuyor ve onları “yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların” emrine itaat etmemeye çağırıyordu. Nitekim halkı Sâlih (a.s.)’a karşı kışkırtan ve onun davetine engel olmaya çalışanlar da Rabbimizin “Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı.” (Neml, 27/48) şeklinde nitelediği bu müfsidlerdi. Onlar, Rabbimizin kendilerini imtihan ettiği deve ayeti/alametinin[3] de delalet ettiği üzere zayıfların haklarını gasb ediyor, şehirde zorbalık yapıyorlardı. İşte Sâlih (a.s.), halkı bu müfsidlere karşı itaatsizliğe ve yalnızca Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına tâbi olmaya davet ediyordu.
Kur’an’ın ilgili beyanlarını okuduğumuzda, Hûd (a.s.) ve Sâlih (a.s.)’ın öncelikle davetçi kimlikleriyle tebarüz ettiği görmekteyiz. Allah’ın dinini apaçık şekilde ortaya koymak, bu dinin ilkelerini, insanlardan taleplerini, muhatap olunan toplumda var olan hastalıklara yönelik çözümlerini net olarak ortaya koyup, toplumları Rabbimizin istediği kulluk çizgisine davet söz konusudur.
Hiçbir Peygamberi “Ben Allah’ın dinine dair mesajları aldım, toplum da yanlış içerisinde, ben kendimce bir strateji planlayayım, bu stratejiyi merhale merhale uygulamak için toplumu ilk başta rahatsız edebilecek olan bu açık gerçekleri belli bir süre açıklamayayım, çeşitli ittifaklar kurayım, güçleneyim, neticede toplumu bu mesajlara hazırlayınca davetimi açıklarım” dememiştir. Hiçbir Peygamber, davet yükümlülüğünü zaafa uğratacak bu tür bir hesaba girmemiştir. Tabii ki Peygamberler strateji takip etmişlerdir, hesap yapmışlardır, ancak onların strateji ve hesapları davet eksenli mücadele çizgisiyle uyumlu olmuştur. Dillerini yumuşatsalar da, toplumları sarsacak çok ağır gerçekleri hiç yumuşatmadan, ertelemeden doğrudan doğruya dile getirmişler ve zaten çatışma da buradan çıkmıştır.
Zaten Kur’an’daki peygamber kıssalarında ana mevzu davet ve davet karşısında muhatapların takındıkları tutumlar olmuştur. Bu açıdan İslami mücadelenin ana ekseni ve stratejisinin davet olduğunu söylemek gerekir. Hakka şahitlik etme yükümlülüğü de zaten bunu gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla şahitlik ve davet yükümlülüğünü zaafa uğratacak, bu temel yükümlülüklerin ertelenmesini veya terkini doğuracak her türlü strateji yanlıştır, İslami açıdan meşru değildir.
Bu sebeple hiçbir Peygamberin, davet ve şahitlik misyonundan ve bu misyonun gerektirdiği ilkesel duruşundan, ölçülerinden, kimliğinden geçici bir sürelik de olsa vazgeçerek maslahat ve sonuca odaklı bir mücadele çizgisine yönelmediğini görmekteyiz. Sistematik, yaygın, merkezi (çevre ile sınırlı kalmayıp anakentlerde/kentlerin merkezlerinde yankılanan) bir davet seferberliğinin, Peygamberlerin ana mücadele stratejisini oluşturduğu görülmektedir.
Hedefe giden yolun meşruluğu şartını ihmal etmek, hedefe varıncaya kadar belli ölçüleri, belli sorumlulukları, açık davet yükümlülüğünü, mevcut putlara ve putçu işleyişlere yönelik tevhidi duruş ve eleştirileri erteleme, ihmal etme, kimliği gizleme, bulandırma gibi yaklaşımlar Peygamberlerin sünneti olmamıştır.
Hûd (a.s.) ve Sâlih (a.s.)’ın da ilk adımları da, Yüce Allah’ın kendilerine bildirdiği tevhidi mesajları açıkça dile getirmek ve bu mesajlara dayalı sosyal-siyasal tavır alışlarıyla ortaya çıkmak olmuştur. Öncelikle tepki almayacakları ferdi ahlaka dair konularla davete başlamak gibi bir hesaba yönelmemiş, doğrudan doğruya putçuluğu, dünyevileşmeyi, zorbalığı ve sosyal-ekonomik haksızlıkları söz konu etmişlerdir. Ki bu da tepki doğurmuş ve kıyasıya bir mücadele başlamıştır.
İşte tüm Peygamberler, iman etmenin temelini oluşturan, mevcut batıl/tağuti inanış ve işleyişlerin reddedilmesi ve onun yerine, yaratmayı olduğu gibi emretmeyi de Yüce Allah’a has kılan, yalnız ona kulluğu esas alan tevhid akidesinin kabul edilmesi davetiyle tebarüz etmişlerdir. Bu akideyi ortaya koymak için herhangi bir merhale gözetmediklerini, ertelemediklerini, gizlemedikleri görmekteyiz.
Bizim buradan almamız gereken ders şudur: Bizim öncelikli sorumluluğumuz davettir. Daveti/şahitliği gizlememek, ertelememek ve ihmal etmemektir. Davetçi kimliğimizi zayıflatacak, zaafa uğratacak İktidar odaklı stratejiler üretmekten imtina etmemiz gerekir.
Bunun yanı sıra Hûd ve Sâlih (a.s.)’ın mücadlelerinde de görüldüğü üzere İslami davetin merkezi bir davet niteliğinde olması gerekir. Yani batıl bir dünya görüşünün hakim olduğu coğrafyalarda bu dünya görüşüne karşı açık ve net bir reddiyenin ortaya konulması ve onun doğurduğu sosyal, siyasal, ekonomik zulümlere yönelik pratik bir mücadele içine girilmesi icab eder. Peygamberlerin örnekliklerinde bu merkeziliğin, çevreye, yani halk tabanına yönelik davet çalışmalarıyla bir bütünlük arz ettiğini, birinin diğerinin ihmalini doğurmadığını görmekteyiz. Davette merkezden çevreye veya çevreden merkeze doğru bir gidiş yerine, eş zamanlılık ve eş güdümlülük söz konusudur. Yani, bir taraftan doğrudan doğruya şirkin ve şirke dayalı işleyişin, hükümranlık ilişkilerinin merkezine yönelik net söylem ve duruş söz konusudur, diğer taraftan da topluma yönelik bir davet söz konusudur. Yine bireysel davetle kitlesel davetin de iç içe yürüyen bir süreç olduğunu görüyoruz.
