SEYYİD KUTUB BAĞLAMINDA DURUM TESBİTİ
Şükrü HÜSEYİNOĞLU
11-11-2022 10:21
İnsanlar iz takip ederler ve iz bırakırlar. Aslında, hayat bir iz takibinden ibarettir desek yanlış söylemiş olmayız. Nitekim insanlar gündelik hayatlarını da, kendilerinden önce yaşayan nesillerce açılan ve kendilerinin de gidip gelmekle yineledikleri, güncel tuttukları yollarda ikame ederler. Dağlardaki patika yollar bu durumun en doğaçlama örneklerini teşkil eder.
Bu noktada ilk aklımıza gelen ayet, İsra 95. ayet olmaktadır:
“De ki: Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara elçi olarak gökten bir melek gönderirdik." (İsra, 17/95)
Yeryüzünün misafirleri melekler değil de insanlar olduğuna göre, onlar için elçi de aralarından seçilecektir ki, izlenip takip edilebilecek izler bıraksın, örnek/model alınabilsin. Nebilerin (a.s.) vasıflarından birinin “usvetun hasene / en güzel örnek”[1] olmasının nedeni işte budur.
Nitekim Peygamberler, aynı Nebevi izi takip edip sürdüren ve zamanla tozlandırılıp flulaştırılan o izi yeniden belirginleştiren, birbirlerinin takipçisidirler:
“İşte o Peygamberler, Allah'ın kendilerine yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.” (En’am, 6/90)
Tam burada karşımıza “gelenek” kavramı çıkmaktadır. Bugün Müslümanlar olarak sıkıştırılmak istendiğimiz çıkmaz sokaklardan biri de bu alandadır: Gelenekperestlik ile gelenek düşmanlığı arasında tercihe zorlanmak. Ne gelenekperestlik, ne de gelenek düşmanlığı diye bir üçüncü yol (aslında birinci, asli yol) seçenek dışı bırakılmak isteniyor. Rabbimiz tarafından “ümmeten vasaten / vasat ümmet” olarak nitelenen biz Müslümanlar[2], bilakis çok uçlara mahkûm edilmek isteniyoruz.
Geleneği, sahih ve muharref kısımlarıyla birlikte bir bütün olarak kucaklama veya sahihi ile muharrefini ayırt ederek ıslaha tâbi tutmak yerine bir bütün olarak kaldırıp atarak, türediliğe, köksüzlüğü düçar olma uçlarına savrulmak… Üstelik bunu, insanlık tarihiyle yaşıt bir gelenek, “Nebevi gelenek” demek olan İslam adına yapmak…
Türedilik, köksüzlük, müşahhas bir örnekten, yol-yordam örnekliğinden mahrum olmak ne büyük ziyandır. Tabir yerindeyse, keşfedilmiş Amerika kıtasını her defasında yeniden keşfe koyulma ahmaklığıdır, geleneksizlik.
İşte bu sebeple Nebilerin bir vasfı da, türedi olmamak, yukarıda belirttiğimiz üzere insanlık tarihiyle eşit olan Nebevi geleneğin bir halkası olmaktır:
“De ki: Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.” (Ahkaf, 46/9)
Ayetteki, meallerde “türedi” olarak çevrilen kelime “bid’an”dır ve Rabbimizin burada verdiği mesaj açıktır: Şayet Nebevi geleneğe dayanmaz, o geleneğin izini sürmez de, vahyin öğretisi ile o öğretinin müşahhas örnekliğini ifade eden Nebevi uygulamanın arasını açarak, vahyi Nebevi gelenek bağlamından koparmaya kalkışırsanız, bizatihi bir bid’ata/türediye dönüşürsünüz.
Muhammed (a.s.) ile insanlığa bildirilen son risaletin ilk muhatapları, zamanla tahrif edilmiş bir Nebevi geleneğin izlerinin bulunduğu 7. asrın Mekke’sinde yaşayan insanlardı ve onlar namaz, hac, kurban başta olmak üzere birçok Nebevi pratiği tevhidi niteliklerinden uzaklaştırılmış da olsa şekilsel olarak sürdürmekteydiler. Dolayısıyla onlar Kur’an’ın kullandığı “din dili”ne yabancı değillerdi. Bu anlamda İslam risaletinden söz ettiğimizde sıfırdan bir inşadan söz etmediğimiz, Nebevi bir geleneğin devamından söz ettiğimiz açıktır.
Rabbimizin Kitab-ı Kerim’inde “Millet-i İbrahim”e, yani İbrahim (a.s.)’ın tâbi olduğu tevhid dinine vurgu yapması ve Rasulullah (a.s.)’dan ona tâbi olmasını istemesi[3], söz konusu ettiğimiz “Nebevi gelenek” konusunda dikkate değer bir husustur.
Köksüzlüğün, Türediliğin Felsefesi: “Tarihüstücülük”
Günümüzde yaygın tanımlama biçimi olarak “mealcilik” olarak ifade edilen bir yaklaşım biçiminin varlığı malumdur. Kökleri 19. asrın İngiliz işgali altındaki Hindistan’ına, Seyyid Amed Han ve Abdullah Çekralevi gibi modernist isimlerin öncülük ettiği “Kuraniyyun” akımına kadar giden bu yaklaşımın, literatürdeki asıl karşılığı “tarihüstücülük”tür. Bu yaklaşımın diğer ucunda da “tarihselcilik” anlayışı bulunur.
Ki bu yaklaşımlardan ilki, İslam’ı, Rasulullah (a.s.) ve beraberindeki ilk nesil başta olmak üzere onu müşahhaslaştıran, ete-kemiğe büründüren coğrafya, tarih ve toplum bağlamından koparmayı ve böylece sınırı olmayan lafzi yorumlara ve dolayısıyla tarife açık hale getirmeyi ifade ederken, diğeri ise onun ölçülerini ve ahkâmını, inzal edildiği coğrafya, tarih ve topluma hasrederek tarihe gömme ve buharlaştırma çabasına denk gelmektedir.
Söz konusu her iki yaklaşım biçiminin de Batı reformasyon ve modernleşme süreçlerinin ürünü olan ve birer İncil yorum biçimi olarak üretilen yaklaşımlar olduğunu ve 19. asır itibariyle oradan “copy-paste” yoluyla İslam dünyasına taşındığını da hassaten belirtmemiz gerekir.
İşin doğrusu ise odur ki, İslam ne tarihüstüdür, ne de tarihseldir. O, tarihin belli bir döneminde, (miladi 7. asırda), belli bir coğrafyada yaşamış bir toplumda (Mekke ve Medine toplumları) kendisini müşahhaslaştırmış, cihanşümul/evrensel mesaj ve inşasını bu coğrafya, toplum ve tarih zemininde modelleştirmiş Rabbani öğretinin adıdır.
Tarihüstücülüğün temel iddiası, İlahi Hitabın/Kitabın anlaşılması ve yaşanması noktasında herhangi bir tarihsel bağlamın gerekli olmadığıdır. Bu iddianın pratik karşılığı, Kur’an’ın anlaşılması ve hayata aktarılması noktasında, ıstılahta sünnet olarak ifade edilen Rasulullah’ın müşahhas örnekliği ve uygulamalarına ihtiyaç olmadığı, Rasulullah ve arkadaşları nasıl ki yalnızca Kur’an’la yol aldılarsa bizim de bugün aynısını yapabileceğimiz şeklindedir.
Tabi önermeye/iddiaya konu olan temel değerlendirme yanlış olunca, iddia da haliyle yanlış olmaktadır. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi Kur’an vahyinin, özellikle Hac ibadetinde sembolleşen “dini bir pratik” üzerinde bulunan bir toplum zemininde inzal edildiği ve onu akidevi ve ameli temelde inkılaba uğratarak ıslah etmek üzere sözünü söylediği bilinmektedir. Kur’an’ın kullandığı kavramların karşılıklarını bilen, bir kısmını da tahrif edilmiş şekilde de olsa bizatihi hayatlarında pratize eden bir topluma, Kur’an’ın uzun uzadıya tarif ve izahlar getirmesi beklenemezdi.
Bu gerçeklik, günümüz açısından Kur’an’ın temel bir bağlamına işaret etmektedir: İnzal ortamı ile Rasulullah ve beraberindeki ilk neslin örnekliği/uygulaması. İşte tarihüstücülük (mealcilik), “Kur’an bize yeter” hak sözünü sloganlaştırmakta, lakin Kur’an’ın temel bağlamını devre dışı bırakarak bu hak sözü, kendisiyle bâtıl kastedilen bir söze dönüştürmektedir.
Modernist akımların “köksüzlüğü” vazeden bu felsefelerine karşın, Kur’an’ın “köklülüğe” ve bu köklülüğün nesilden nesile müşahhas bir örneklik zinciriyle aktarılmasına verdiği önem açıktır. Ki yukarıda konuyla ilgili kimi ayetleri hatırlatmaya çalıştık. Tevbe sûresi 100. ayet ile Fatiha sûresi 6-7. ve Nisa sûresi 69. ayetler ile, makalenin bu biraz uzunca olan girişini hitama erdirmeye çalışalım.
Rabbimiz bilindiği gibi Tevbe 100. ayette, Rasulullah’ın nezaretinde yetişen ilk neslin (Seyyid Kutub’un deyimiyle ilk Kur’an neslinin) örnekliğine vurgu yapmış, Fatiha 6-7. ve Nisa 69. ayetlerde ise kendi dosdoğru yolunu bizlere, o yolu hayatlarıyla müşahhaslaştırmış olan Nebiler, sıddıklar, şahitler/şehitler ve sâlihler üzerinden ifade etmiştir. Nitekim Kur’an’ın Peygamber ve sâlih kullara dair kıssaları da aynı gayeye ma’tuftur.
Bu uzun girişi, Rabbimizin bizim için örnek/model gösterdiği sıddık, şahit/şehit ve sâlihlerden olduğuna kanaat getirdiğimiz bir alimi, İslami mücadele öncüsünü gündeme getirdiğimizde kimi Müslümanlarca dile getirilen “kişileri öne çıkarmak” gibi eleştirilere bir ön cevap olması açısından yaptım. Oysa “sâlihleri yüceltmek” ile “unutturmak” şeklindeki iki uç tutum arasında da mutedil olanı yapmak gibi bir imkâna sahibiz.
Bizim, geçmişin ve bugünün İslami uyanış ve mücadele öncüleri konusundaki tutumumuz bu çizgidedir. 20. asırda Kur’an’a yeniden dönüşü ve Kur’an’ın temel kavramlarını ve egemenlik eksenli tevidi öğretisini yeniden güçlü şekilde gündeme getirmiş olan Seyyid Kutub’un zaman zaman gündeme taşımamız, ondan sitayişle söz etmemiz de bu çerçevededir.
Yol Ayrımı: Entegrasyon mu, Ayrışma mı?
Seyyid Kutub’un 20. asrın ikinci yarısında İslam coğrafyasındaki İslami uyanışa etki ve katkısı bilinen bir husustur. Tabi öncelikle bizatihi Kutub’un İslami bilinçlenme sürecinde çeşitli İslami hareketlerin ve uyanış öncülerinin etkisi söz konusudur. Sonradan önemli kimi yaklaşımları itibariyle ayrışma yaşamış olsa da, uzun yıllar mensubu olduğu İhvan-ı Müslimin hareketi ve dolayısıyla onun kurucusu Hasan el-Benna, “Kur’an’a Göre Dört Terim” kitabından hassaten etkilendiğini belirttiği Mevdudi, Takiyyuddin Nebhani ve Menar ekolü bu etkileşimlerin başında gelmektedir.
Kutub, söz konusu etkileşimlerin de katkısıyla ulaştığı tevhidi perspektifle, İslam’ın “egemenlik” eksenli öğretisi ekseninde Kur’an’ı ve Kur’an’la hayatı, yaşadığı coğrafyayı, İslam dünyasını ve dünyayı güncel bir okumaya tâbi tutmuştur. Okumaları sonucunda “Kur’an’ın gölgesinde” ulaştığı sonuçları da, gerek tefsiriyle ve gerekse de “Yoldaki İşaretler” adlı manifesto niteliğindeki eseriyle öncelikle Mısırlı Müslümanlarla ve neticede eserlerin tüm İslam coğrafyasına ulaşmasıyla dünya Müslümanlarıyla paylaşmıştır.
Seyyid Kutub ve eserleri denilince ilk akla gelen vurgular, “hakimiyetin/egemenliğin Allah’a has kılınması”, “cahiliyeden akidevi ayrışma”, “İslam-cahiliye uzlaşmazlığı”, “yeniden Kur’an’a dönüş” ve “Kur’an neslinin yeniden inşası” olmaktadır. Bu vurgular, o günkü yaygın İslami çalışmalar açısından çok aşina olunan vurgular değildi. Oysa her biri, Kur’an’ın ilk inzal sürecinde gündeme getirilmiş temel akidevi inşa öğretilerine tekabül etmekteydi.
Kutub, daha sonra kardeşi Muhammed Kutub’un “20. asrın cahiliyesi” olarak niteleyeceği modern batı cahiliyesine yönelik akidevi temelli net reddiyesiyle öne çıktığı gibi, geleneksel cahili anlayışları da ciddi anlamda sorgulayıp söz konusu etmiştir. Kutub “Yoldaki İşaretler”de, modern cahiliye ve geleneksel cahili anlayışları birlikte gündem ederek şöyle demektedir:
“Bugün biz, İslam’ın daha önce tanık olduğu türden bir cahiliyenin, belki daha da sapkın bir cahiliyenin içindeyiz. Çevremizde ne varsa, cahiliyedir: İnsanların anlayışları, inançları, adetleri, gelenekleri, kültürel kaynakları, sanatları, edebiyatları, yasaları… Hatta çoğumuzun İslami kültür, İslami kaynak, İslami felsefe, İslami düşünce diye bildiğimiz şeyler… Bunlar da bu cahiliyenin ürünüdür.
Bu nedenle nefislerimizde İslami değerler yer edinip kökleşemiyor, zihinlerimizde İslami anlayış berraklaşmıyor. İslam’ın daha önce yetiştirip çıkardığı türden yeni bir nesil artık içimizden çıkmıyor.
Öyleyse, İslami hareket yöntemi gereğince, eğitim ve yetişme döneminde içinde yaşadığımız, kendisine yaslandığımız cahiliyenin bütün etkilerinden soyutlanmamız ve arınmamız zorunludur. O ilk dönem insanların beslendiği arı kaynağa, hiçbir şeyin karışmadığı, hiçbir şüphenin bulunmadığı arı kaynağa dönmek zorundayız…”[4]
Tanımlama/teşhis bu kadar net ve köklü, çözüm konusundaki yaklaşım da aynı minvalde olunca, sentezci/eklektik yaklaşımlara ve hakla bâtılı uzlaştırmacı, orta bir yerde buluşturmacı yönelimlere açık kapı kalmamaktadır. İşte Kutub’un eserlerinin tüm İslam coğrafyasında Rabbimizin inayetiyle geniş bir yankı ve etki oluşturmasının temelinde, Kur’an’dan ve onun müşahhas örnekliğini ifade eden Nebevi örneklikten alınarak 20. asrın günceline ifade edilen bu netlik, bu bütüncül kavrayış, bu köklü teşhis ve çözüm perspektifi bulunmaktadır.
Bu yönüyle Kutub’un eserleri, ana kaynağa (Kur’an’a) dönüş, hakimiyetin/egemenliğin Allah’a has kılınması, tüm çeşitleriyle cahiliyenin reddi ve ondan akidevi temelde kesin ayrışma ve ilkesel uzlaşmazlık ve bu temelde ilk nesil örneğinde olduğu gibi Kur’an neslinin yeniden inşası gibi güçlü vurguları Müslümanların gündemine taşımıştır.
Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde, Kutub’un ve Mevdudi gibi diğer uyanış öncülerinin eserlerinin tercümesiyle birlikte, “sağ-muhafazakâr” temelli eklektik/sentezci yaklaşımların sorgulanması ve arı-duru bir İslami anlayışa yönelme noktasında bir bilinçlenmenin yaşandığını görmekteyiz. Bu bilinçlenme, modern cahiliye ve onun temsilcisi mevcut düzenden ve sağ-muhafazakâr eklektik kimliklerden arınmayı ve akidevi temelde ayrışmayı doğurmuştur.
İşte bu noktada iki kavram çıkmaktadır karşımıza, ki bunlar kavram Seyyid Kutub bağlamında bugünkü halimizin muhasebe edilmesi noktasında çok hayati kavramlardır: Entegrasyon ve ayrışma.
Akidevi temelde değerlendirdiğimizde; entegrasyonun şirkin, ayrışmanın (akidevi hicretin) ise tevhidin temeli olduğunu ifade etmemiz gerekir. Nitekim Rabbimiz, inzal sürecindeki ilk emirlerinden olan “ruczdan hicret” beyanıyla[5], Rasulullah ve beraberindeki ilk mü’minlere Mekke’deki cahiliyeyle entegrasyon yerine akidevi ayrışmayı emretmiştir.