Biz, Hûd ve Sâlih (a.s.) ve yalanlanan diğer Peygamberlerin, bir yanda inkar ve zorbalıkta öncülük edenlerle kavga ederken, diğer yanda halk tabanını bu zorbaların etkisinden kurtarmaya çalıştıklarını, onların zihinlerini ve gözlerini hakikate açmak için gayret gösterdiklerini görüyoruz. Â’raf Sûresi 66, Hûd Sûresi 59, Neml Sûresi 48-49, Şems Sûresi 11-12. Ayetleri okuduğumuzda her iki Peygamberin mücadelesinin bu boyutunu açık olarak görmekteyiz.
Bugün İslam adına, asıl kavga edilecek olan batıl düzen sahipleri, zorbalar yerine, davete muhatap kılınması gereken mahrum bırakılmış toplumlarla davet adına kavga edenleri, yargılayıp topyekün mahkum edenleri gördükçe, fıkıhsızlığın yol açtığı bu acı sonuçlara hayıflanmadan edemiyoruz. Oysa yapılması gereken, bu şekilde toplumları ötekileştirerek zorbaların tarafına itelemek değil, Peygamberlerin yaptığı gibi onları zorbalardan ayırmaya, zorbaları teşhir ederek toplumun hakikati görmesine yardımcı olmaktır. Tıpkı Sâlih (a.s.)’ın yaptığı gibi: “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” (Şu’arâ, 26/151-152)
Yine her iki Peygamberin toplumlarına davette bulunurken “emin/güvenilir elçi” oluşlarına vurgu yaptıklarını görmekteyiz. Bu, bilindiği gibi tüm Peygamberlerin ortak mesajları arasında yer almaktadır. Demek ki mü’min, bulunduğu toplumda şahsiyetiyle güven verici bir insan olmalıdır. Sizin şahsiyetinizde sorun varsa, iş konusunda olsun, ahde vefa konusunda olsun sıkıntılı bir haliniz varsa siz insanlar için güvenilir bir davetçi olamazsınız. Endonezya ve Malezya’nın İslamlaşması ile ilgili olarak, bölgeye giden Müslüman tüccarların örnek davranışlarının etkisinden söz edilir. Kâl ile davet, hâl ile davetle bütünleştirilmek durumundadır.
“Emin/güvenilir” oluşlarının, bizatihi Peygamberler tarafından toplumlarına hatırlatılması da önemlidir. Burada, ahlakiliğin öne çıkarılması söz konusudur. Bizler de, davetimizi üzerine bina edeceğimiz emin şahsiyetler olmayı başarabilmeliyiz. Allah Rasulü’nün (s) Mekke’deki vasfının “sâdık ve emin” olmasının İslam daveti açısından ne kadar etkili olduğu bilinmektedir.
Bir diğer husus, Hûd ve Sâlih (a.s.)’ın davetlerinde de gördüğümüz üzere putlarla ve putçulukla mücadelenin önceliğidir. Zira temel mesele budur. İnsanları tevhid inancından, Allah’a kulluktan uzaklaştıran tarih boyunca şirk inançları, anlayışları olmuştur. Günümüzde de bu böyledir. Bugün din dışı ideolojiler olarak bilinen sekülerizm ve laisizm bile aslında birer şirk ideolojisidir. Zira bu ideolojiler Allah’ı reddetmez, Allah’ın hayata müdahalesini reddeder. Yaratan olduğunu kabul eder, ancak emreden olduğunu reddederler. Bu hususuta insan hevasını öne çıkarırlar. Dolayısıyla bugünün Müslümanları için de (geleneksel veya modern) putlarla ve putçuluklarla mücadele temel mücadele zemini olmalıdır.
Yine, Hûd (a.s.) ve Sâlih (a.s.)'ın, toplumlarındaki dünyevileşme, sosyal ve ekonomik haksızlıklar konusunda eleştirilerde bulunduklarını görmekteyiz. Ki tüm Peygamberler, muhatap kılındıkalrı toplumalrda yaşanan sorunlara duyarlı olmuşlar, bu alanalrda fiili olarak mücadele vermişlerdir. Bu da bizler için ihmal edilemez bir sorumluluk alanına işaret etmektedir.
Hûd (a.s.) ve Sâlih (a.s.’) kıssalarından bugün için çıkarabileceğimiz dersler olarak, bu hususları vurgulamakla yetinelim diyoruz. Bunların yanı sıra, her iki Peygamberin de davetlerine herhangi bir karşı ücret istemedikleri vurgusu (Şu’arâ, 26/127; Bakara, 2/145) ve inkarda diretilmesi karşısında hak-batıl uzlaşmasına dayalı bir orta yol arayışına girmek yerine inkarcılarla restleşmeleri (Hûd, 11/54-55) söz konusu edilebilir. Peygamberler haşa maceraperest insanlar değil. Hakla batılın ayrışması için açık bir tutum gerekiyor. Hakla batılın ayrışmadığı zeminlerde şirk gelişir. Zaten tarihte de günümüzde de, şirkin neşvünema bulduğu zeminler, hakla batılın birbirinden kesin hatlarla ayrıştırılmadığı ortamlar olmuştur.
İşte bu yazıda Hûd ve Sâlih (a.s.)’ın örnekliklerinde bir kere daha anlamaya çalıştığımız Nebevi mücadele çizgisi, öncelikle hakla batılın kesin hatlarla birbirinden ayrıştırılması esasına dayalı, müdahanesiz, akidevi anlamda pazarlıksız ve yine akidevi anlamda merhalesiz açık bir davet mücadelesidir. Bizim bugüne taşımamız, bugüne dair fıkhını güncellememiz gereken çizgi budur.