Buna karşılık yine Kur’an’ın ilk dönem beyanlarından öğrenmekteyiz ki, Mekke cahiliyesi, filizlenmekte olan İslam dâvetine “entegrasyon” teklifi götürmüştür.[6] Dahası, bunun için Rasulullah’a, entegrasyona/uzlaşmaya uygun görmedikleri, cahili anlayış ve işleyişlerini reddeden ve egemenliğin Allah’a has kılınması öğretisini temel alan mevcut Kur’an’ın değiştirilmesi veya yeni bir Kur’an getirilmesi teklifinde bile bulunmuşlardı.[7]
Mekke’de ipler, işte bu uzlaşma/entegrasyon tekliflerinin vahyin kesin talimatlarıyla reddi[8] ile kopmuştur. Akidevi hicret[9], “onlardan güzellikle ayrışmayı” öngören kurumsal hicretle[10] taçlandırılarak hakla bâtıl ayrıştırıldığı gibi, iki toplumsallık da toplumsal planda değil fakat kurumsal planda ayrıştırılmıştır.
Bu kurumsal ayrışmanın, Mekke’deki mevcut egemenliğin merkezi Darun Nedve’den başladığını görmekteyiz. Ebu Bekir (r.a.), kabile temsilcisi olarak doğal üyesi olduğu bu “şirk meclisi”nden, iman etmesi ile birlikte ayrılmıştır. Darun Nedve’ye karşı Darul Erkam’ın ikamesi de bu ayrışmanın sembol adımını teşkil etmiştir.
İslam dâveti, işte bu “akidevi hicret/ayrışma” temelinde başlamış ve o zeminde ilerlemiştir. Emevi sultasıyla birlikte maalesef cahiliye âdet ve anlayışlarının yeniden diriltilerek İslam’ın öğretileriyle sentezlenme yoluna gidilmesi ve ayrıca Doğu Roma üzerinden o günün “modern cahiliyesi”nden etkileşimlerle, bu Kur’ani/Nebevi temel ve zemin terk edilmiş, Abbasi sultası döneminde ise, İslami farkındalık ve temyiz bilincinden uzak bir biçimde Yunan ve İran felsefelerine alan açılmasıyla da akidevi arı-duruluk, netlik önemli ölçüde ortadan kaldırılmıştır.
Bu dönemlerde ortaya çıkan eklektik/sentezci anlayışlar, saltanat kültürü, sultanların (hâşâ) “Zıllullah / Allah’ın gölgesi” olarak görülmesi ve otoritenin kutsanması, “devlet-i ebed müddet” gibi yaklaşımlarla birleşince, bugüne kadar süregelen “mukeddesatçı sağ-muhafazakâr” anlayışlar ortaya çıkmıştır.
Seyyid Kutub’un tüm bu eklektik/sentezci anlayışları da cahiliyenin bir parçası olarak değerlendirmesi ve Kur’an’a dönüşle akidevi arınma ve netleşmeye vurgu yapması, asırlardır toplumların algı ve anlayışını belirleyen entegrasyon temelli bu eklektik anlayışların sorgulanmasını ve Kur’ani temelde bir arınmayı, ayrışmayı beraberinde getirmiştir. Türkiye özelinde, 60’lı yıllar sonrası dönemdeki İslami bilinçlenmenin bu zeminde yaşandığını söylememiz mümkün.
Aşmak mı, Aşındırmak mı?
Özellikle 80’li ve 90’lı yıllarda çok güçlü bir akım haline dönüştüğüne tanıklık ettiğimiz söz konusu bilinçlenme sürecinin, 2000’li yılların başları itibariyle Türkiye özelinde ve Türkiye’nin “model ülke” olarak kendilerine takdim edildiği mücavir coğrafyalarda çok temel bir kırılmaya maruz kaldığını belirtmemiz gerekir.
28 Şubat sürecinin sert rüzgârlarında diriliğini korumayı başaran ve direncini ortaya koyan İslami mücadele hattı, 2002 yılında başlayan muhafazakâr-demokrat yönetim sürecinin ılıman rüzgârlarında sarsıntıya uğrayıp, bizi biz yapan tevhidi bilinç noktasında kırılma yaşamıştır.
Sürecin, tıpkı 1950’de ve 1983’te olduğu gibi dayatmacı jakoben laiklikten, ılımlı anglo-sakson laikliğe geçiş niteliğindeki sistem içi bir dönüşüm, kabuk değişimi olduğu gerçeğini fark edemeyen, başörtüsü yasağının, Kur’an kurslarına konulan sınırlamaların ve benzeri jakoben nitelikli dayatmalarının kaldırılmasına fazladan anlam yükleyen birçok çevre, sürecin cazibesine kapılarak, teşbihte hata olmazsa Ayneyn tepesindeki mevzileri terk edip sistem içi politik sürece taraftar veya doğrudan nefer yazılmaya başladı.
2010’daki anayasa referandumu ise, o güne kadar cahili düzen ve aktörleri karşısında “akidevi teberri” eksenli tevhidi duruşlarını sürdüren, Seyyid Kutub’un altını kalın harflerle çizdiği “cahiliyeden akidevi ayrışma” Kur’ani ilke ve Nebevi sünnetini doğru bir tercihle temel hareket çizgisi olarak ifade eden kimi çevrelerin dahi Ayneyn tepesindeki nöbeti terkiyle neticelendi.
Bizim, o süreçte kaleme alıp yayınladığımız “Türkiyeli Müslümanlar ve İstikamet Krizi” kitabında istikamet krizi olarak nitelediğimiz bu durum, 60’lı yıllarda başlayan, “entegrasyondan akidevi ayrışmaya” trendinin tersine dönmesini ifade etmekteydi. Artık "akidevi ayrışmadan entegrasyona” doğru tersine bir yolculuk söz konusu idi.
Bu sürece girildikten sonra, Seyyid Kutub’un altını çizdiği cahiliyeyle uzlaşmazlık ve akidevi ayrışma “engelinin” aşılıp, entegrasyonun tevhidi bilinçlenme sürecinde yer almış kesimler nezdinde meşrulaştırılması için iki tutumun öne çıktığını görmekteyiz. Birincisi “Seyyid Kutub’u aşmak” söylemi, ikincisi ise onun taltif edilmesi, lakin gündeme getirdiği Kur’ani/Nebevi çizginin kimi demagojik söylemlerle aşındırılması çabası.
“Aşmak söylemi”, daha önce iki makaleye konu ettiğimiz üzere, aslında Seyyid Kutub’un berraklık, netlik ve gayretini aşarak daha ileri sâlih ameller ve cehd imkânları üretmeyi değil, onun altını çizip 20. asrın güncelinde ifade ettiği tevhidi çizginin aşılması ve mevcut cahili işleyişlerle entegre yaklaşımların üretilmesi tercihini ifade ediyor.
Nitekim ilgili makalelerde de belirttiğimiz üzere, Seyyid Kutub’u aşmaktan söz eden çevrelerce bugüne değin, bâtıl sistemler içi cahili politik süreçlere entegre/angaje olmakla, ölçüsüz tekfir ve kör şiddete dayalı ölçüsüz yaklaşımlar dışında bir yaklaşım üretildiğini görmüş değiliz.
“Aşmak” adına dile getirilen “yerlilik” eksenli söylemler ise, İslami açıdan ciddiye alınmayı hak eden bir nitelik bile arz etmezler. Zira zihinleri ulusal sınırlarla çevrili insanların, böylesine daraltılmış zihinlerle cihanşümul bir dâvâ olan İslam’ı ve İslami dâvet önderlerini anlaması zaten mümkün değildir. İbretlik bir durumdur ki, Türkiye gibi ülkelerde kimilerince “yerlilik” adına zemmedilen Seyyid Kutub ve eserleri, Nâsır dönemi Mısır’ında da benzer çevrelerce “Hint alt kıtasındaki İslami yaklaşımların etkisinde olmakla”, yani “yerli olmamakla” zemmedilmiştir.
Aşındırma konusuna gelince, ne yazık ki bu noktada ibretamiz yaklaşımlara tanıklık ettiğimizi söylemeliyiz. Biz doğu toplumlarındaki yaygın bir tarz olarak “ne yardan ne serden geçme” tutumuyla, bir yandan Seyyid Kutub ve dâvet mirası sahiplenilirken, diğer yandan onun dâvet mirası tersyüz edilerek mevcut entegrasyon süreçleriyle uyumlu bir şekilde yorumlanmaya kalkışılıyor.
Kısacası, Seyyid Kutub’un altını çizdiği “cahiliyeden akidevi ayrışma” eksenli Kur’ani/Nebevi vurgular süreç içinde yanlış tercihlerle “aşılınca”, Kutub’un dile getirdiği bu vurgular kimi demagojik söylemler ile tersyüz edilerek entegrasyon süreçleriyle uyumlu gösterilmek isteniyor.
Bu noktada, Kutub’un, güncel hayatla bağı zayıflatılmış, egemenlik ilişkilerine İslami zeminde itiraz niteliğinden uzak geleneksel klasik fıkıh anlayışına yönelik “sahife fıkhı” tanım ve bu çerçevedeki haklı eleştirileri, cahiliye düzenlerinden “akidevi ayrışma” temelli İslami dâvet ve mücadele tercihi yerine, cahiliye düzenlerinin politik süreçlerini esas alan bir “adım adım iyileştirme” anlayışına savrulan kimi kesimlerce bu yaklaşımlarını temellendirmek için üretilen “tertil fıkhı”, “merhale fıkhı” gibi tanımlamalara dayanak kılınmaya çalışılıyor.
“Madem ki biz Kutub’un altını çizdiği tevhidi ilkelerde sebat etmedik, Kutub’dan da vazgeçemeyiz, o halde Kutub’u bugünkü entegrasyon eksenli çizgimize uyduralım” yaklaşımı sergileniyor. İşte bu tam anlamıyla aşındırmadır. İslam’ı hayat nizamı olarak benimsemeyen, insan hevasına dayalı yönelim ve yasalar üzere işleyen cahiliye düzenlerine yönelik İslami yaklaşımın ancak “akidevi ayrışma” temelli olabileceğini, “merhale”nin ise ancak bu ayrışma temelinde oluşturulacak özgün İslami toplumsal-siyasal inşa noktasında geçerli olacağını mutlaka biliyor olmalarına rağmen, Kur’ani bağlamından koparılmış bir “maslahat” algısı ve “reel politik” perspektifle yanlış tercihlere sürüklenenler, sürüklendikleri noktadan tevhidi mücadele hattını da bulandırmaya gayret etmektedirler. Ki bu, terazinin ayarlarıyla oynama çabasından başka bir anlama gelmemektedir.
Bugün Seyyid Kutub’dan sitayişle bahseden çevrelerin yüzde kaçı, onun altını kalın çizgilerle çizdiği Kur’ani ilkeler ve onlara dayalı Nebevi örnekliğe uygun bir yaklaşım içinde bulunmaktadırlar? Bu sorunun cevabı, Seyyid Kutub bağlamında durum tesbiti açısından hayati önem arz etmektedir.
Maalesef, bugüne kadar, Kutub’un altını yeniden çizdiği “cahiliyeden akidevi ayrışma” tutumunu Türkiye’de en fazla vurgulayan kimi çevrelerin dahi, bu tevhidi çizgiden uzaklaşarak cahiliye düzeninin politik süreçlerine “merhale fıkhı” gibi demagojik söylemler eşliğinde angaje ve entegre olduğunu, bu kırılmanın, söz konusu çevrelerde daha önce arındıkları geleneksel hurafeleri kucaklama gibi yaklaşımları da beraberinde getirdiğini görmekteyiz.
Nitekim düzenin resmi din kurumu olan Diyanet güzellemelerinden “mevlid kandili” kültürünü sahiplenmeye, hayatı insanları kabirdekilerden istimdat istemeye teşvikle geçmiş olan, batıni tasavvuf anlayışının bu coğrafyadaki sembol bir ismini tezkiye ve günlerce olumlu anlamda gündemleştirme ölçüsüzlüğüne değin, tevhidi bilinçlenme sürecinde aşılan ve arınılan türlü cahili yaklaşımlara rücu edilmekte olduğunu müşahede etmekteyiz. Üstelik tüm bunlar yapılırken de, Seyyid Kutub’a sahip çıkılmaktan hiç geri durulmamaktadır!
Biz tüm bu tesbitleri, emri bil ma’ruf, nehyi anil münker sorumluluğumuz[11] çerçevesinde yapmaya çalışmaktayız. Dost acı söyler misali, acı da olsa bazı gerçekleri ısrarla söylemeye gayret ederek, yanlışa düşenleri yeniden doğrulara yönelmeye teşvik etmek istiyoruz.
Makalemizi, bir tesbitimizi hatırlatarak noktalamakta fayda görüyoruz: Entegrasyon şirkin, akidevi ayrışma ise tevhidin temelidir. Nitekim kelime-i tevhidin de, “lâ” ifadesiyle akidevi ayrışma öğretisi ile başladığı bilinmektedir.
[1] Bkz: Ahzab, 33/21; Mümtehine, 60/4, 6
[2] Bkz: Bakara 2/143
[3] Bkz: Bakara, 2/130, 135; Âl-i İmran, 3/95; Nisa, 4/125; En’am, 6/161; Nal, 16/123; Hac, 22/78
[4] Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler, Sh. 24, Özgün Yayınları
[5] Bkz: Müddessir, 74/5
[6] Bkz: Kalem, 68/9
[7] Bkz: Yunus, 10/15
[8] Bkz: Kalem, 68/10-14; Yunus, 10/15; İsra, 73-74; Hud, 11/112-113 vb.
[9] Bkz: Müddessir, 74/5
[10] Bkz: Müzzemmil, 73/10
[11] Bkz: Âl-i İmran, 3/104, 110; Tevbe 9/71; Hac, 22/41; Asr, 103/3 vb.
(Not: Bu makale, İktibas Dergisi'nin Kasım 2022 sayısıda yayınlanmıştır)
YORUMLARHenüz Yorum Yok !Diğer Yazıları
- 23-04-2024 ÂHİR ZAMANDA ERDEMLİ OLMAK VE ERDEMLİ KALMAK
- 08-02-2024 5816’YA KARŞI HAK VE HUKUK SAVUNMASI
- 19-01-2024 MÜSLÜMANLAR OLARAK BİR “BAYBURT DÂVÂMIZ” OLMALI
- 06-01-2024 KİTAB’IN ORTASINDAN KONUŞANLARA KULAK VERMEK
- 13-12-2023 ZULME VE ZALİME TUFAN GEREK!
- 26-10-2023 TERÖR NE? TERÖRİST KİM?
- 12-09-2023 SELAMUN ALEYKUM ARAPÇA, GÜNAYDIN TÜRKÇE Mİ?
- 27-08-2023 MEDYANIN GÜCÜ MÜ, GÜCÜN MEDYASI MI?
- 10-08-2023 KADİM BİR PUT OLARAK “GAVS” İNANCI
- 25-07-2023 DEĞİŞİM, ZORUNLU BİR İSTİKAMET MİDİR?
- 26-06-2023 DİYANET NİÇİN KURULDU, MEVCUT DURUMDA İŞLEVİ NEDİR?
- 10-06-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI -III-
- 13-05-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI -II-
- 13-04-2023 İYİ YAZMAK
- 23-03-2023 ZOR BİR SINAV ALANI: İKTİDAR AHLAKI
- 07-03-2023 İZLENİMLER... DEPREM DEĞİL KIYAMET
- 10-01-2023 TESETTÜRÜN EVRENSELLİĞİNDEN, ÇIPLAKLIĞIN EVRENSELLİĞİNE
- 08-12-2022 "TEVHİDİ" TARİKATLAR
- 11-11-2022 SEYYİD KUTUB BAĞLAMINDA DURUM TESBİTİ
- 15-10-2022 MODERN İNSAN, BİZ MÜSLÜMANLAR VE “HAYVAN HAKLARI”
- 09-09-2022 "BÜYÜK İKRAMİYE" HEP DÜZENE!
- 17-08-2022 KOMPLO TEORİLERİ VE SAVRULMALAR ARASINDA 15 TEMMUZ MUHASEBESİ
- 22-07-2022 KERVAN MI, ORDU MU?
- 20-06-2022 POLİTİK VE EKONOMİK BİR ENSTRÜMAN OLARAK “HOLOKOST” KAVRAMI
- 17-05-2022 TRİBÜNLERE OYNAMAK!