- 23-04-2024 ÂHİR ZAMANDA ERDEMLİ OLMAK VE ERDEMLİ KALMAK
- 08-02-2024 5816’YA KARŞI HAK VE HUKUK SAVUNMASI
- 19-01-2024 MÜSLÜMANLAR OLARAK BİR “BAYBURT DÂVÂMIZ” OLMALI
- 06-01-2024 KİTAB’IN ORTASINDAN KONUŞANLARA KULAK VERMEK
- 13-12-2023 ZULME VE ZALİME TUFAN GEREK!
- 26-10-2023 TERÖR NE? TERÖRİST KİM?
- 12-09-2023 SELAMUN ALEYKUM ARAPÇA, GÜNAYDIN TÜRKÇE Mİ?
- 27-08-2023 MEDYANIN GÜCÜ MÜ, GÜCÜN MEDYASI MI?
- 10-08-2023 KADİM BİR PUT OLARAK “GAVS” İNANCI
- 25-07-2023 DEĞİŞİM, ZORUNLU BİR İSTİKAMET MİDİR?
- 26-06-2023 DİYANET NİÇİN KURULDU, MEVCUT DURUMDA İŞLEVİ NEDİR?
- 10-06-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI -III-
- 13-05-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI -II-
- 13-04-2023 İYİ YAZMAK
- 23-03-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI
- 07-03-2023 İZLENİMLER... DEPREM DEĞİL KIYAMET
- 10-01-2023 TESETTÜRÜN EVRENSELLİĞİNDEN, ÇIPLAKLIĞIN EVRENSELLİĞİNE
- 08-12-2022 "TEVHİDİ" TARİKATLAR
- 11-11-2022 SEYYİD KUTUB BAĞLAMINDA DURUM TESBİTİ
- 15-10-2022 MODERN İNSAN, BİZ MÜSLÜMANLAR VE “HAYVAN HAKLARI”
- 09-09-2022 "BÜYÜK İKRAMİYE" HEP DÜZENE!
- 17-08-2022 KOMPLO TEORİLERİ VE SAVRULMALAR ARASINDA 15 TEMMUZ MUHASEBESİ
- 22-07-2022 KERVAN MI, ORDU MU?
- 20-06-2022 POLİTİK VE EKONOMİK BİR ENSTRÜMAN OLARAK “HOLOKOST” KAVRAMI
- 17-05-2022 TRİBÜNLERE OYNAMAK!
- 11-04-2022 MÂBED DİLİ, SİYASAL DİL, DÂVET DİLİ
- 15-03-2022 FARKLI BOYUTLARI VE MERHALELERİYLE “HİCRET” KAVRAMI
- 10-02-2022 YAŞANAN İSTİKAMET KRİZİ SÜRECİ VE “MERHALE FIKHI” SÖYLEMİ ÜZERİNE
- 12-01-2022 MUTAFFİFÎN DÜZENİ OLARAK KAPİTALİZM
- 18-12-2021 İBRAHİM (A.S.)’IN, MUSA (A.S.)’IN, MUHAMMED (A.S.)’IN RABBİNE İMAN ETMEK
- 08-12-2021 DİYARBAKIR İZLENİMLERİ
- 16-11-2021 KADİM VE GÜNCEL BOYUTLARIYLA “CÂHİLİYE”
- 06-11-2021 HATIRALARLA, AHMED KALKAN HOCAYA TANIKLIĞIM
- 11-10-2021 ALLAH’A İMAN ETMEK NE DEMEKTİR?
- 25-09-2021 POST-MODERN BİR İĞVA BİÇİMİ OLARAK “KUR’AN’IN GÖRECELİLİĞİ” İDDİASI
- 15-09-2021 RABBİMİZİ, KUR’AN’DAKİ İSİM VE SIFATLARIYLA TANIMAK, BİZİ KULA KULLUĞUN HER TÜRÜNDEN KORUR
- 06-09-2021 AFGANİSTAN’DA BATI VE DOĞU EMPERYALİZMİ ARASINDA İSTİKRAR ARAYIŞI VE TALİBAN'IN DÖNÜŞÜ
- 22-08-2021 ULÛHİYYET, RUBÛBİYYET VE İSİM-SIFAT TEVHİDİ TASNİFİ NE ANLAMA GELİYOR?
- 20-07-2021 TEVHİDİN İKAMESİNDE TEBERRİ VE HAMD KAVRAMLARININ ÖNEMİ
- 07-07-2021 BAŞÖĞRETMEN
- 11-06-2021 TEVHİD ESMÂSI VE ŞİRK ESMÂSI
- 11-05-2021 AKİDEMİZİ GELENEKSEL, MODERN VE POST-MODERN HURAFELERDEN ESMÂ İLE SELİM KILMAK
- 14-04-2021 TEMEL İMAN İLKELERİNİ, KUR’AN’DAKİ ESMÂ İLE KAVRAMAK -I-
- 11-03-2021 KAPİTALİST-MODERNİST TUĞYANA TEOLOJİK HİZMETTE SON ZIRVA: "BAŞÖRTÜSÜZ TESETTÜR"
- 02-02-2021 ÜMNİYYE/EMANİYYE KAVRAMI
- 09-01-2021 KAPİTALİZME TEOLOJİK HİZMETE MÛTİ, “PROTESTAN PAPAZLIĞI” HEVESLİLERİ -II-
- 11-12-2020 KAPİTALİZME TEOLOJİK HİZMETE MÛTİ, “PROTESTAN PAPAZLIĞI” HEVESLİLERİ
- 14-11-2020 DİRİLERE MENKIBE, ÖLÜLERE KISSA!
- 11-10-2020 LAİK DÜZENDE HUTBE VE KILIÇ!
- 16-09-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -V-
- 08-09-2020 İKTİDARIN EMPERYALİZM KARŞITLIĞI (!) GÖZ DOLDURUYOR
- 15-08-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -IV-
- 26-07-2020 HACCIMIZ, KURBANIMIZ, NAMAZIMIZ BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇTIR
- 10-07-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -III-
- 09-06-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -II-
- 14-05-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -I-
- 01-05-2020 DİYANET BAŞKANI'NIN ÇIKIŞI, TEPKİLER VE HİÇ EKSİK OLMAYAN MASALLAR
- 17-03-2020 İP
- 10-02-2020 LAİK DÜZENİN TOKİ’Sİ, LAİK DÜZENİN BANKASI, LAİK DÜZENİN DİYANET’İ
- 08-01-2020 SANDALYELER KALDIRILINCA CÂMİLER ASLINA DÖNMÜŞ OLDU MU?
- 11-12-2019 AFRİN İZLENİMLERİ
- 19-11-2019 CÂHİL DOSTLARI VE AZGIN DÜŞMANLARI KISKACINDA PANODAKİ AYET
- 03-11-2019 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 10-10-2019 MODERNLEŞME POLİTİKALARININ NESNESİ VE DOLAYISIYLA MAĞDURU OLARAK KADIN
- 12-09-2019 “ATALAR DİNİ”NE HAYIR, “ATA DİNİ”NE EVET Mİ?
- 08-08-2019 KURBAN İÇİN, BIÇAĞINDAN ÖNCE BİLİNCİNİ BİLE!
- 10-07-2019 TARAF OLAN BERTARAF OLUR!
- 03-07-2019 İLİM HAKLA BÂTILI AYIRMAK, ÂLİM YAŞADIĞI ÇAĞDA HAKLA BÂTILI AYIRANDIR
- 23-06-2019 SON BİRKAÇ AYIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 08-06-2019 ASIRLARDIR “SEMBOLİK KRAL” MUAMELESİ YAPILAN KUR’AN’I, YENİDEN KAYNAK EDİNMELİYİZ
- 11-05-2019 TÜM MESELE, “TEMEL KAYNAĞIN” NE OLDUĞU
- 10-04-2019 SELEFİYYE, HURAFELERE KARŞI SAHİH İSLAM SÖYLEMİNDE NE KADAR TUTARLI?
- 24-03-2019 SON BİRKAÇ AYIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 08-02-2019 YAŞAR NURİLEŞME TEMAYÜLÜ
- 01-01-2019 BÜYÜ, NAZAR, RUKYE VE CİNLERLE ETKİLEŞİM KONULARINA GİRİŞ
- 10-12-2018 SON AYLARIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERİMİZE DAİR KISA KISA
- 10-11-2018 KEMALİSTLERİN ANDI, BİZİMSE AKİDEMİZ VAR!
- 09-10-2018 AVM VE STADYUM ARASI “MESCİD”, CAHİLİYE ARASI “İSLAM”
- 09-09-2018 İSLAM COĞRAFYASINDAKİ İKTİDARLARIN ALLAH’I OLSAYDI, ONLARIN DOLARI OLMAZDI
- 28-08-2018 RASULULLAH (A.S.) YERLİ VE MİLLİ MİYDİ?
- 08-08-2018 KUTSAL DEVLET OLUR MU?
- 07-07-2018 MUHAFAZAKÂR CENAHTA YÜKSELEN TREND: LAİKLİKTEN LAİKLİK BEĞENMEK
- 19-06-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
- 07-06-2018 DÜNYEVİLEŞME SADECE “TEK DÜNYALILAR”IN SORUNU MU?
- 22-05-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 11-05-2018 İSLAM DÂVÂSININ/DÂVETİNİN İLK AŞAMASI: HAKLA BÂTILIN AYRIŞTIRILMASI
- 27-04-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
- 09-04-2018 MÜ'MİN İLE MÜRİD FARKI
- 30-03-2018 ÇİFTLİK BANK OLAYI, KUR'AN'I KABİRLERDE OKUYUN FERMANI VS
- 13-03-2018 MEYDANI DİN HAKKINDA AHKÂM KESENLERE BIRAKMIYORUZ!
- 06-03-2018 “YENİ TÜRKİYE”DE “ESKİ TÜRKİYE”LEŞME TEMAYÜLLERİ
- 12-02-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR TESBİTLERİM
- 27-01-2018 CAHİLİYEYE İSLAM AŞISI BİD’ATI
- 04-01-2018 HAYAT: İKİ “İKRA” EMRİ ARASI
- 22-12-2017 EMANİYYEDEN/KURUNTULARDAN İLME, ÜMMİLİKTEN KİTABİLİĞE
- 16-12-2017 KUDÜS GÜNDEMİNE DAİR
- 27-11-2017 KERKÜK'ÜN DİLİ OLSA
- 15-11-2017 SON KURTARICILAR KEMALİZMLE BÜTÜNLEŞİRKEN…
- 05-11-2017 KADINLARIN, KOCALARININ İSTİKAMETSİZLİĞİ İLE İMTİHANI
- 17-10-2017 DİNDARLAŞMA TRENDİNDEN, DİN(İ)DARLAŞMA TRENDİNE
- 08-10-2017 SUS PAYLARINA RÂZI OLMAK VEYA OLMAMAK
- 19-09-2017 İSLAM YOLUNUN, KRALLARI DEĞİL KURALLARI VARDIR
- 31-08-2017 KURBAN ETİ "DİN"LENDİRİLMELİ
- 13-07-2017 KUR’AN’DA “DAMAL SİLUET ŞENLİKLERİ”
- 02-07-2017 SÂBİTELERE VE GÜNCELE DAİR (HAZİRAN)
- 02-07-2017 SÂBİTELERE VE GÜNCELE DAİR (MAYIS)
- 30-05-2017 TARİHTEN İKİ ÖRNEK OLAY IŞIĞINDA GÜNCEL ŞAHİTLİK YÜKÜMLÜLÜĞÜMÜZ
- 21-05-2017 KADINLARA AÇIK MEKTUP
- 26-04-2017 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 13-04-2017 GÜNCELE DAİR KISA KISA
- 13-03-2017 “KUTSAL DEVLET” ANLAYIŞI ZULÜM ÜRETİYOR
- 08-03-2017 LÂ DEMEK VE FAKAT İLLALLAH DİYEMEMEK!