- 11-04-2022 MÂBED DİLİ, SİYASAL DİL, DÂVET DİLİ
- 15-03-2022 FARKLI BOYUTLARI VE MERHALELERİYLE “HİCRET” KAVRAMI
- 10-02-2022 YAŞANAN İSTİKAMET KRİZİ SÜRECİ VE “MERHALE FIKHI” SÖYLEMİ ÜZERİNE
- 12-01-2022 MUTAFFİFÎN DÜZENİ OLARAK KAPİTALİZM
- 18-12-2021 İBRAHİM (A.S.)’IN, MUSA (A.S.)’IN, MUHAMMED (A.S.)’IN RABBİNE İMAN ETMEK
- 08-12-2021 DİYARBAKIR İZLENİMLERİ
- 16-11-2021 KADİM VE GÜNCEL BOYUTLARIYLA “CÂHİLİYE”
- 06-11-2021 HATIRALARLA, AHMED KALKAN HOCAYA TANIKLIĞIM
- 11-10-2021 ALLAH’A İMAN ETMEK NE DEMEKTİR?
- 25-09-2021 POST-MODERN BİR İĞVA BİÇİMİ OLARAK “KUR’AN’IN GÖRECELİLİĞİ” İDDİASI
- 15-09-2021 RABBİMİZİ, KUR’AN’DAKİ İSİM VE SIFATLARIYLA TANIMAK, BİZİ KULA KULLUĞUN HER TÜRÜNDEN KORUR
- 06-09-2021 AFGANİSTAN’DA BATI VE DOĞU EMPERYALİZMİ ARASINDA İSTİKRAR ARAYIŞI VE TALİBAN'IN DÖNÜŞÜ
- 22-08-2021 ULÛHİYYET, RUBÛBİYYET VE İSİM-SIFAT TEVHİDİ TASNİFİ NE ANLAMA GELİYOR?
- 20-07-2021 TEVHİDİN İKAMESİNDE TEBERRİ VE HAMD KAVRAMLARININ ÖNEMİ
- 07-07-2021 BAŞÖĞRETMEN
- 11-06-2021 TEVHİD ESMÂSI VE ŞİRK ESMÂSI
- 11-05-2021 AKİDEMİZİ GELENEKSEL, MODERN VE POST-MODERN HURAFELERDEN ESMÂ İLE SELİM KILMAK
- 14-04-2021 TEMEL İMAN İLKELERİNİ, KUR’AN’DAKİ ESMÂ İLE KAVRAMAK -I-
- 11-03-2021 KAPİTALİST-MODERNİST TUĞYANA TEOLOJİK HİZMETTE SON ZIRVA: "BAŞÖRTÜSÜZ TESETTÜR"
- 02-02-2021 ÜMNİYYE/EMANİYYE KAVRAMI
- 09-01-2021 KAPİTALİZME TEOLOJİK HİZMETE MÛTİ, “PROTESTAN PAPAZLIĞI” HEVESLİLERİ -II-
- 11-12-2020 KAPİTALİZME TEOLOJİK HİZMETE MÛTİ, “PROTESTAN PAPAZLIĞI” HEVESLİLERİ
- 14-11-2020 DİRİLERE MENKIBE, ÖLÜLERE KISSA!
- 11-10-2020 LAİK DÜZENDE HUTBE VE KILIÇ!
- 16-09-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -V-
- 08-09-2020 İKTİDARIN EMPERYALİZM KARŞITLIĞI (!) GÖZ DOLDURUYOR
- 15-08-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -IV-
- 26-07-2020 HACCIMIZ, KURBANIMIZ, NAMAZIMIZ BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇTIR
- 10-07-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -III-
- 09-06-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -II-
- 14-05-2020 SİYER Mİ KUR'AN'A TÂBİDİR, KUR'AN MI SİYER'E? -I-
- 01-05-2020 DİYANET BAŞKANI'NIN ÇIKIŞI, TEPKİLER VE HİÇ EKSİK OLMAYAN MASALLAR
- 17-03-2020 İP
- 10-02-2020 LAİK DÜZENİN TOKİ’Sİ, LAİK DÜZENİN BANKASI, LAİK DÜZENİN DİYANET’İ
- 08-01-2020 SANDALYELER KALDIRILINCA CÂMİLER ASLINA DÖNMÜŞ OLDU MU?
- 11-12-2019 AFRİN İZLENİMLERİ
- 19-11-2019 CÂHİL DOSTLARI VE AZGIN DÜŞMANLARI KISKACINDA PANODAKİ AYET
- 03-11-2019 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 10-10-2019 MODERNLEŞME POLİTİKALARININ NESNESİ VE DOLAYISIYLA MAĞDURU OLARAK KADIN
- 12-09-2019 “ATALAR DİNİ”NE HAYIR, “ATA DİNİ”NE EVET Mİ?
- 08-08-2019 KURBAN İÇİN, BIÇAĞINDAN ÖNCE BİLİNCİNİ BİLE!
- 10-07-2019 TARAF OLAN BERTARAF OLUR!
- 03-07-2019 İLİM HAKLA BÂTILI AYIRMAK, ÂLİM YAŞADIĞI ÇAĞDA HAKLA BÂTILI AYIRANDIR
- 23-06-2019 SON BİRKAÇ AYIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 08-06-2019 ASIRLARDIR “SEMBOLİK KRAL” MUAMELESİ YAPILAN KUR’AN’I, YENİDEN KAYNAK EDİNMELİYİZ
- 11-05-2019 TÜM MESELE, “TEMEL KAYNAĞIN” NE OLDUĞU
- 10-04-2019 SELEFİYYE, HURAFELERE KARŞI SAHİH İSLAM SÖYLEMİNDE NE KADAR TUTARLI?
- 24-03-2019 SON BİRKAÇ AYIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 08-02-2019 YAŞAR NURİLEŞME TEMAYÜLÜ
- 01-01-2019 BÜYÜ, NAZAR, RUKYE VE CİNLERLE ETKİLEŞİM KONULARINA GİRİŞ
- 10-12-2018 SON AYLARIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERİMİZE DAİR KISA KISA
- 10-11-2018 KEMALİSTLERİN ANDI, BİZİMSE AKİDEMİZ VAR!
- 09-10-2018 AVM VE STADYUM ARASI “MESCİD”, CAHİLİYE ARASI “İSLAM”
- 09-09-2018 İSLAM COĞRAFYASINDAKİ İKTİDARLARIN ALLAH’I OLSAYDI, ONLARIN DOLARI OLMAZDI
- 28-08-2018 RASULULLAH (A.S.) YERLİ VE MİLLİ MİYDİ?
- 08-08-2018 KUTSAL DEVLET OLUR MU?
- 07-07-2018 MUHAFAZAKÂR CENAHTA YÜKSELEN TREND: LAİKLİKTEN LAİKLİK BEĞENMEK
- 19-06-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
- 07-06-2018 DÜNYEVİLEŞME SADECE “TEK DÜNYALILAR”IN SORUNU MU?
- 22-05-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 11-05-2018 İSLAM DÂVÂSININ/DÂVETİNİN İLK AŞAMASI: HAKLA BÂTILIN AYRIŞTIRILMASI
- 27-04-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
- 09-04-2018 MÜ'MİN İLE MÜRİD FARKI
- 30-03-2018 ÇİFTLİK BANK OLAYI, KUR'AN'I KABİRLERDE OKUYUN FERMANI VS
- 13-03-2018 MEYDANI DİN HAKKINDA AHKÂM KESENLERE BIRAKMIYORUZ!
- 06-03-2018 “YENİ TÜRKİYE”DE “ESKİ TÜRKİYE”LEŞME TEMAYÜLLERİ
- 12-02-2018 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR TESBİTLERİM
- 27-01-2018 CAHİLİYEYE İSLAM AŞISI BİD’ATI
- 04-01-2018 HAYAT: İKİ “İKRA” EMRİ ARASI
- 22-12-2017 EMANİYYEDEN/KURUNTULARDAN İLME, ÜMMİLİKTEN KİTABİLİĞE
- 16-12-2017 KUDÜS GÜNDEMİNE DAİR
- 27-11-2017 KERKÜK'ÜN DİLİ OLSA
- 15-11-2017 SON KURTARICILAR KEMALİZMLE BÜTÜNLEŞİRKEN…
- 05-11-2017 KADINLARIN, KOCALARININ İSTİKAMETSİZLİĞİ İLE İMTİHANI
- 17-10-2017 DİNDARLAŞMA TRENDİNDEN, DİN(İ)DARLAŞMA TRENDİNE
- 08-10-2017 SUS PAYLARINA RÂZI OLMAK VEYA OLMAMAK
- 19-09-2017 İSLAM YOLUNUN, KRALLARI DEĞİL KURALLARI VARDIR
- 31-08-2017 KURBAN ETİ "DİN"LENDİRİLMELİ
- 13-07-2017 KUR’AN’DA “DAMAL SİLUET ŞENLİKLERİ”
- 02-07-2017 SÂBİTELERE VE GÜNCELE DAİR (HAZİRAN)
- 02-07-2017 SÂBİTELERE VE GÜNCELE DAİR (MAYIS)
- 30-05-2017 TARİHTEN İKİ ÖRNEK OLAY IŞIĞINDA GÜNCEL ŞAHİTLİK YÜKÜMLÜLÜĞÜMÜZ
- 21-05-2017 KADINLARA AÇIK MEKTUP
- 26-04-2017 GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR KISA KISA
- 13-04-2017 GÜNCELE DAİR KISA KISA
- 13-03-2017 “KUTSAL DEVLET” ANLAYIŞI ZULÜM ÜRETİYOR
- 08-03-2017 LÂ DEMEK VE FAKAT İLLALLAH DİYEMEMEK!