- 30-01-2017 KUR’AN’I NİHAİ BAŞVURU, HÜKÜM VE ÇÖZÜM MERCİİ OLMAKTAN ÇIKARMAK
- 22-12-2016 HALEP, ŞEHİD ŞEHİRLER KERVANINA KATILIRKEN…
- 10-11-2016 ERDOĞAN’IN “MÜSLÜMAN SİYASETİ" SÖZÜNE DAİR
- 03-10-2016 STK'DAN CEMAATE, KİLİSE FORMUNDAN MESCİDE
- 24-09-2016 SÖZ KONUSU OLAN İSLAM İSE, HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR
- 17-09-2016 KURBAN VE HACC, BİR SON MUYDU, BAŞLANGIÇ MI?
- 20-07-2016 YALNIZ DARBEYE DEĞİL, DEMOKRASİYE DE TEKBİRLE DİRENMELİ
- 07-07-2016 İSLAMİ ŞAHSİYETİN, ETKİSİZLEŞTİRİLEN YAPITAŞLARI –II-
- 22-06-2016 İSLAMİ ŞAHSİYETİN, ETKİSİZLEŞTİRİLEN YAPITAŞLARI –I-
- 29-05-2016 PARÇALANAN BEDENLERİMİZ VE PARÇALANAN AKİDEMİZ
- 26-04-2016 YENİ TÜRKİYE ve LAİKLİK
- 07-03-2016 MUHAFAZAKÂR KESİMDE PERİNÇEKLEŞME SENDROMU
- 24-02-2016 SELEFİLİĞİN, KUR’ANİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ -I-
- 05-02-2016 ŞAPKAYI NASIL GİYDİRDİLER?
- 31-12-2015 ALLAH’A KARŞI TAŞKINLIK, HALKA KARŞI TAŞKINLIK
- 04-12-2015 SEKÜLERLEŞEN DİL
- 15-11-2015 İKİ ÖLÇÜSÜZLÜK: İŞGALCİYE GÜL, HALKINA BOMBA
- 27-10-2015 “NAZAR” VAR MI?
- 19-09-2015 NAMAZIMIZ, HACCIMIZ, KURBANIMIZ BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇTIR
- 28-07-2015 DİCLE, KURTLAR, KUZULAR VE MÜSLÜMANLAR
- 22-06-2015 ALLAH’TAN BAŞKALARIYLA KORKUTULMAK
- 21-05-2015 “DİNDAR” KELİMESİ HANGİ BOŞLUĞU DOLDURUYOR?
- 31-03-2015 İNSANIN HAKKI, ALLAH’IN HAKKI
- 18-02-2015 “LAİKLİĞE VEDA” MI?
- 13-01-2015 MÜSLÜMAN DUYGUYLA DEĞİL, ÖLÇÜYLE HAREKET EDER
- 17-12-2014 DEVLETİN PARALELİ, DİKEYİ
- 18-10-2014 İSLAM'A TESLİM OLMAK MI, İSLAM'I TESLİM ALMAK MI?
- 03-10-2014 ALAN HÂKİMİYETİ VERSUS BÖLGESEL VE KÜRESEL HÂKİMİYET
- 16-09-2014 "ESKİ TÜRKİYE" - "YENİ TÜRKİYE" FARKI
- 27-08-2014 GAZZE HALKI İZZETİ ÖĞRETİYOR
- 03-08-2014 RİVAYET KÜLTÜRÜYLE HESAPLAŞILMADAN, IŞİD’E KARŞI ÇIKMAK MÜMKÜN MÜ?
- 19-07-2014 İNSANLIĞIN ÖĞRETMENİ ŞEHİD GAZZE
- 23-05-2014 TEKASÛR SORUNU ve SOMA FACİASI
- 30-04-2014 HİRA SONRASINA AİT BİR DURUŞA SAHİP OLMALIYIZ
- 01-04-2014 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -IV-
- 05-03-2014 MÜSLÜMANLARIN KURUMSALLAŞMAKLA İMTİHANI
- 27-02-2014 PAKİSTANLI ÇOCUKLARA 10. YIL MARŞI OKUTAN "HİZMET"
- 11-02-2014 FİRAVUN'UN SARAYINDA İMANINI GİZLEYEN MÜ'MİN KISSASI BİZE NE DİYOR?
- 11-01-2014 BU NEYİN KAVGASI?
- 12-12-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -III-
- 28-11-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -II-
- 17-11-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -I-
- 12-11-2013 İKİ ÖLÇÜSÜZLÜK: İŞGALCİYE GÜL, HALKINA BOMBA
- 11-10-2013 CAMİ AVLUSUNDAKİ LAİK REJİM
- 06-10-2013 CAMİ–CEMEVİ VE CAMİ-AVM
- 27-09-2013 DEĞİŞEN MEDYA DÜZENİ, DEĞİŞMEYEN MEDYA ALIŞKANLIKLARI
- 17-09-2013 BİR KÖYDE İKİ MUHTAR OLMAZ
- 25-08-2013 MURSİ'YE YAKIŞAN, MISIR'IN SARAYI MI ZİNDANI MI?
- 11-08-2013 ERGENEKON VE İKİ MAĞARANIN TANIKLIĞI
- 19-07-2013 BATI PUTUNU, MÜSLÜMANLAR İLKELERİNİ YİYOR
- 08-07-2013 DEMOKRASİNİN SINIRLARI
- 04-07-2013 KAVRAM TÜKETİCİLİĞİ
- 22-06-2013 MÜSLÜMANIN İSTİKAMETİNİ KONJONKTÜR DEĞİL İLKELER BELİRLER
- 16-06-2013 PEYGAMBERLERE İMAN, ALLAH'IN HAYATA MÜDAHİL OLUŞUNA İMANDIR
- 08-06-2013 MAHKÛM DEĞİL, HÂKİM OLAN ALLAH'A İMAN ETMEK
- 31-05-2013 YEREL ERGENEKON MU, KÜRESEL ERGENEKON MU?
- 20-05-2013 MAVİ MARMARA ÜZERİNDEN SİYONİST REJİMİ MEŞRULAŞTIRMAK
- 28-04-2013 BİR MUHASEBE DENEMESİ VE İSTİKAMET HATIRLATMASI
- 22-04-2013 KUR'AN KISSALARINDA TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMÜN İLKELERİ
- 12-04-2013 "ANKARA'DA KIRK BEŞ YIL" KİTABI ÜZERİNE
- 06-04-2013 "SOSYAL MEDYA" VEYA ÇAĞIN LOTUS ÇİÇEKLERİ
- 22-03-2013 “ÖZGÜR SURİYE” Mİ, “İSLAMİ SURİYE” Mİ?
- 17-03-2013 BÖYLE BİR CİHAD ANLAYIŞI OLUR MU?
- 28-02-2013 AKP'NİN YAPTIĞI "KİMLİK SİYASETİ" DEĞİL Mİ?
- 12-02-2013 MÜNKERLE BARIŞIK MÜSLÜMANLIK!
- 20-01-2013 "İSLAMİ KAPİTALİZM" SAPTIRMASI
- 10-01-2013 GANNUŞİ’DEN DEMOKRASİ VAAZI DİNLEMEK
- 28-12-2012 TASAVVUF NEDİR, NE DEĞİLDİR?
- 12-12-2012 SİYASETİ AKİDEDEN BAĞIMSIZLAŞTIRMAK
- 06-12-2012 NEO-MÜRCÎLİK VE NEO-HARİCİLİK ARASINDA
- 30-11-2012 BİZİM "SANDY KASIRGAMIZ"
- 15-11-2012 HAKLA BÂTIL BİRBİRİNE KARILIRKEN MÜSLÜMANLAR NE YAPIYOR?
- 09-11-2012 PEYGAMBER KISSALARINDA İSLAMİ MÜCÂDELENİN İLKELERİ
- 01-11-2012 YARIM KALAN DUA
- 20-10-2012 BU NEYİN REKABETİ?
- 15-10-2012 KUR'AN KARŞISINDA BİR POSTMODERN GÜRÜLTÜ: GÖRECELİLİK İDDİASI
- 08-10-2012 KOMPLOCULUK?
- 01-10-2012 ALLAH'IN DİNİ PAYANDALAŞTIRILIRKEN SESİZ KALMAK
- 16-09-2012 TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLARA ÇAĞRI
- 09-09-2012 "ŞAM'IN FAZİLETLERİ" RİVAYETLERİ ÜZERİNE
- 02-09-2012 K. ALPAY VE A. DURSUNOĞLU: GERÇEĞİN İKİ YARISI
- 25-07-2012 SURİYE DİRENİŞİNE BAKIŞIMIZ
- 12-07-2012 RAMAZAN AYI VE BİR FARKINDALIĞI ŞAHİTLİĞE DÖNÜŞTÜRME ZORUNLULUĞUMUZ
- 12-06-2012 "HARAMEYN DÅVAMIZ" DA OLMALI
- 08-06-2012 HARAMEYN VE ACI GERÇEKLER
- 28-05-2012 "ANAYASA" İÇİN SÖYLEYECEK SÖZÜNÜZ BU MU?
- 23-05-2012 UMRE YOLCULUĞUNUN ÖĞRETTİKLERİ
- 07-05-2012 MÜLK KAVRAMINI DOĞRU ANLAMAK
- 21-04-2012 KULLANAN - KULLANILAN!
- 01-04-2012 FE EYNE TEZHEBÛN!
- 23-03-2012 TARİH NİÇİN TEKERRÜRDEN İBARETTİR?
- 18-02-2012 İDDİALARIMIZ VARDI BİZİM
- 02-02-2012 SURİYE DİRENİŞİ VE ÂDİL ŞAHİTLİK SORUMLULUĞU
- 14-01-2012 DERGİ DEĞİL MEKTEB: İKTİBAS
- 30-12-2011 "KORSAN" VE "KAÇAKÇI" NİTELEMELERİ ÜZERİNE
- 23-12-2011 MÜSLÜMANLARIN KURUMLAŞMAKLA İMTİHANI
- 13-12-2011 KÜRESEL NEVZAT TANDOĞAN: NATO
- 03-12-2011 FETVA
- 18-11-2011 "ÇÖZÜM İSLAM'DA" HAKİKATİNE BURUN KIVIRMAK
- 23-10-2011 "İDEOLOJİSİZ ANAYASA" TALEBİ VE MÜSLÜMANLAR
- 12-10-2011 NİÇİN CİDDE VE KAHİRE?
- 21-09-2011 SUS PAYLARI VE MÜSLÜMANLAR
- 16-09-2011 BİLGİ FETİŞİZMİ
- 19-08-2011 AÇLIK SORUNU, İNSANİ YARDIM VE İSLAMİ MÜCADELE
- 16-08-2011 YÜZDE 81 DİNDAR, YÜZDE KAÇ MÜSLÜMAN?
- 25-07-2011 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN DİL: TEVHİDCE
- 20-07-2011 DİCLE, KURTLAR, KUZULAR VE MÜSLÜMANLAR
- 07-07-2011 NAMAZDA KUR'AN OKUDUĞUMUZUN FARKINDA OLMAK
- 30-06-2011 HUDEYBİYE İSTİSMARINDA SON NOKTA
- 22-06-2011 İSLAM COĞRAFYASI, TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLAR VE ÜÇ TUTUM
- 13-06-2011 RAHAT KAÇIRAN ÂYETLER!
- 02-06-2011 SİSTEM İÇİ DEĞİŞİM MÜSLÜMANLARIN LEHİNE Mİ İŞLİYOR?
- 27-05-2011 İTİDAL KAVRAMI DOĞRU ANLAŞILIYOR MU?
- 10-05-2011 "MEÂL - TEFSİR" FORMU DOĞRU MU?
- 01-05-2011 "TÖRENLER CUMHURİYETİ" VE ÇOK KUTSALLILIK
- 15-04-2011 İSLAM TOPRAKLARI NİÇİN KOLAY BOMBALANIYOR?
- 10-04-2011 BDP ÇOK GEÇ UYANDI!
- 25-03-2011 SENİN QULHUN SANA, BENİM QULHUM BANA!