- 30-01-2017 KUR’AN’I NİHAİ BAŞVURU, HÜKÜM VE ÇÖZÜM MERCİİ OLMAKTAN ÇIKARMAK
- 22-12-2016 HALEP, ŞEHİD ŞEHİRLER KERVANINA KATILIRKEN…
- 10-11-2016 ERDOĞAN’IN “MÜSLÜMAN SİYASETİ" SÖZÜNE DAİR
- 03-10-2016 STK'DAN CEMAATE, KİLİSE FORMUNDAN MESCİDE
- 24-09-2016 SÖZ KONUSU OLAN İSLAM İSE, HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR
- 17-09-2016 KURBAN VE HACC, BİR SON MUYDU, BAŞLANGIÇ MI?
- 20-07-2016 YALNIZ DARBEYE DEĞİL, DEMOKRASİYE DE TEKBİRLE DİRENMELİ
- 07-07-2016 İSLAMİ ŞAHSİYETİN, ETKİSİZLEŞTİRİLEN YAPITAŞLARI –II-
- 22-06-2016 İSLAMİ ŞAHSİYETİN, ETKİSİZLEŞTİRİLEN YAPITAŞLARI –I-
- 29-05-2016 PARÇALANAN BEDENLERİMİZ VE PARÇALANAN AKİDEMİZ
- 26-04-2016 YENİ TÜRKİYE ve LAİKLİK
- 07-03-2016 MUHAFAZAKÂR KESİMDE PERİNÇEKLEŞME SENDROMU
- 24-02-2016 SELEFİLİĞİN, KUR’ANİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ -I-
- 05-02-2016 ŞAPKAYI NASIL GİYDİRDİLER?
- 31-12-2015 ALLAH’A KARŞI TAŞKINLIK, HALKA KARŞI TAŞKINLIK
- 04-12-2015 SEKÜLERLEŞEN DİL
- 15-11-2015 İKİ ÖLÇÜSÜZLÜK: İŞGALCİYE GÜL, HALKINA BOMBA
- 27-10-2015 “NAZAR” VAR MI?
- 19-09-2015 NAMAZIMIZ, HACCIMIZ, KURBANIMIZ BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇTIR
- 28-07-2015 DİCLE, KURTLAR, KUZULAR VE MÜSLÜMANLAR
- 22-06-2015 ALLAH’TAN BAŞKALARIYLA KORKUTULMAK
- 21-05-2015 “DİNDAR” KELİMESİ HANGİ BOŞLUĞU DOLDURUYOR?
- 31-03-2015 İNSANIN HAKKI, ALLAH’IN HAKKI
- 18-02-2015 “LAİKLİĞE VEDA” MI?
- 13-01-2015 MÜSLÜMAN DUYGUYLA DEĞİL, ÖLÇÜYLE HAREKET EDER
- 17-12-2014 DEVLETİN PARALELİ, DİKEYİ
- 18-10-2014 İSLAM'A TESLİM OLMAK MI, İSLAM'I TESLİM ALMAK MI?
- 03-10-2014 ALAN HÂKİMİYETİ VERSUS BÖLGESEL VE KÜRESEL HÂKİMİYET
- 16-09-2014 "ESKİ TÜRKİYE" - "YENİ TÜRKİYE" FARKI
- 27-08-2014 GAZZE HALKI İZZETİ ÖĞRETİYOR
- 03-08-2014 RİVAYET KÜLTÜRÜYLE HESAPLAŞILMADAN, IŞİD’E KARŞI ÇIKMAK MÜMKÜN MÜ?
- 19-07-2014 İNSANLIĞIN ÖĞRETMENİ ŞEHİD GAZZE
- 23-05-2014 TEKASÛR SORUNU ve SOMA FACİASI
- 30-04-2014 HİRA SONRASINA AİT BİR DURUŞA SAHİP OLMALIYIZ
- 01-04-2014 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -IV-
- 05-03-2014 MÜSLÜMANLARIN KURUMSALLAŞMAKLA İMTİHANI
- 27-02-2014 PAKİSTANLI ÇOCUKLARA 10. YIL MARŞI OKUTAN "HİZMET"
- 11-02-2014 FİRAVUN'UN SARAYINDA İMANINI GİZLEYEN MÜ'MİN KISSASI BİZE NE DİYOR?
- 11-01-2014 BU NEYİN KAVGASI?
- 12-12-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -III-
- 28-11-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -II-
- 17-11-2013 KUR'AN KISSALARI IŞIĞINDA MÜCÂDELE FIKHI -I-
- 12-11-2013 İKİ ÖLÇÜSÜZLÜK: İŞGALCİYE GÜL, HALKINA BOMBA
- 11-10-2013 CAMİ AVLUSUNDAKİ LAİK REJİM
- 06-10-2013 CAMİ–CEMEVİ VE CAMİ-AVM
- 27-09-2013 DEĞİŞEN MEDYA DÜZENİ, DEĞİŞMEYEN MEDYA ALIŞKANLIKLARI
- 17-09-2013 BİR KÖYDE İKİ MUHTAR OLMAZ
- 25-08-2013 MURSİ'YE YAKIŞAN, MISIR'IN SARAYI MI ZİNDANI MI?
- 11-08-2013 ERGENEKON VE İKİ MAĞARANIN TANIKLIĞI
- 19-07-2013 BATI PUTUNU, MÜSLÜMANLAR İLKELERİNİ YİYOR
- 08-07-2013 DEMOKRASİNİN SINIRLARI
- 04-07-2013 KAVRAM TÜKETİCİLİĞİ
- 22-06-2013 MÜSLÜMANIN İSTİKAMETİNİ KONJONKTÜR DEĞİL İLKELER BELİRLER
- 16-06-2013 PEYGAMBERLERE İMAN, ALLAH'IN HAYATA MÜDAHİL OLUŞUNA İMANDIR
- 08-06-2013 MAHKÛM DEĞİL, HÂKİM OLAN ALLAH'A İMAN ETMEK
- 31-05-2013 YEREL ERGENEKON MU, KÜRESEL ERGENEKON MU?
- 20-05-2013 MAVİ MARMARA ÜZERİNDEN SİYONİST REJİMİ MEŞRULAŞTIRMAK
- 28-04-2013 BİR MUHASEBE DENEMESİ VE İSTİKAMET HATIRLATMASI
- 22-04-2013 KUR'AN KISSALARINDA TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMÜN İLKELERİ
- 12-04-2013 "ANKARA'DA KIRK BEŞ YIL" KİTABI ÜZERİNE
- 06-04-2013 "SOSYAL MEDYA" VEYA ÇAĞIN LOTUS ÇİÇEKLERİ
- 22-03-2013 “ÖZGÜR SURİYE” Mİ, “İSLAMİ SURİYE” Mİ?
- 17-03-2013 BÖYLE BİR CİHAD ANLAYIŞI OLUR MU?
- 28-02-2013 AKP'NİN YAPTIĞI "KİMLİK SİYASETİ" DEĞİL Mİ?
- 12-02-2013 MÜNKERLE BARIŞIK MÜSLÜMANLIK!
- 20-01-2013 "İSLAMİ KAPİTALİZM" SAPTIRMASI
- 10-01-2013 GANNUŞİ’DEN DEMOKRASİ VAAZI DİNLEMEK
- 28-12-2012 TASAVVUF NEDİR, NE DEĞİLDİR?