- 05-03-2011 BÖLGEDEKİ GELİŞMELER: "İSLAM'SIZ LÂ" NE GETİRİR?
- 28-02-2011 ÖLÜM, İLKELER, PRAGMATİZM
- 18-02-2011 ŞEHADET: ALLAH İÇİN OLMAK
- 12-02-2011 TUNUS VE MISIR DENKLEMİ
- 31-01-2011 “Tarihin sonu"ndan devrimler çağına
- 21-01-2011 BİN ALİ, NE ÖZENTİSİYDİ?
- 07-01-2011 SEYYİD KUTUB VE BİZ: GERİ DEĞİL İLERİ
- 11-12-2010 “SEYYİD KUTUB’U AŞMAK” SÖYLEMİ
- 27-11-2010 KAPİTALİST KUŞATMAYA KARŞI ÇARESİZ MİYİZ?
- 10-11-2010 BİR AĞAÇ GİBİ TEK BAŞINA, BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇE
- 26-10-2010 MÜ'MİNLER BİRBİRLERİNİN VELîSİ Mİ?
- 23-10-2010 DANİEL BEBEK
- 12-10-2010 İSLAMİ SİYASET, MUHAFAZAKÂR SİYASETTEN AYRIŞMAKLA BAŞLAR
- 24-09-2010 KUR'AN MI TEMEL BELİRLEYİCİDİR, HADİSLER Mİ?
- 13-09-2010 AHALİYİ KİMLİKSİZLEŞTİRME PARTİSİ
- 07-09-2010 SON OLARAK...
- 28-08-2010 TERAZİNİN AYARLARIYLA OYNAMAK
- 23-08-2010 PRAGMATİZM ÇIKMAZI
- 13-08-2010 ERCÜMEND ÖZKAN FARKI
- 06-08-2010 HANGİ KÜRT MESELESİ?
- 16-07-2010 DUAYI BİREYSELLEŞTİRMEK
- 07-07-2010 RASULULLAH NİÇİN HABEŞİSTAN’A HİCRET ETMEDİ?
- 21-06-2010 ZAYIFLATILAN İSLAM DEVLETİ PERSPEKTİFİ
- 11-06-2010 ŞEHİDİN ARKADAŞI OLMAK
- 03-06-2010 KAHROLUYORUM
- 21-05-2010 MÜ'MİN ZİHNİN TEMEL KODLARI
- 15-05-2010 İLİŞTİRİLMİŞ DUYARLILIKLAR VE AFGANİSTAN
- 27-04-2010 TEVHİDDEN BAĞIMSIZ ADALET SÖYLEMİ
- 21-04-2010 MÜSLÜMANLAR VE "SİSTEMİN YENİDEN İNŞASI"
- 19-04-2010 TERÖRİZMİ KINAMAK
- 12-04-2010 TEKNOLOJİ: NE MAHRUMİYET, NE MAHKÛMİYET
- 10-04-2010 PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALMAMALI
- 30-03-2010 KENDİ YERİMİZDE VE KENDİMİZ OLARAK...
- 26-03-2010 BUGÜNE KADAR HELAL MİYDİ?
- 12-03-2010 SOMALİ'DE "KORSANLAR VE İMPARATORLAR"
- 02-03-2010 MİNBERLER VE MİHRABLAR
- 19-02-2010 NATO'YA KİM "ONE MİNUTE" DİYECEK?
- 14-02-2010 SORGULANMAYAN VESAYET
- 06-02-2010 BAŞÖRTÜSÜ: ÇÖZÜM YAHUT ÇÖZÜLME
- 25-01-2010 DAVETTE YUVARLAK MASA MODELİ
- 19-01-2010 İSLAM RESTLEŞMEDİR!
- 09-01-2010 ÜÇ TARZ-I SİYASET
- 28-12-2009 BİZİM DE MUNTAZERİLERİMİZ OLMALI
- 17-12-2009 YOL AYRIMINDA İKİ PROJE
- 10-12-2009 O ZATEN KEFENİNİ GİYMİŞTİ
- 02-12-2009 İSLAM, KAPİTALİZMİN VİCDANI KILINAMAZ
- 26-11-2009 KURBAN
- 14-11-2009 GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ DİNDARLIK
- 08-11-2009 KİRLİ ÇORAP - KİRLİ MAHYA İKİLEMİNDE DİYANET
- 31-10-2009 ZİKR: RİTÜELLEŞTİRİLEN HAYAT ÖLÇÜSÜ
- 22-10-2009 İSTİKRAR
- 10-10-2009 ÇÖP İŞÇİSİNİN ÖLÜMÜ
- 24-09-2009 'DİNDARLIK ANKETLERİ'NDE SORULMAYAN SORU
- 06-09-2009 HANGİ EHL-İ SÜNNET?
- 26-08-2009 NAMAZ KILMAYANLAR NİÇİN ORUÇ TUTAR?
- 10-08-2009 RAMAZAN NİÇİN ZAM AYI OLDU?
- 15-07-2009 SEN DE Mİ ADEM!
- 01-07-2009 İSLAM İHTİLALCİ DEĞİL İNKILABCIDIR
- 16-06-2009 İRAN'DA "CUMHURİYET MİTİNGLERİ"
- 30-05-2009 DİNİ PAYANDALAŞTIRMAK
- 16-05-2009 OBAMA'DAN "CAN ALICI" MESAJLAR
- 04-05-2009 NÖBET YERLERİMİZİ NE ÇABUK TERK ETTİK
- 19-04-2009 "KUTLU DOĞUM" NE ZAMAN?
- 03-04-2009 "BEN YAPTIM OLDU" UMURSAMAZLIĞI
- 26-03-2009 BULDUĞUMUZ DEĞİL UMDUĞUMUZ
- 19-03-2009 PUTİN RUSYASI ve İSLAM
- 11-03-2009 BEN “SEÇİM”İMİ O GÜN YAPMIŞTIM
- 28-02-2009 AK PARTİ 28 ŞUBAT’IN MUSA’SI MI, ÂSÂSI MI?
- 19-02-2009 BAŞÖRTÜSÜNÜ SAVUNMAYA VAR MISINIZ?
- 13-02-2009 GAZZE'NİN KİMLİK İHRACI VE ÇOCUKLAR
- 30-01-2009 BİR AYAKKABI DA ERDOĞAN’DAN
- 18-01-2009 KAZANAN GAZZE HALKI OLDU
- 05-01-2009 İNSANLIĞIN ÖĞRETMENİ ŞEHİD GAZZE
- 11-12-2008 ARABESKİN EN TEHLİKELİSİ
- 28-11-2008 KURBAN ORTAKLIĞI
- 20-11-2008 BÜYÜCÜLER VE KEMALİSTLER
- 08-11-2008 OBAMA KİMİ KURTARACAK?
- 08-10-2008 KÜRT SORUNU: ÇÖZÜMSÜZLÜK MÜ, ÇÖZÜM MÜ?
- 18-09-2008 RAMAZAN, KUR’AN VE KADINLAR
- 07-09-2008 ANNE-BABAYA "ÖF" DEMEYEN BİR TOPLUM!
- 27-08-2008 RAMAZAN DENİNCE
- 19-08-2008 AKVARYUM MÜSLÜMANLIĞI
- 03-08-2008 PUTLARIN HAKKI DEVİRİLMEKTİR, ISLAH EDİLMEK DEĞİL!
- 17-07-2008 İSLAM’IN İLK ŞARTI CİDDİYETTİR!
- 08-07-2008 MÜSLÜMANLAR CAHİLİ SİSTEME KANAT OLMAMALI!
- 29-06-2008 ÇİZGİ FİLMLER NE KADAR MASUM?
- 20-06-2008 PROVOKATÖR İTHAMI ÜZERİNE
- 03-06-2008 DOĞRU CAMİLER AÇIK, FAKAT NEYE?
- 24-05-2008 YANGINDA İLK KURTARILACAK
- 14-05-2008 BOYKOTUN ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYANLAR İÇİN BİR HABER
- 03-05-2008 YALANDAN KİM Mİ ÖLMÜŞ?
- 19-04-2008 NE "HOŞKÖRÜ", NE ŞİDDET KÖRÜ!
- 05-04-2008 HATİM KAMPANYALARI
- 11-03-2008 KADIN-ERKEK: REKABET Mİ, VELAYET Mİ?
- 01-03-2008 “MÜCAHİD DENKTAŞ” İSLAMİ DEĞERLERE KARŞI!
- 23-02-2008 KUR’AN İLAÇ DEĞİL REÇETEDİR
- 07-02-2008 HERKES DİNİNİN SAHİCİ ADAMI OLMALI
- 26-01-2008 BU KADAR CEHALET İÇİN "AYDIN" OLMAK ŞART MI?
- 20-01-2008 BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI KEMALİZM-APOİZM İTTİFAKI MI?
- 06-01-2008 NAMAZLARIMIZI HIZDAN KORUYALIM
- 25-12-2007 HACCIMIZI GERİ İSTİYORUZ
- 04-12-2007 BU SENARYO, ALFRED HİTCHCOCK'A MI AİT?
- 19-11-2007 KUDÜS BULUŞMASI: RENKLER AYRI, DUYGU VE SLOGANLAR AYNI
- 01-11-2007 TOPLUM MÜHENDİSLERİNİN YENİ GÖZDELERİ: NEOMENKIBECİLER
- 08-10-2007 TV ESİR ALIYOR; ESİR OLACAK MIYIZ?
- 01-10-2007 "NİŞANLILIK DÖNEMİ NİKAHI": KİTABA UYMAK YERİNE KİTABINA UYDURMAK
- 11-09-2007 BELEDİYELER VE RAMAZAN: GÖLGE ETMEYİN BAŞKA İHSAN İSTEMEZ!
- 01-09-2007 KAVRAMLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM!
- 07-08-2007 “İSLAMSIZ İSLAM” SAPTIRMALARINI BOŞA ÇIKARMAK
- 27-07-2007 ULUSALCILARIN MUMU YATSIYA KADAR YANDI!
- 23-07-2007 İSLAMİ MÜCADELE BİR BÜTÜNDÜR, PARÇALANAMAZ!
- 12-07-2007 YALANDAN KİM Mİ ÖLMÜŞ?
- 02-07-2007 JAKOBENİZMİN YENİ MEVZİSİ, YENİ MASKESİ: ULUSALCILIK
- 14-06-2007 ÇEVRESEL İFSADIN SONUCU: "SEKÜLER KIYAMET" BEKLENTİSİ
- 05-06-2007 LAİSİZMİN MERCAYUN'U, İSLAM'IN BİNT CİBEYL'İ
- 25-05-2007 İSLAM SADECE ANLATILMAZ, YAŞANIR
- 12-05-2007 ÇÖZÜM; MEŞAKKATLİ FAKAT İSABETLİ OLAN NEBEVİ HAREKET METODUDUR
- 01-05-2007 HAYALCİ VE ERTELEMECİ SİYASETİN SONU: "TİYATROMUZ BURAYA KADARDI!"
- 27-04-2007 PROVOKASYONLAR, TEKTİPÇİ ULUS KİMLİK KURGUSUNDA DÜĞÜMLENİYOR
- 18-04-2007 “ILIMLI MÜSLÜMAN” KİMDİR?
- 11-04-2007 KAVMİYETÇİLİK, EMPERYALİZME KUSURSUZ HİZMETİNİ SÜRDÜRÜYOR
- 30-03-2007 İNTERNETİ MÜSLÜMANCA KULLANMAK
- 22-03-2007 ESKİDEN BAKKALLARIMIZ VARDI
- 12-03-2007 “BÜYÜK BULUŞMA"DAN BÜYÜK TAHRİBAT
- 23-02-2007 “MUHAFAZAKAR DEMOKLES”İN KILICI İLKAV’IN TEPESİNDE
- 07-02-2007 KUR'ANI TAHKİR VE TEZYİF SUÇU
- 22-01-2007 İKİ YÜZLÜ MEDYANIN “ÇILGIN TÜRKLER”İ
Makaleler
Hava Durumu