- 12-12-2012 SİYASETİ AKİDEDEN BAĞIMSIZLAŞTIRMAK
- 06-12-2012 NEO-MÜRCÎLİK VE NEO-HARİCİLİK ARASINDA
- 30-11-2012 BİZİM "SANDY KASIRGAMIZ"
- 15-11-2012 HAKLA BÂTIL BİRBİRİNE KARILIRKEN MÜSLÜMANLAR NE YAPIYOR?
- 09-11-2012 PEYGAMBER KISSALARINDA İSLAMİ MÜCÂDELENİN İLKELERİ
- 01-11-2012 YARIM KALAN DUA
- 20-10-2012 BU NEYİN REKABETİ?
- 15-10-2012 KUR'AN KARŞISINDA BİR POSTMODERN GÜRÜLTÜ: GÖRECELİLİK İDDİASI
- 08-10-2012 KOMPLOCULUK?
- 01-10-2012 ALLAH'IN DİNİ PAYANDALAŞTIRILIRKEN SESİZ KALMAK
- 16-09-2012 TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLARA ÇAĞRI
- 09-09-2012 "ŞAM'IN FAZİLETLERİ" RİVAYETLERİ ÜZERİNE
- 02-09-2012 K. ALPAY VE A. DURSUNOĞLU: GERÇEĞİN İKİ YARISI
- 25-07-2012 SURİYE DİRENİŞİNE BAKIŞIMIZ
- 12-07-2012 RAMAZAN AYI VE BİR FARKINDALIĞI ŞAHİTLİĞE DÖNÜŞTÜRME ZORUNLULUĞUMUZ
- 12-06-2012 "HARAMEYN DÅVAMIZ" DA OLMALI
- 08-06-2012 HARAMEYN VE ACI GERÇEKLER
- 28-05-2012 "ANAYASA" İÇİN SÖYLEYECEK SÖZÜNÜZ BU MU?
- 23-05-2012 UMRE YOLCULUĞUNUN ÖĞRETTİKLERİ
- 07-05-2012 MÜLK KAVRAMINI DOĞRU ANLAMAK
- 21-04-2012 KULLANAN - KULLANILAN!
- 01-04-2012 FE EYNE TEZHEBÛN!
- 23-03-2012 TARİH NİÇİN TEKERRÜRDEN İBARETTİR?
- 18-02-2012 İDDİALARIMIZ VARDI BİZİM
- 02-02-2012 SURİYE DİRENİŞİ VE ÂDİL ŞAHİTLİK SORUMLULUĞU
- 14-01-2012 DERGİ DEĞİL MEKTEB: İKTİBAS
- 30-12-2011 "KORSAN" VE "KAÇAKÇI" NİTELEMELERİ ÜZERİNE
- 23-12-2011 MÜSLÜMANLARIN KURUMLAŞMAKLA İMTİHANI
- 13-12-2011 KÜRESEL NEVZAT TANDOĞAN: NATO
- 03-12-2011 FETVA
- 18-11-2011 "ÇÖZÜM İSLAM'DA" HAKİKATİNE BURUN KIVIRMAK
- 23-10-2011 "İDEOLOJİSİZ ANAYASA" TALEBİ VE MÜSLÜMANLAR
- 12-10-2011 NİÇİN CİDDE VE KAHİRE?
- 21-09-2011 SUS PAYLARI VE MÜSLÜMANLAR
- 16-09-2011 BİLGİ FETİŞİZMİ
- 19-08-2011 AÇLIK SORUNU, İNSANİ YARDIM VE İSLAMİ MÜCADELE
- 16-08-2011 YÜZDE 81 DİNDAR, YÜZDE KAÇ MÜSLÜMAN?
- 25-07-2011 UNUTULMAYA YÜZ TUTAN DİL: TEVHİDCE
- 20-07-2011 DİCLE, KURTLAR, KUZULAR VE MÜSLÜMANLAR
- 07-07-2011 NAMAZDA KUR'AN OKUDUĞUMUZUN FARKINDA OLMAK
- 30-06-2011 HUDEYBİYE İSTİSMARINDA SON NOKTA
- 22-06-2011 İSLAM COĞRAFYASI, TÜRKİYELİ MÜSLÜMANLAR VE ÜÇ TUTUM
- 13-06-2011 RAHAT KAÇIRAN ÂYETLER!
- 02-06-2011 SİSTEM İÇİ DEĞİŞİM MÜSLÜMANLARIN LEHİNE Mİ İŞLİYOR?
- 27-05-2011 İTİDAL KAVRAMI DOĞRU ANLAŞILIYOR MU?
- 10-05-2011 "MEÂL - TEFSİR" FORMU DOĞRU MU?
- 01-05-2011 "TÖRENLER CUMHURİYETİ" VE ÇOK KUTSALLILIK
- 15-04-2011 İSLAM TOPRAKLARI NİÇİN KOLAY BOMBALANIYOR?
- 10-04-2011 BDP ÇOK GEÇ UYANDI!
- 25-03-2011 SENİN QULHUN SANA, BENİM QULHUM BANA!
- 05-03-2011 BÖLGEDEKİ GELİŞMELER: "İSLAM'SIZ LÂ" NE GETİRİR?
- 28-02-2011 ÖLÜM, İLKELER, PRAGMATİZM
- 18-02-2011 ŞEHADET: ALLAH İÇİN OLMAK
- 12-02-2011 TUNUS VE MISIR DENKLEMİ
- 31-01-2011 “Tarihin sonu"ndan devrimler çağına
- 21-01-2011 BİN ALİ, NE ÖZENTİSİYDİ?
- 07-01-2011 SEYYİD KUTUB VE BİZ: GERİ DEĞİL İLERİ
- 11-12-2010 “SEYYİD KUTUB’U AŞMAK” SÖYLEMİ
- 27-11-2010 KAPİTALİST KUŞATMAYA KARŞI ÇARESİZ MİYİZ?
- 10-11-2010 BİR AĞAÇ GİBİ TEK BAŞINA, BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇE
- 26-10-2010 MÜ'MİNLER BİRBİRLERİNİN VELîSİ Mİ?
- 23-10-2010 DANİEL BEBEK
- 12-10-2010 İSLAMİ SİYASET, MUHAFAZAKÂR SİYASETTEN AYRIŞMAKLA BAŞLAR
- 24-09-2010 KUR'AN MI TEMEL BELİRLEYİCİDİR, HADİSLER Mİ?
- 13-09-2010 AHALİYİ KİMLİKSİZLEŞTİRME PARTİSİ
- 07-09-2010 SON OLARAK...
- 28-08-2010 TERAZİNİN AYARLARIYLA OYNAMAK
- 23-08-2010 PRAGMATİZM ÇIKMAZI
- 13-08-2010 ERCÜMEND ÖZKAN FARKI
- 06-08-2010 HANGİ KÜRT MESELESİ?
- 16-07-2010 DUAYI BİREYSELLEŞTİRMEK
- 07-07-2010 RASULULLAH NİÇİN HABEŞİSTAN’A HİCRET ETMEDİ?
- 21-06-2010 ZAYIFLATILAN İSLAM DEVLETİ PERSPEKTİFİ
- 11-06-2010 ŞEHİDİN ARKADAŞI OLMAK
- 03-06-2010 KAHROLUYORUM
- 21-05-2010 MÜ'MİN ZİHNİN TEMEL KODLARI
- 15-05-2010 İLİŞTİRİLMİŞ DUYARLILIKLAR VE AFGANİSTAN
- 27-04-2010 TEVHİDDEN BAĞIMSIZ ADALET SÖYLEMİ
- 21-04-2010 MÜSLÜMANLAR VE "SİSTEMİN YENİDEN İNŞASI"
- 19-04-2010 TERÖRİZMİ KINAMAK
- 12-04-2010 TEKNOLOJİ: NE MAHRUMİYET, NE MAHKÛMİYET
- 10-04-2010 PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALMAMALI
- 30-03-2010 KENDİ YERİMİZDE VE KENDİMİZ OLARAK...
- 26-03-2010 BUGÜNE KADAR HELAL MİYDİ?
- 12-03-2010 SOMALİ'DE "KORSANLAR VE İMPARATORLAR"
- 02-03-2010 MİNBERLER VE MİHRABLAR
- 19-02-2010 NATO'YA KİM "ONE MİNUTE" DİYECEK?
- 14-02-2010 SORGULANMAYAN VESAYET
- 06-02-2010 BAŞÖRTÜSÜ: ÇÖZÜM YAHUT ÇÖZÜLME
- 25-01-2010 DAVETTE YUVARLAK MASA MODELİ
- 19-01-2010 İSLAM RESTLEŞMEDİR!
- 09-01-2010 ÜÇ TARZ-I SİYASET
- 28-12-2009 BİZİM DE MUNTAZERİLERİMİZ OLMALI
- 17-12-2009 YOL AYRIMINDA İKİ PROJE
- 10-12-2009 O ZATEN KEFENİNİ GİYMİŞTİ
- 02-12-2009 İSLAM, KAPİTALİZMİN VİCDANI KILINAMAZ
- 26-11-2009 KURBAN
- 14-11-2009 GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ DİNDARLIK
- 08-11-2009 KİRLİ ÇORAP - KİRLİ MAHYA İKİLEMİNDE DİYANET
- 31-10-2009 ZİKR: RİTÜELLEŞTİRİLEN HAYAT ÖLÇÜSÜ
- 22-10-2009 İSTİKRAR
- 10-10-2009 ÇÖP İŞÇİSİNİN ÖLÜMÜ
- 24-09-2009 'DİNDARLIK ANKETLERİ'NDE SORULMAYAN SORU
- 06-09-2009 HANGİ EHL-İ SÜNNET?
- 26-08-2009 NAMAZ KILMAYANLAR NİÇİN ORUÇ TUTAR?
- 10-08-2009 RAMAZAN NİÇİN ZAM AYI OLDU?
- 15-07-2009 SEN DE Mİ ADEM!
- 01-07-2009 İSLAM İHTİLALCİ DEĞİL İNKILABCIDIR
- 16-06-2009 İRAN'DA "CUMHURİYET MİTİNGLERİ"
- 30-05-2009 DİNİ PAYANDALAŞTIRMAK
- 16-05-2009 OBAMA'DAN "CAN ALICI" MESAJLAR
- 04-05-2009 NÖBET YERLERİMİZİ NE ÇABUK TERK ETTİK
- 19-04-2009 "KUTLU DOĞUM" NE ZAMAN?
- 03-04-2009 "BEN YAPTIM OLDU" UMURSAMAZLIĞI
- 26-03-2009 BULDUĞUMUZ DEĞİL UMDUĞUMUZ
- 19-03-2009 PUTİN RUSYASI ve İSLAM
- 11-03-2009 BEN “SEÇİM”İMİ O GÜN YAPMIŞTIM
- 28-02-2009 AK PARTİ 28 ŞUBAT’IN MUSA’SI MI, ÂSÂSI MI?
- 19-02-2009 BAŞÖRTÜSÜNÜ SAVUNMAYA VAR MISINIZ?
- 13-02-2009 GAZZE'NİN KİMLİK İHRACI VE ÇOCUKLAR
- 30-01-2009 BİR AYAKKABI DA ERDOĞAN’DAN
- 18-01-2009 KAZANAN GAZZE HALKI OLDU
- 05-01-2009 İNSANLIĞIN ÖĞRETMENİ ŞEHİD GAZZE
- 11-12-2008 ARABESKİN EN TEHLİKELİSİ
- 28-11-2008 KURBAN ORTAKLIĞI
- 20-11-2008 BÜYÜCÜLER VE KEMALİSTLER
- 08-11-2008 OBAMA KİMİ KURTARACAK?
- 08-10-2008 KÜRT SORUNU: ÇÖZÜMSÜZLÜK MÜ, ÇÖZÜM MÜ?
- 18-09-2008 RAMAZAN, KUR’AN VE KADINLAR
- 07-09-2008 ANNE-BABAYA "ÖF" DEMEYEN BİR TOPLUM!
- 27-08-2008 RAMAZAN DENİNCE
- 19-08-2008 AKVARYUM MÜSLÜMANLIĞI
- 03-08-2008 PUTLARIN HAKKI DEVİRİLMEKTİR, ISLAH EDİLMEK DEĞİL!
- 17-07-2008 İSLAM’IN İLK ŞARTI CİDDİYETTİR!
- 08-07-2008 MÜSLÜMANLAR CAHİLİ SİSTEME KANAT OLMAMALI!
- 29-06-2008 ÇİZGİ FİLMLER NE KADAR MASUM?
- 20-06-2008 PROVOKATÖR İTHAMI ÜZERİNE
- 03-06-2008 DOĞRU CAMİLER AÇIK, FAKAT NEYE?
- 24-05-2008 YANGINDA İLK KURTARILACAK
- 14-05-2008 BOYKOTUN ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYANLAR İÇİN BİR HABER
- 03-05-2008 YALANDAN KİM Mİ ÖLMÜŞ?
- 19-04-2008 NE "HOŞKÖRÜ", NE ŞİDDET KÖRÜ!
- 05-04-2008 HATİM KAMPANYALARI
- 11-03-2008 KADIN-ERKEK: REKABET Mİ, VELAYET Mİ?
- 01-03-2008 “MÜCAHİD DENKTAŞ” İSLAMİ DEĞERLERE KARŞI!
- 23-02-2008 KUR’AN İLAÇ DEĞİL REÇETEDİR
- 07-02-2008 HERKES DİNİNİN SAHİCİ ADAMI OLMALI
- 26-01-2008 BU KADAR CEHALET İÇİN "AYDIN" OLMAK ŞART MI?
- 20-01-2008 BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI KEMALİZM-APOİZM İTTİFAKI MI?
- 06-01-2008 NAMAZLARIMIZI HIZDAN KORUYALIM
- 25-12-2007 HACCIMIZI GERİ İSTİYORUZ
- 04-12-2007 BU SENARYO, ALFRED HİTCHCOCK'A MI AİT?
- 19-11-2007 KUDÜS BULUŞMASI: RENKLER AYRI, DUYGU VE SLOGANLAR AYNI
- 01-11-2007 TOPLUM MÜHENDİSLERİNİN YENİ GÖZDELERİ: NEOMENKIBECİLER
- 08-10-2007 TV ESİR ALIYOR; ESİR OLACAK MIYIZ?
- 01-10-2007 "NİŞANLILIK DÖNEMİ NİKAHI": KİTABA UYMAK YERİNE KİTABINA UYDURMAK
- 11-09-2007 BELEDİYELER VE RAMAZAN: GÖLGE ETMEYİN BAŞKA İHSAN İSTEMEZ!
- 01-09-2007 KAVRAMLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM!
- 07-08-2007 “İSLAMSIZ İSLAM” SAPTIRMALARINI BOŞA ÇIKARMAK
- 27-07-2007 ULUSALCILARIN MUMU YATSIYA KADAR YANDI!
- 23-07-2007 İSLAMİ MÜCADELE BİR BÜTÜNDÜR, PARÇALANAMAZ!
- 12-07-2007 YALANDAN KİM Mİ ÖLMÜŞ?
- 02-07-2007 JAKOBENİZMİN YENİ MEVZİSİ, YENİ MASKESİ: ULUSALCILIK
- 14-06-2007 ÇEVRESEL İFSADIN SONUCU: "SEKÜLER KIYAMET" BEKLENTİSİ
- 05-06-2007 LAİSİZMİN MERCAYUN'U, İSLAM'IN BİNT CİBEYL'İ
- 25-05-2007 İSLAM SADECE ANLATILMAZ, YAŞANIR
- 12-05-2007 ÇÖZÜM; MEŞAKKATLİ FAKAT İSABETLİ OLAN NEBEVİ HAREKET METODUDUR
- 01-05-2007 HAYALCİ VE ERTELEMECİ SİYASETİN SONU: "TİYATROMUZ BURAYA KADARDI!"
- 27-04-2007 PROVOKASYONLAR, TEKTİPÇİ ULUS KİMLİK KURGUSUNDA DÜĞÜMLENİYOR
- 18-04-2007 “ILIMLI MÜSLÜMAN” KİMDİR?
- 11-04-2007 KAVMİYETÇİLİK, EMPERYALİZME KUSURSUZ HİZMETİNİ SÜRDÜRÜYOR
- 30-03-2007 İNTERNETİ MÜSLÜMANCA KULLANMAK
- 22-03-2007 ESKİDEN BAKKALLARIMIZ VARDI
- 12-03-2007 “BÜYÜK BULUŞMA"DAN BÜYÜK TAHRİBAT
- 23-02-2007 “MUHAFAZAKAR DEMOKLES”İN KILICI İLKAV’IN TEPESİNDE
- 07-02-2007 KUR'ANI TAHKİR VE TEZYİF SUÇU
- 22-01-2007 İKİ YÜZLÜ MEDYANIN “ÇILGIN TÜRKLER”İ
Makaleler
Hava Durumu